Piri Reisin Hayatı ve Eserleri, Prof. Dr. Afet İnan

Piri Reisin Hayatı ve Eserleri, Prof. Dr. Afet İnan, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1987
Piri Reis’in hayatı ve eserleri, eserlerin tarihi değeri ve çağdaşı olan eserlerle karşılaştırılması.
16. yy.da yapılmış olan Piri Reis’in Amerika Haritası ile Kitabı Bahriyesini incelemek için onun yaşadığı devrin tarihini hatırlamak; eserlerini nasıl bir siyasi ortamda meydana getirdiğini öğrenmek ve devrin diğer eserleri ile karşılaştırmak gerekmektedir.
Türk-Osmanlı tarihinin genel durumunu ele aldığımızda; 13. yy. da Türk-Selçuklu İmparatorluğu parçalanmaya boyun eğmiş; Anadolu’da ise Osmanlı Beyliği diğer beylikler arasında idare sistemi ile yerleşme olanağı elde etmiştir. Fetihler Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarında 14, 15, 16. yy.da devam etmiş ve buralara kıyı olan denizlere hâkim olunmuştur. Türk İmparatorluğu Siyasi ve kültürel bir varlık haline gelmiştir. Doğu ve batıda üstünlük sağlanmış; ordunun ve donanmanın kuruluşu ve işlemesi belirli kurallara göre teşkilatlanmıştır. Eğitim ve fikir hayatı, güzel sanatlar, edebiyat, ekonomik hayat, iç ve dış ticaret de gelişme göstermiştir.
Genel çizgilerle özetlenen Osmanlı medeniyetini izleyen gerileme hareketi 1683 Viyana kapılarında başlamıştır. Bu yenilgiyi tetikleyen ise genel durumdaki ilerleyişin aksaması olmuştur.
Piri Reis; belirli bir devre içinde yaşamış ve eser vermiş bir Türk bilgini

Liderlik ve Yönetim, Isabel Werner

Liderlik ve Yönetim (Orj. Leadership Skills for Executives), Isabel Werner, Rota Yayın, 1993, İstanbul
Yönetsel liderlik modeli bağlamında yönetici liderlere tavsiyeler.        
  Eser, on dört bölümden oluşmaktadır.
(1)     Yönetimde Liderlik: Karlılık Temeli:
            Yönetim, idare ve liderlik kavramları aynı sanılır, ancak bunlar arasında farklar vardır. Yöneticinin görevi, yapılması gerekeni saptadıktan sonra, seçtiği metot ne olursa olsun işin yapılmasını sağlamaktır. İdarecilerin yaptıkları iş yöneticilerinkinin bir üst seviyesi sayılabilir; bir diğer deyişle, idareciler organizasyona kuş bakışı bakması gereken üst seviye yöneticilerdir. Liderlik ise astlar üzerinde güç sahibi olma değil, onları etkileme sorunsalıdır. Bu bağlamda, başkalarına yöneticilik ve idarecilik yapma üstten sağlanan bir yetki ve hak olarak nitelendirilebilir iken, liderlik kişiye çevresi tarafından verilen bir armağandır. Kesin ve kapsayıcı tanımını yapmak zor olmakla birlikte, liderlik örgütsel hedeflere ulaşmak için insanların gönüllü olarak çabalamalarını teşvik eden bir etkileme süreci olarak tarif edilebilir. Kısaca, yöneticiler insanları yönetirken lider onları yönlendirendir. Bu tanıma göre, dört değişken liderlik sürecinde ön plana çıkar: yöneticinin kişiliği, grubun kişiliği, liderliğin uygulandığı durum ve örgütsel faktörler.
    (2)     Elli Yedi Çeşit Lider:
           

Marifimiz ve Servet-i İlmiyemiz, Tüccarzade İbrahim Hilmi

Marifimiz ve Servet-i İlmiyemiz, Tüccarzade İbrahim Hilmi, T.C.Kültür Bakanlığı, 2000,Ankara
Avrupa devletlerinin gerisinde kalma nedenlerimiz incelenmiş, çözüm önerileri getirilmiştir.                       
       Balkan Harbi’nde millete çöken yeis ve ümitsizliği izale etmek ve ahlaki, içtimai, idari, askeri, siyasi bütün karışıklıkların esasını araştırmak, iki asırlık kötü idaremizi ilan ederek millette bir uyanış hissi oluşturmak üzere Çatalca müdafaası esnasında başlatılmış olan Kitaphane-i İntibah külliyatında 1913 yılında yayınlanan bir kitaptır. Bu kitapta Tüccarzade İbrahim Hilmi Avrupa devletlerinin gerisinde kalma nedenlerimizi incelemiş ve çözüm önerileri getirilmiştir. Böylece İbrahim Hilmi Batılılaşmamıza yön verenler arasında bulunur.
       Yalnız bizi değil  bütün İslam memleketlerini en şiddetli zelzelelerden , harp ve kasırgalardan daha çok sarsan, daha çok tahrip eden şey var ise onun da umimi cahaletimiz ve eğitimsizliğimiz olduğunu, asırlarca boyunduruğumuz altında yaşayıp da sonradan istiklal kazanan ve başımıza en büyük musibet ve felaketleri getiren unsurların üstünlük sebepleri , onların maarife verdikleri ehemmiyetle, bizim bu hususta gösterdiğimiz rehavet olduğunu, Osmanlının orduya ve donanmaya ehemmiyet verdiğini, fakat maarife hiç ehemmiyet vermediğini, Eğitim bakanlığına asla ehil bir adam aranmadığını,

Celali İsyanları, Mustafa Akdağ

Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası (Celali İsyanları), Prof. Dr. Mustafa Akdağ, Barış Yayın Evi,1999, Ankara
Osmanlı tarihine “Celali İsyanları” olarak geçen olayların 1500-1603 tarihleri arasındaki bölümünü incelemiş ve detaylarıyla aktarıştır.       
            Kitabın giriş bölümünde; olaylarla ilgili genel bilgiler verildikten sonra, bu olayların içerisinde yer alan gruplar tanımlanmıştır. 
           Bunlardan birincisi; yaşanan ekonomik sıkıntılar neticesinde ağır vergiler altında ezilen köylülerden çiftini bırakarak tarlasını terk edenlerin (çift bozan) oluşturduğu Levent –Sekban birikintileridir. Başlangıçta padişah tarafından seferlere çağrılan bu insanların sayısı daha sonraları Ordunun ihtiyacından çok aşkın hale gelmiştir. Vezirlerin, beylerbeylerinin, sancak beylerinin kapılarına yazıldıklarında “Sekban”  adını alan bu grup, başıboş olduklarında ise “Levent” adını almaktaydı.
           İkincisi; kadılar, mahkeme görevlileri, medreselerin öğretim üyeleri, cami hizmetlileri, müftüler gibi “Ehl-i Şer” kapsamına girmeyip hükümetin özellikle İstanbul dışındaki her türden işini doğrudan doğruya kendileri yapan, en büyüğünden en küçüğüne kadar bütün idareci kesim, yani memur olan “Ehl-i Örf” grubudur. İşte levent-sekban grupları,

Travels in the Track of the Ten Thousand Greeks, William Francis Ainsworth

Travels in the Track of the Ten Thousand Greeks, William Francis Ainsworth , J.W.Parker, 1844, Londra
Yazar M.Ö.4’üncü yüzyılda gerçekleşmiş ve Ksenefon tarafından kaleme alınmış olan Onbinlerin Dönüşü (Anabasis) adlı kitapta yer alan güzergahı 19’uncu yüzyılda tekrar gezerek edinmiş olduğu izlenimleri anlatmaktadır.
        Yazar William Francis Ainsworth 1807 yılında İngiltere’de doğmuştur. Asıl mesleği doktorluk olan yazar özellikle Ortadoğu ve Anadolu coğrafyası üzerinde yapmış olduğu inceleme, araştırma ve gezilerini seyahatname olarak üç kitap haline dönüştürmüştür. Bu kitaplar; Researches in Assyria, Babylonia(1838) Asur ve Babil Topraklarında Araştırmalar; Travels and Researches in Asia Minor, Mesopotamia(1842) Küçük Asya Mezopotamaya’da Araştırmalar ve Geziler; Travels in the Track of the Ten Thousand Greeks(1844) Onbinlerin Dönüşü Güzergahında Geziler. 1896 yılında vefat eden yazarın kitapları bazı bilim adamlarınca Anadolu ve Ortadoğu’da milattan önce varolmuş uygarlıklar ve ırkların tespitinde kaynak olarak gösterilmektedir.
        Onbinlerin Dönüşü Güzergahında Geziler:
        Hiç şüphe yok ki Kunaksa Savaşı (5 Eylül 401) Pers ve Grek tarihinin dönüm noktalarından bir tanesidir. M.Ö. 401 yılında Pers kralı Artakserkses’in

Asya’da Beş Türk, Adil Hikmet Bey

Asya’da Beş Türk, Adil Hikmet Bey, Ötüken,1999, İstanbul   
 
1914-1921 yılları arasında bir Türk subayı olan Adil Hikmet Bey'in, Enver Paşa’nın Teşkilat-ı Mahsusa'sında görevli olarak dört arkadaşıyla birlikte (Kuşçubaşı Selim Sami, Hüseyin Emrullah Barkan Bey, Hüseyin Bey, İbrahim Haklıer Bey) Doğu ve Batı Türkistan’daki faaliyetleri anlatılmaktadır.
   
      Bu beş kişi gittikleri Rus ve Çin topraklarında yaşayan, Türkmen, Özbek, Tacik, Kırgız gibi Türk toplumlarını örgütlemişler ve o topraklarda isyanlar çıkarmışlardır. Aslında bu beş kişinin Çin Türkistan’ına gitmelerinin asıl nedeni, oradaki Türk’lerin eğitim ve öğretim teşkilatını kurmak ve halkı bilinçlendirmekti. 
O zamanlarda Rus’lar Osmanlılara karşı savaşan bir devletti. Bu nedenle Rusya içerisindeki Türk topuluklarının Rusya’ya karşı ayaklanması Rus devletinin bu bölgeye güç kaydırmasını zorunlu kılmıştı. Diğer taraftan Osmanlı cephesi Ruslar tarafından zayıflamıştı.
Bu beş kişinin tertiplediği isyanların en önemlisi

Askeri Müdahalelerin Orduya Etkisi, Doğan Akyaz

Askeri Müdahalelerin Orduya Etkisi, Doğan Akyaz, İletişim Yayınlar, 2006, İstanbul   

Yazar Doğan Akyaz’ın 27 Mayıs 1960 ve 12 Mart 1971’deki askeri müdahaleleri ve  bununla birlikte müdahalelerin öncesi ve sonrasındaki girişimleri, arayışları, tartışmaları incelediği bu çalışma her iki dönemdeki cunta yapılanmalarını ayrıntısıyla ele alıyor. Eserde üzerinde durulan hususlardan biride hükümetlerin ve sivil siyasi otoritenin bizzat ordu yönetimi tarafından da paylaşılan cuntalaşmayı önlemeye dönük çabasıdır. Yazarın Türk siyasal tarihinin birçok yönden çokça incelenmiş bir konusu olan askeri müdahaleler olgusuna ve ordu sosyolojisine açılım sağlayarak özgün bir bakış açısıyla olayları değerlendirdiği görülmektedir.

            Türkiye’de demokrasi, çok partili siyasi hayatın başından 1980’e kadar beş kez askeri müdahale ile karşı karşıya kalmıştır. Bunlardan 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 müdahalelerinde ordu meclisi kapatıp sivil hükümeti devirerek iktidarı doğrudan ele almışken, 12 Mart 1971’de yalnızca mevcut iktidarın bir muhtırayla işbaşından uzaklaştırılması yoluna gidilmiştir. 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 darbe girişimleri ise ordu üst yönetiminin sivil iktidar ile işbirliği sayesinde önlenmiştir. Ordu-siyaset/politika ilişkileri bağlamında ele alınan bu araştırmalarda daha çok askeri müdahalelerin siyaset üzerindeki etkileri üzerinde durulmuş, denklemin müdaheleci tarafı, yani ordu üzerindeki etkilerine pek yer verilmemiştir. Oysa başarılmış ya da girişim düzeyinde kalmış her askeri müdahale, siyasi alanı olduğu kadar ordunun kendi iç yapı ve sistemini de etkilemiştir.
            Gerçekten de ordunun yönetime doğrudan el koyduğu ilk örnek olan 27 Mayıs

Bizans’ın Gizli Tarihi, Prokopius

Bizans’ın Gizli Tarihi,  Prokopius, Ada Yayınları, 1990, İstanbul
"Bu kitapta Bizans İmparatorluğunda nerede ne olmuşsa herşeyi apaçık ortaya koyacağım."  Prokopius.
Tarihçi Prokopius, Kayseriye kentinde doğmuştur. Milat’tan sonra 527 yılında komutan Belisarius’un özel yazmanı ve hukuk danışmanı olmuştur. Daha sonraki yıllarda Prokopius’un İmparator Justinianus’a yaklaştığı görülür. Teodora’nın ölümünden sonra  Justinianus’la iyi ilişkiler kurabilen Prokopius’a 560 yılında “illustres” unvanı verilir. Prokopius 562 yılında Bizans kenti yöneticisi olmuştur. Bu görevin çok önemli olduğu modern tarihçiler tarafından belirtilmektedir. Prokopius’un İmparator Justinianus ile aynı yılda (M.S.565) öldüğü sanılmaktadır. Prokopius’un o döneme göre klasik bir eğitim aldığı görülmektedir. Onun yaşadığı dönemde Bizans İmparatorluğu hem eski Roma’nın, hem de Grek uygarlığının etkileri altında bulunmaktadır. Prokopius “Gizli Tarih” dışında 8 kitaplık bir “Savaşlar Tarihi” yazmıştır. Prokopius’un çizdiği Bizans toplum yaşamının kavgalarla, gaddarlıkla, parti çalışmalarıyla, işkencelerle, baskılarla dolu olduğu anlaşılmaktadır. Tarih kitaplarında “Büyük” diye anılan Justinianus, Gizli Tarih’te para düşkünü, hain, sefil, yasaları çiğneyen ve keyfine göre uygulayan kanlı bir despot olarak tanımlanmaktadır. Vandallara, Gotlara ve İranlılara karşı yapılan savaşlarda Bizans Ordusunu zaferlere kavuşturan general Belisarius ise eşine tutkun, onun sözünden çıkmayan, zayıf bir erkek olarak anlatılmaktadır. Prokopius’a göre o çağda Bizans çürümekte, kadınlar kocalarını aldatmakta, parayla her şey satın alınmakta, insanlar ise başlarına gelen felaketler karşısında ne yapacağını bilemez durumdadırlar.
    Bizans İmparatorluğu gerçekte Roma İmparatorluğunun

Babailer İsyanı, Ahmet Yaşar Ocak


Babailer İsyanı, Ahmet Yaşar Ocak, Dergah Yayınları, 2000,İstanbul
13’üncü yüzyılda Babailer İsyanı ve sonuçları  
              Aleviliğin tarihsel altyapısını, Anadolu da İslam-Türk Heterodoksi’sinin teşekkülünü anlatan bu kitap, giriş, beş bölüm, sonuç ve ekler bölümlerinden oluşmaktadır. Giriş bölümünde kaynak ve araştırmalar, birinci bölümde Babailer isyanının sebepleri, ikinci bölümde Babailer isyanının sosyal tabanı ve ideolojisi, üçüncü bölümde Babailer isyanı, dördüncü bölümde Babailer isyanının tahlili, beşinci bölümde isyan sonrası dini-mistik bir akımın doğuşu, Babai hareketi ve türevleri, sonuç bölümü, ekler bölümünde ise çeviri metinler, harita ve tablolar konuları yer almaktadır.
       Yazar, kitabın tüm bölümlerinde kaynak vermeye gayret göstermiş, Babailer isyanının kaynaklarını çağdaş (birinci el) ve sonraki (ikinci el), Babai hareketine mensup şeyhlerin faaliyetlerine dair kaynakları Arap vekayinameleri, Osmanlı vekayinameleri ve diğer değişik kaynaklar olmak üzere tasnif etmiştir.
       Birinci bölümde ise isyanın temel sebepleri temel ve kolaylaştırıcı olarak sıralanmış, iktisadi, içtimai ve psikolojik sebepler temel sebepler başlığı altında, elverişli dini şartlar ve siyasi ortamın uygunluğu hususlarını kolaylaştırıcı sebepler başlığı altında incelemiştir. İsyan yakından incelendiğinde, Anadolu Selçuklu devletinin toprak rejiminin o devirdeki durumuyla yakından ilgili olduğu anlaşılmaktadır. I. Gıyaseddin Keyhusrev’in ölümüyle oğulları I. İzzeddin Keykavus ve I. Alâeddin Keykubad arasındaki mücadeleden dolayı toprak rejimi önemli ölçüde zedelenmiş ve sistem bozulmuştur. Diğer bir husus da konar-göçer Türkmenlerle yerleşik hayata geçmiş Türklerin hayat tarzları arasındaki bu farklılıklar ve bunların sebep olduğu sosyal zıtlaşma, iki zümre arasında karşılıklı bir hor görme ve düşmanlığa yol açmıştır.

Açık Toplum ve Düşmanları, Karl Popper


Açık Toplum ve Düşmanları, Karl Popper, Liberte Yayınları, 2008, Ankara

Kitabın yazıldığı zamanın totaliter eğilimlerinin köklerini oluşturan filozoflara ve onların felsefelerine karşı yazılmış ve tam olarak liberal toplumu dolayısıyla açık toplumu savunan eleştirilerdir.

            

            KAYNAK ve KADER EFSANESİ

            Tarihsicilik ve Kader Efsanesi
            Karl Popper’e göre tarihsicilik eski bir düşünce, gevşekçe birleştirilmiş bir düşünceler topluluğudur. Tarihsicilik, seçilmiş halk öğretisiyle gözümüzde canlandırılabilir. Seçilmiş halk öğretisi, Tanrı’nın Kendi iradesinin seçkin aracı olarak bir halkı seçtiğini ve yeryüzünün bu halka kalacağını varsayar. Seçilmiş halk doktrini toplumsal yaşayışın kabile çağında ortaya çıkmıştır. Bu öğretide tarihsel gelişim yasasını Tanrı’nın iradesi koymuştur. Tanrıcı biçimi, tarihsiciliğin öteki biçimlerinden ayıran fark budur.
            İki modern tarihsicilik çeşidi var:
a-      (sağ yan) Irkçılığın ya da faşizmin tarih felsefesi
b-      ( sol yan) Marksçı tarih felsefesi.
            Irkçılık, seçilmiş halkın yerine kendisini koyar, yeryüzünün sonunda kendilerine seçilmiş ırka kalacağını ifade eder.
            Marx’ın tarih felsefesi ise seçilmiş halkın yerine sınıfsız toplumun yaradılışının aracını koyar, yeryüzünün ise seçilmiş sınıfa kalacağını belirtir.
            Herakleitos
            Eski Yunan’da tarihselci niteliği açısından seçilmiş halk doktrinine Herakleitos’a gelinceye kadar pek rastlayamayız. Homeros’un açıklamaya çalıştığı şey tarihin birliksizliğidir. Homeroscu yorumun Yahudilerinkiyle paylaştığı şey yarı belirsiz kader duygusudur. Hesiodos, Doğu kaynaklarından etkilenmiştir ve tarih yorumu karamsardır. Altın Çağ’dan sonra insanlığın gelişiminde beden ve ruhsal açıdan soysuzlaştığına inanır.

Yüzellilikler, İlhami Soysal

150’likler, İlhami Soysal, Gür Yayınları, 1985, İstanbul
Lozan Antlaşmasına göre genel af ilan edilirken bu aftan yararlanamayıp Türkiye’den sürülecek 150 kişilik bir listenin TBMM’de görüşülmesini ve bu kişilerin isimlerinden oluşmaktadır.

      Yüzellilikler Türkiye Cumhuriyeti'nden Kurtuluş Savaşı sonrası sürgün edilen düşman işbilirkçileri ve muhalifler listesine dahil olan Türk vatandaşlarının adıdır.
      İçişleri bakanlığı tarafından oluşturulan ilk liste başlangıçta 600 kişiden oluşmakta idi. Ancak Lozan Antlaşması'nın bir maddesinde sürgün edilecek insanların sayısının 150'yi geçmeyecek şeklinde öngörmesi üzerine bu liste ilk önce 300 ardından da 149 kişiye indirilmiştir. 150’likler adı verilen ve 23 Nisan 1924 tarihinde Bakanlar Kurulu ve T.B.M.M.’nin oturumunda saptanan bu listeye 1 Haziran 1924 tarihindeki kararla "Köylü Gazetesi" sahibi Refet Bey de eklenerek kesin şekliyle 150 kişi olarak kabul edilmiştir.
     28 Haziran 1938 tarihinde, 150'liklerin yurda girmelerini engelleyen yasa kaldırılsa da başta Çerkez Ethem olmak üzere pek çok muhalif ve saltanat taraftarı geri dönmemiştir.
Yüzellilikler listesi şu şekildedir:
      (1) Padişah 6. Mehmet Vahdettin'in Maiyeti:
Kiraz Hamdi - Yaver-i Has, Zeki - Hademe-i Hassa Kumandanı, Kayserili Şaban Ağa-Hazine-i Hassa Müfettişi, Şükrü – Tütüncübaşı,  Şerkarin Yaver, Yaverandan Erkan-ı Harp Miralay Tahir, Seryaver Avni, Eski Hazine-i Hassa Müdürü ve Defter-i Hakani Emini Refik.
       (2)Kuvve-i İnzibatiye'ye Dahil Kabine Üyeleri:
      Ürgüplü Mustafa Sabri Efendi - eski Şeyhülislam, 

Simgeden Millete, Selim Deringil

Simgeden Millete, Selim Deringil,İletişim Yayınları, 2007,İstanbul
Osmanlı Devletinin 19. yy.ın son çeyreğinde simgesel bilinç oluşturmak suretiyle ayakta kalma çabaları, Mustafa Kemal ve milliyetçiliğin kökleri.
   Selim Deringil kitapta bir araya getirilen uzun yılların emeğini yansıtan makalelerinde, 19. yüzyıl imparatorluk tarihinin simgesel üretim ve yeniden-üretim alanlarını ele alıyor. Din, millet, devlet tanımlarını ve bunların siyasal alandaki kullanımlarını, II. Abdülhamit döneminden Mustafa Kemal’e uzanan süreçte, “devlet aklı” ve pratiklerine bakarak inceliyor.   Kitap dokuz makaleden oluşmaktadır. Bölümler arasında farklılıklar olmakla birlikte bazı bölümlerde tekrarların olduğu görülmektedir.
(1) Geleceğin İcadı Ve Muhayyel Cemaat Fikrinin Kısa Tanımı.
Her dönemde geleneğin ilk defa icat edildiği ve nedenlerinin dayandığı temeller toplumdaki algıyı etkileme amacı ile zaman içinde benimsenmesiyle oluşmuştur. Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde Basra’dan Avrupa başkentlerine kadar geniş bir coğrafyada kendisine tehdit algılaması ve tebaasını belirli bir simge etrafında birlik ve beraberlik etrafında toplama gayretlerinin olduğu, bu tür argümanların özellikle 19. yy. “Türklük sembolü “ haline gelen ve Cumhuriyet Türkiye’sinde Osmanlılığı simgelediği için yasaklanan serpuş, geçmişi ancak 19. yy.ın ilk çeyreğine uzanan bir “gelenek” olduğu görülmektedir.
Özellikle II. Abdülhamit döneminde devletin “meşruiyet zemini”nin yeni bir temele oturtulması gerektiğinin altı çiziliyordu. Bunun gerçekleşebilmesi için hilafet geleneğinin icadı ve Osmanlı sultanının bütün Müslümanların halifesi olduğunun benimsenmesi ve bir taraftan da propaganda yoluyla muhayyel cemaati genişletme gayretinin varlığıdır. Pan-İslamizm, Osmanlı hilafetine dış dünyada nüfuz temin eden her türlü politikadan oluşan uygulamaların tümünü kapsaması ve savunmaya yönelik meşru varlığını tehlikede gören bir devlet politikasının adıdır. Pan-İslamizm çerçevesinde uygulama alanında, Singapur, Cava

Biz Kimiz? Samuel Huntington


Biz Kimiz?, Samuel Huntington, Global Yayın Ajansı, İstanbul 2004
Amerikan ulusal kimliğine yönelik çeşitli toplumsal ve kültürel tehditlerin değerlendirilmesi.
(1) Giriş
     Yazar Samuel Huntington’ın, çocuklarının ve karısının “Amerikalı Geleceklerine” ithaf ettiği kitap, “Amerika’nın Ulusal Kimlik Arayışı” alt başlığını taşıyor. Kimlik Sorunları, Amerikan Kimliği, Amerikan Kimliğinin Karşı Karşıya Kaldığı Meydan Okumalar, Amerikan Kimliğini Canlandırmak adlı dört ana bölümden oluşan kitapta, Amerikan kimliğinin bileşenleri sorgulanıyor. Kitap, her ana bölüm altında, ulusal kimlik krizinden Amerikan kimliğinin bileşenlerine, din ve Hıristiyanlıktan alt kimliklerin yükselişine, asimilasyon ve yurttaşlık erozyonundan Meksikalı göçüne, 'Amerika'yı dünyayla kaynaştırmak' meselesinden (buna, Amerikan yurttaşlığının, toplumla bütünleşilmesini, tüm kimliklerin tek bir yurttaşlık bilinci lehine bir kapta birleştirilmesini ifade eden 'bir potada eritme' ilkesinin uluslararası versiyonu da denilebilir) Amerikan kimliğinin oluşum sürecindeki eski ve yeni hatlarına pek çok alt bölümden oluşuyor.
Kitapta esas olarak Amerikan ulusal kimliğinin önem ve içeriğinde ortaya çıkan değişimler ele alınıyor. Huntington, “önem” sözcüğünü, Amerikalıların ulusal kimliklerini, taşıdıkları diğer başka kimliklere göre ne kadar önemsediklerini ifade etmek, “içerik” sözcüğünü ise kendilerini diğer halklardan ayıran ortak değerler olarak benimsedikleri öğelere işaret etmek anlamında kullanıyor.
(2) Anglo-Protestan Kültürü ve Amerika
Kitabın en önemli savlarından biri, Anglo-Protestan kültürün

Savaşta ve Barışta Büyük Stratejiler, Paul Kennedy


Savaşta ve Barışta Büyük Stratejiler, Paul Kennedy, Eti Kitapları,1995, İstanbul
Büyük Strateji kavramı ile ilgili tarihsel örnek incelemeler. 
                    Kitapta, çeşitli ulusların uzun vadeli çıkarlarını korumak için savaş ve barış zamanlarında siyasi, ekonomik ve askeri hedeflerini nasıl birleştirmeye çalıştıklarını ve insanlık tarihinde ne gibi izler bırakarak öne çıktıklarını görüyoruz. Ancak bu Ülkelerin yükselişlerinden bir süre sonra gerilemelerine tanık oluyoruz. Bu büyük İmparatorluklar neden önce büyüyor, güçleniyor sonra da yıkılıyor? Kitapta, eski Roma’dan Churchill’in İngiltere’sine, İmparatorluk İspanya’sından Sovyetler Birliği’ne kadar Avrupa’ya özgü birkaç örnek verilmiş, Ulusal Politikanın askeri yanları kadar, askeri olmayan yanlarını ve büyük stratejinin savaş zamanında olduğu gibi barış zamanındaki evrimini de ele almaktadır.
                        Üç ana bölümden oluşan kitabın birinci bölümünde; 1702-1713 yıllarındaki İngiliz büyük stratejisi, Birinci Dünya Savaşı’ndaki İngiliz büyük stratejisi, Churchill’in İkinci Dünya savaşındaki koalisyon stratejisi anlatılmaktadır. İspanyol Veraset Savaşında;  İngiltere’nin kendi özel amaçlarına ulaşmak için bütün kaynaklarını kullanmayı ısrarla çabaladığı, bu amaçlarına ulaşmak için, Uluslararası Diplomasi, mali ve askeri gücü birbirini tamamlayacak şekilde kullandığı ve ülkenin stratejik sorununun Avrupa’da güçler dengesini muhafaza etmeye dönük olduğu anlatılmıştır.
         Yazar, İngilizlerin, Birinci Dünya Savaşı’nda ise; dolaylı yaklaşım stratejisini uyguladığını, buna göre; Almanya, önce Rus sonrada Fransız ordularını yenerken, Alman denizatlıları İngiltere’ye boyun eğdirmeden önce, olası bir barıştan uzak durulduğunu ve Amerika’nın savaşa girmesinin beklendiğini ifade etmektedir. İkinci Dünya Savaşındaki stratejisi ise; Amerika ile ittifak yapılması, Rusya’nın müttefik olması ve savaşta tutulması ve kendi it

Semitizm ve Anti-Semitizm, Bernard Lewis

Semitizm ve Anti-Semitizm, Bernard Lewis, Everest, 2004, İstanbul
Yahudilik, Siyonizm, Semitizim, Anti-Semitizm ve İsrail Üzerine.

               Yazar kitapta Yahudi sorununu başlangıcından günümüze kadar aşama aşama olayların gelişimine vurgu yaparak anlatmıştır. Öncelikle kitapta sıkça geçen İsrail nedir, Siyonizm nedir ve Yahudiler kimlerdir? Sorularını cevaplamıştır.
            İsrail 14 Mayıs1948’de kurulan devletin adıdır. Diğer devletlerin yaptığı gibi kendi çıkarlarını güderek, bu çıkarlarına hizmet edecek politikaları uygulayan bir devlettir. Siyonizm Yahudi devletine dönüşecek bir Yahudi ulusal yurdu oluşturmaktır. Bu yurt başka yerlerde yaşamaya devam eden Yahudilere gerek duydukları takdirde sığınak olacak ve onlara cesaret verecekti. Ayrıca katledilme ve şüphe duyulma korkusu olmaksızın kendi kültürlerini ve yaşam tarzlarını geliştirebilecekleri bir merkez haline gelebilecek bir yurt. Bazıları bu Yahudi ulusal yurdunun dünyanın herhangi bir yerinde kurulabileceğini öne sürdü. Burası boş bir arazi de olabilirdi de, gönüllü bir devlet de. Bunun için birçok yer düşünüldü, fakat bu tartışmanın ötesine geçilemedi. Yahudilerin tarihsel hak iddia ettikleri, gerekli çaba ve tahammül gücünün gösterilmesini sağlayacak kadar güçlü bir duygusal cazibeye sahip tek bir yer vardı; eski İsrail toprakları.
            Yahudi nedir sorusuna onların dostları ve düşmanları tarafından verilen birçok yanıt bulunur. Haham hukukuna göre, bir Yahudi; Yahudi bir anneden doğan yada Yahudiliğe geçen kişidir. İnanç ve uygulamasındaki hatalar ne olursa olsun bu kişi Yahudi olarak kalmaya devam eder; başka dine geçse de Yahudiliği son bulmaz. Bu noktada İsrail hukuku haham hukukundan ayrılarak, Yahudilikten çıkanın Yahudiliğinin sona ereceği hükme bağlamaktadır. Yazar bunun bir ırkçılık olmadığını savunmaktadır.

Ağa, Şeyh, Devlet, Martin van Bruinessen

Ağa, Şeyh, Devlet, Martin van Bruinessen, İletişim Yayıncılık, Çev: Sabiha Banu Yalkut, İstanbul, 2004
Yüzyıllardır sosyal hareketliliğin hiç bitmediği; çatışmaların, uzlaşmaların ve isyanların sürekli yaşandığı bir coğrafyada iyice karmaşık hale gelen sosyal ilişkiler yumağının haritasını çıkarmaya çalışan Bruinessen, kitabında esas olarak -devletle ilişkileri çerçevesinde- ağalık ve şeyhlik kurumunun siyasi iktidarla çatışan/çakışan "menfaatlerini" ele alırken, diğer yandan da bu iki muktedir güç arasında sıkışan topraklı/topraksız Kürtlerin toplumsal konumlarına dair yaptığı nitelikli gözlemlerini aktarıyor.

                        Giriş:
                        1961’de Irak’taki Kürt savaşına halkın katılımı giderek artmıştı.1960’ların sonunda çoğunluğu köylü olan birkaç bin Kürt birbirinin ardına iktidara gelen Irak hükümetlerine karşı gerilla savaşlarına katılmışlardı.1974–75 arası bunların sayısı 50.000’geçiyordu.Kürt hareketi özellikle de 1966’dan itibaren tutucu neredeyse gerici bir görünüme büründü. Kürt hareketinin liderleri bölgeye daha da fazla emperyalist müdahalenin olmasından yanaymışlar gibi bir kanı uyandırıyorlardı. Molla Mustafa Barzani A.B.D.’ne övgüler yağdırıyor, Kürdistan’ın ABD’ye elli birinci eyalet olarak katılmasını arzuladığını ve desteği karşılığında ABD’ye Kürdistan’daki petrolün kontrolünü vermek istediğini söylüyordu.
            Haziran 1975’ten Ağustos 1976’ya kadar Türkiye, Suriye ve Irak Kürdistan’ın çeşitli bölgelerini ziyaret eden yazar çoğu yerde konusunu ilgilendiren şeyleri doğrudan gözlemleyemez. Antropolojik alan araştırmalarının genelinde olduğu üzere malzemenin çoğunluğunu da mülakatlar oluşturmaktadır ve bunların birçoğu geçmişteki olay ve durumlarla ilgilidir. Bu nedenle yazar araştırmasını yoğun bir yazılı kaynak okuması ile takviye eder.
            Çalışmanın konusunu Alavi’nin (1973) primordial (birincil, asli) bağlılıklar adını verdiği ilişkileri irdeler. Kürdistan’da birincil ilişkiler (kişinin doğduğu ortamda mevcut olan ilişkiler) politikada önemli bir rol oynamaktadır. Kürdistan’daki birincil ilişkilerin başında aileye, aşirete ve aşiret reisine ya da ağaya bağlılık gelir. Ancak dini önderlere, özellikle şeyhlere ve din kardeşliklerinin (derviş tarikatları) başında olan tanınmış sufilere bağlılık da eşit derecede güçlüdür.
            Yazarın yararlandığı yazılı kaynakların başında Şerif Han Bitlisi’nin eseri olan “Şeref name” ve Evliya Çelebi’nin “Seyahatname’si” gelir. Osmanlı tarihine ilişkin ikinci derece kaynaklar arasında Hammer’in “Osmanlı İmparatorluğu’nun Tarihi” adlı eserinden istifade etmiştir. Minorsky’nin “İslam Ansiklopedisi’ndeki” ‘Kürtler’makalesi

A Search For Civilization (Uygarlık İçin Arayış), John U. Nef

A Search For Civilization (Uygarlık İçin Arayış), John U. Nef, Henry Regnery Company, 1962, ABD
Daha İyi Bir Dünya Kurmak İçin Gerekli Olan Toplum ve Uygarlığın Nasıl Tesis Edilebileceği Üzerine

“A Search For Civilization (Uygarlık İçin Arayış)” adlı bu kitap daha iyi bir dünya kurmak, yüksek bir uygarlık tesis etmek için gerekli olan uygar bir toplumun nasıl oluşturulması gerektiğini inceleyen bir kitaptır.
Kitap; içindekiler, önsöz ve dört bölümden müteşekkildir.
Artık günümüzde, kadın erkek tüm insanların birbirlerine bağımlı hale gelmesi, eğitim ve mesleklerinin gittikçe daha özellikli konu ve ilgi alanlarına münhasır olması, çağımızın büyük talihsizliklerinden birisidir. Özellikle, insanoğlunun yaşamının devam etmesinin daha önce hiç olmadığı kadar geriye dönüşü olmayan kararları alan insanların elinde olduğu bir dönemde, evrensel düşünce giderek unutulmaktadır.
 Yazara göre eski dünya artık sahneden çekilmektedir ve yine yazarın ifadesiyle “A Search for Civilization (Uygarlık İçin Arayış)” daha iyi ve yeni bir dünya bulmamıza yardım edebilir umuduyla yayınlanmıştır.
İçinde bulunduğumuz ve hayatımızı her yönüyle yaşadığımız maddi dünyamız, tarihte insanoğlunun şimdiye kadar karşılaştığı dünyadan tamamen farklıdır. Günümüzde bir teknoloji tarihi öğrencisi, 1780’lerden beri iki defa endüstri devrimi gerçekleştiğini

Bir Matematikçinin Savunması, G.H. Hardy


Bir Matematikçinin Savunması, G.H. Hardy, Elips Kitap, 2004 Ankara
1935-40’lı yıllardaki Cambridge ve Oxford üniversitelerinin yoğun entelektüel atmosferini canlı bir biçimde aktarmaktadır. Ayrıca, doğal bir matematik dehası olan ama çok yetersiz bir matematik eğitimi görmüş olan Ramanujan adlı Hintli bir kâtibin Hardy tarafından keşfinin ve bu iki farklı insanın kısa ancak verimli işbirliğinin öyküsü de anlatılmaktadır.
    
       Yazar HARDY kitabında; matematikte, yaşın çok önemli olduğunu, bir matematikçinin en önemli yıllarının 40 yaşına kadar olduğunu, 50 yaşın üzerindeki matematikçilerin matematiğe katkıda bulunamadığını hatırlatmaktadır.
       Yaşının ilerlemesiyle yaratıcılığının azaldığını kabullenen ve bu nedenle matematik yapmak yerine matematik hakkında yazmak gibi ikinci sınıf bir iş yapmaya kalkıştığını belirtmiş, böylece matematiği savunurken kendi matematiğinden daha kalıcı ve değerli bir yapıt ortaya çıkarmıştır.
       HARDY bu kitabında, gençlere de seslenerek hırslı olmalarını ve bunun kendileri için bir görev olduğunu belirtmiştir. Hırsın bir tutku olduğunu, yerine göre farklı şekillerde olabileceğini, gerçekleştirilmiş olan her türlü büyük işin ardında itici bir gücün var olduğunu anlatmaktadır.
       Bir araştırma için gerekli olan başlıca güdüler; merak ve başarıdır. Bu güdüler matematik kadar şanslı olamaz. Çünkü etkili teknikler, incelikler, kalıcı olanlar yine matematiktedir.
       Yazar matematikçilerle “diğer” insanların beyin işlevlerinin farklı olduğu, matematik yeteneğinin en özel yeteneklerden biri olduğu savını desteklemektedir.
       Matematikçi için en güzel işlerden birisi kendi konusunu, deneyimlerini ve matematikle uğraşmaktan aldığı hazzı ve bu hazzı matematikle uğraşmayanlara aktarmaya çalışmak için çabalamaktır. Matematiğin savunmasını yaparken yararları ne olursa olsun övgüyle bahsedilemez. Çünkü binlerce tarzda buluşlar ortaya konmuştur,

Beşinci Disiplin, M.Peter Senge

Beşinci Disiplin, M.Peter Senge, Yapı Kredi Yayınları, 1993, İstanbul
Düşünce ve Öğrenme Sistematiği Üzerine, Bakış Açılarını Değiştirebilen Bir Örnek.
       Çok erken bir çağdan başlayarak sorunları parçalara ayırmaya dünyayı bölümlemeye alışırız. Görünüşte bu, karmaşık ödevler ve konularla daha kolay baş edilmesini sağlar, ama bunun için gizli, anormal bir bedel öderiz. Eylemlerimizin sonuçlarını artık göremez oluruz; içimizdeki daha büyük bir bütüne bağlantı duygumuzu kaybederiz. Sonra büyük resmi görme “çabasına girdiğimizde, zihnimizde parçaları yeniden bir araya getirmeye, tüm parçaları sıralayıp düzenlemeye çalışırız. Bu çabalar boşunadır. Gerçek bir akis görmek için kırık bir aynanın parçalarını yeniden bir araya getirmeye çalışmaya benzer. Öyle ki, bir süre sonra bütünü görmeye çalışmaktan hepten vazgeçeriz. Bu kitapta sunulan araçlar ve düşünceler dünyanın birbirinden ayrı, birbiri ile ilişkisi bulunmayan göçlerden yaratıldığı yolundaki düşünceyi yıkmak içindir. Bu düşünceyi bırakırsak, o zaman “öğrenen organizasyonlar” kurabiliriz. Bu organizasyonlarda kişiler gerçekten istedikleri sonuçları yaratma kapasitelerini durmadan genişletirler ve insanlar nasıl birlikte öğreneceklerini sürekli öğrenirler.
       Öğrenen Organizasyon Disiplinleri
       1. Sistem düşüncesi; bir sistemi içinde bulunulan kısmı ile değil, bütün olarak görmek ve analiz etmektir.
       2. Kişisel hakimiyet (kişisel ustalık); kişinin görme ufkuna

Turkey at the Straites, James T. Shotwell, Francis Deak

Turkey at the Straites, James T. Shotwell, Francis Deak, The Macmillan Company, 1940, Newyork
Marmara Denizi’nde Bulunan Boğazların Tarihi Geçmişi Ve Türkiye’nin Egemenliğindeki Konumu İle İlgili Yazarların Anlatım ve Yorumları.
          1940 yılında yayınlanan Turkey at the Straites (Boğazlardaki Türkiye) adlı kitapta tarihçi yazarlar James T. SHOTWELL ve Francis DEAK tarafından boğazların tarihi gelişimi ve Osmanlı ve Türkiye hakimiyetindeki durumunu incelenmiştir.
          Kitap, 196 sayfa ve 14 bölümden oluşmaktadır. Boğazların eski ve ortaçağ dönemlerindeki durumu, Rusların boğazlara inişi, Londra, Paris ve Berlin anlaşmaları, Birinci Dünya Savaşı öncesi dönem, Birinci Dünya Savaşı dönemi, Sevr, Lozan ve Montrö Anlaşmaları gibi bölümler mevcuttur.
          Avrupa’yı Asya’ya bağlayan Marmara Denizi üzerindeki Çanakkale ve İstanbul boğazları asırlardır  tarih sayfasında uluslararası bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Boğazlardaki geçişin kontrolü Karadeniz’i Akdeniz’e bağlaması sebebiyle jeopolitik bir önemi de beraberinde getirmektedir. Ayrıca tarihteki vazgeçilmez mevkii nedeniyle  İstanbul şehrinin de adını verdiği boğazdaki ticari önemi ve liman şehri olması da boğazların birçok ülke tarafından arzu edilmesine yol açmıştır.Tarihte sırasıyla Romalılar, Bizanslılar, Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hüküm sürdüğü boğazlar üzerinde özellikle denizcilikte ileri olan Venedik, Ceneviz, Piza, Büyük Britanya ve Rusya gibi devletlerin de emeli olmuştur.