Medine Müdafaası, Fahrettin Paşa

Başkomutanlık tarafından Kanal Harekatı için görevlendirilen, 4’üncü Ordu Komutanı Cemal Paşa, Kanal’ a taarruz etmeden önce Hicaz meselesini çözmek ister. Hicaz’ın kendine özgü bir yönetim biçimi vardır ve merkezi Mekke’dir. Bu şehirde bir vali,  bir komutan ve bunların üstünde, padişah tarafından atanan bir şerif vardır.
    Mekke valisi ve komutanı Cemal Paşa’ya, Mekke Şerifi Hüseyin’in iki yüzlü davrandığı, uzun süredir İngilizler ile görüşmeler  yaptığını, kendine güvenilmemesini gerektiğini rapor ederler. Cemal Paşa, Şerif Hüseyin’ den Cihad çağrısının gereklerini yapmasını ve Kanal seferi için yardım göndermesini ister. Şerif Hüseyin, İngilizlerin Çanakkale’den asker çekip Mısır’da kuvvet toplamalarına kadar Cemal Paşa’yı oyalar. Şerif Hüseyin isyan hazırlıklarına başlayınca Cemal Paşa ile Enver Paşa  görüşerek Medine’nin mümkün olduğu kadar elde tutulması kararını alırlar.  Cemal Paşa, bu görev için o sırada Suriye’de 12’nci Kolordu Komutanı olan  Fahrettin Paşa’yı seçer. Kendisine  Medine’de olan biteni anlamak ve gerekeni yapmasını emreder. Şerif Hüseyin ve oğullarını kuşkulandırmamak için de Medine’ye dini bir ziyaret amacı ile gidilmiş gibi  bir hava verilmesini ister.

    Bu  görevi alan Fahrettin Paşa çalışacağı ekibi ile birlikte 23 Mayıs 1916’da Şam’dan yola çıkar ve 31 Mayıs 1916 tarihinde Medine'ye varır. Fahrettin Paşa Medine'ye geldiğinde, Medine ve çevresindeki bir kaç yerleşim bölgesi dışında, kontrolün işbirlikçi asilerin eline geçtiğini, Arap yarımadasında yapacak fazla bir şeyin  kalmadığını görür.Yapılacak olan Medine ve çevresini işbirlikçi asilere teslim etmemektir. Fahrettin Paşa tedbirlerini bu yönde almaya başlar.
    İngilizlerle işbirliği yaparak Osmanlıyı arkadan vuran Arap isyancılarının başında Şerif Hüseyin ve oğulları bulunmaktadır. Şerif Hüseyin'in gözünü, para ve ikbal hırsı bürümüştür, bunları elde etmek için İngilizlerin ayaklarını öpecek durumdadır. Şerif Hüseyin ve adamları, Arapları Osmanlı aleyhine döndürmek için her türlü yalan ve iftiraya başvurur. Osmanlının Almanlarla birlikte savaşa girmesini Türkler kâfir oldu şeklinde etrafa yayarak taraftar toplarlar. Türklere karşı nefret tohumları ekilir, yapılan iftiraların sonucu da isyanlarda görülür.  İsyancı Araplar, Türk askerine insanlığa sığmayan muamelelerde bulunur.  Mekke'yi ele geçiren asilerin hedeflerinde Medine ve çevresi vardır. Bütün güçleri ile Medine üzerine yürürler. Sürekli kahpece arkadan saldırırlar, coğrafi şartları da bilmenin avantajı ile pusu kurup, bunda da zaman zaman başarılı olurlar.
    Medine'de hayat şartları git gide ağırlaşır. Medine de bulunan Osmanlı ordusunun durumu şöyledir; bir tarafta bütün cephelerde mağlup olan bir imparatorluk, diğer tarafta galip devletlerin baskısı, İngilizlerin işbirlikçi isyancılara verdiği destek, bütün bu olumsuzlukların yanında imkânsızlıklar içinde kıvranan Medine müdafileri…
    Beslenme eksikliğinden dolayı zayıf düşen bünyeler sürekli hastalıklarla boğuşur. Uyuz hastalığı asker içinde hiç eksik olmaz, İspanya nezlesi denen salgın hastalık, askeri kırıp geçirir. Açlık o boyutlara ulaşır ki, asker dağlardan vadilerden topladığı otlarla karınlarını doyurmaya çalışır.
    Fahrettin Paşa, Medine’ nin ileri gelenlerinden bir heyet kurar. Bu heyet ile Kutsal Emanetleri saydırarak  tespit tutanağını heyette bulunanlara imzalatır. Kutsal Emanetler bir bölük askere teslim edilip tren ile İstanbul’a gönderilir. Bir ay sonra İstanbul’a ulaşan Kutsal Emanetlerin listesi telgraf ile Medine’ye gelir. Fahrettin Paşa aynı heyete giden liste ile gelen listenin karşılaştırılmasını yaptırarak bütün emanetlerin İstanbul’ a ulaştığını halka duyurur.    Kutsal Emanetlerin İstanbul’a gönderilmesi Medine’nin tahliye edileceği dedikodusunun çıkmasına neden olur. Paşa “Hicaz Yaranı”  adında bir defter açtırır. Subay ve askerlerinden Hicaz harekatının sonuna kadar  Medine’yi terk etmeyeceğine dair söz verenlerin bu deftere kaydolma şerefini kazanacağını bildirir. İlk sıraya kendi adını yazdırır.  Mekke’de yayınlanan El Kıble gazetesi vasıtasıyla Türkler hakkında asılsız haberler ve makaleler yayınlanır ve asiler kışkırtılır. Bütün bunlara karşı tedbir getirmek, sadık Arapların fikir ve hislerini korumak maksadıyla Fahrettin Paşa tarafından Medine’de El Hicaz adlı bir gazete çıkarılmaya başlanır. Gazete özellikle Medine dışında bulunan kabilelere dağıtılmaya çalışılır. Ancak yeterli şekilde dağıtılamaması nedeniyle beklenen etki elde edilemez.
    Fahrettin Paşa, tedbirlerini şartlar ne olursa olsun Medine'yi terk etmemek üzerine alır. 25 Eylül 1917 tarihinde, Tebük civarındaki "Ramlet" istasyonuna asilerin yerleştirdiği bomba lokomotif geçerken patlatılır. Vagonlar devrilir, trende bulunan asker, sivil, kadın çocuk herkesi kurşun yağmuruna tutarlar. Burada büyük zayiat verilir. Bu olay sonucunda  Medine'nin Osmanlı ile irtibatı bir daha kurulmamak üzere kesilir. Bu olaydan sonra, demiryolunun değişik yerlerine yapılan bombalı saldırılar, demiryolunun da tamamen sonunu getirir. Bu çok vahim bir durumdur. Demiryolu, Medine müdafilerinin, yiyecek, giyecek ve erzaklarının tedarikini sağlamaktadır.  Bu tahribattan sonra İstanbul ve Anadolu'dan yardım gelmeyecektir. Şerif Faysal öncülüğündeki asi gurubu, "Maan" bölgesinin güneyinde, üçer beşer kişiden ibaret olan demiryolu bekçilerini şehit eder, "Maan" ile "Tebük" arasındaki istasyonları işgal ederek Medine'nin kuzey ile alakasını tamamen keser.  Böylece  Medine Müdafiilerini besleyen kan ve can damarı kopmuş olur.
    Arap işbirlikçilerinin gözleri ihtiraslarından başka hiçbir şey görmez. O kadar ileri gitmişlerdi ki, Medine'de Osmanlı bayrağı görmektense, İngiliz yönetimini bizim için evladır derler. İsyancı liderlerden olan Şerif Ali'nin karargâhında her zaman bir İngiliz subay bulunur. İngilizleri arkalarına alan Araplar; ellerinde ki İngiliz topları ile Anadolu yavrularının üzerine ateş püskürtür, tanklar mermi yağdırır, tayyareler başlarının üstünde uçar. Bu da yetmez  pusu kurup vatan evlatlarını kahpece katlederler.
    Çölde savaş, sadece düşmanla yapılmaz. Açlık, İspanyol nezlesi, çekirge, humma vs. gibi birçok düşmanla mücadele etmek zorunda kalınır. Erzak neredeyse tükenmek üzeredir. Bir tek  Fahrettin Paşa’nın önceden depolattığı hurmalar askere dağıtılmaktadır. Medine bölgesinde çok miktarda çekirge bulunmaktadır. Paşa çekirgeden yemek yaptırır ve önce kendisi yiyerek askerleri teşvik edici şu sözleri söyler: “Dün karargah sofrasında çekirge tavası vardı. Arkadaşlarımla beraber pek tatlı yedim ve bunu dil konservesinden daha iyi buldum. Hele zeytinyağı ve limon suyu ile salatası pek nefis oluyor.”
    İstanbul’dan  gelen tüm teslim ol çağrılarına Paşa’nın cevabı şu şekilde olur: “Hükümet Medine’nin anahtarlarını bir İngiliz yüzbaşısına teslim et diyor. İngilizler ve Şerifler zabitlerle efradımızı soyacaklar. Böyle şeyler görmektense silahlarımızla dövüşerek ölmek evladır. Bu asker Medine’nin enkazı içinde ve nihayet Ravza-i Mutahhara’nın altında kan ve ateşten örülmüş kızıl bir kefenle gömülmedikçe Medine kalesinin burçlarından  Türk’ün al bayrağı alınmayacaktır.”
         Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı ve müttefiklerinin yenilgisiyle sona erer ve Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanır. Mondros Mütarekesinin bir maddesi de Hicaz, Yemen, Suriye Irak, Trablus ve Bingazi’de kalan kuvvetlerin en yakın düşman birliklerine teslim olması hükmünü taşımaktadır. İstanbul hükümeti bu madde hükmüne göre Fahrettin Paşa'dan Medine şehrini tahliye etmesini ister.
          Mütareke üzerinden neredeyse üç ay  geçmiştir. Fahrettin Paşa şartların giderek ağırlaşmasına rağmen şehri teslim etmemekte kararlıdır. Albay ve yarbaylardan oluşan subaylar toplanarak teslim olma kararı alırlar. Gizlice yapılan bir plan neticesinde, silah arkadaşları Fahrettin Paşa’nın üzerine atlayarak ellerini bağlarlar. Böylece  Medine Kahramanının en acıklı hazin sonu gelmiş olur.
    Fahrettin Paşa İngilizler tarafından esir alınır önce Mısır’a sonra da Malta’ ya gönderilir. Malta’ da sayım için her gün sabah ve akşam  odasından  avluya çıkması ve üzerindeki üniformasını çıkarması istenir. Fahrettin Paşa sayım için avluya çıkmaz. Kendisinden üniformasını çıkarmasını isteyen İngiliz yüzbaşıya şu cevabı verir: “ Bak yüzbaşı bu üniforma giymeye hak kazandığım günden beri üzerimden çıkmamıştır. Bundan sonrada da çıkmayacaktır! Ancak ölüm beni üniformamdan ayırabilir.” İngilizler bir daha Fahrettin Paşa’ya üniformasını çıkart diyemezler.

16 yorum:

  1. Bu ozet kitabin tamaminin ozeti mi ?

    YanıtlaSil