Silahsız Savaş, Onur Öymen


Silahsız Savaş, Onur Öymen, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2002
Diplomatik Müzakereler, Diplomasinin İç Yüzü         
 
                        Kitap toplam on üç bölümden oluşmaktadır. İlk iki bölümde diplomatik müzakerelerin yapısına dair teorik açıklamalara yer verilmekte ve diplomatik müzakerelerde önemli görülen hususlar tecrübeler ışığında anlatılmaktadır. Diğer bölümlerde ise Siyasi Tarih’in ilgi alanına giren Dünya ve Türkiye olaylarının gelişiminde diplomatik müzakerelerin rolü incelenmektedir.
            Kitapta dikkat çeken temaların özeti aşağıya çıkarılmıştır.
                        (1)       Giriş:
                                   Diplomasi, devletlerin uluslararası alanda çıkarlarını korumak ve sorunları çözmek üzere icra ettiği faaliyetlerdir. Diplomasinin en çok kullandığı ve geçerli bulduğu yöntem ise müzakeredir. Müzakere diplomasinin temel taşıdır. Milletlerarası ilişkilerde uyuşmazlıkların çözümü, esas itibariyle müzakere yöntemiyle sağlanır. Birleşmiş milletler yasası da uyuşmazlıkların çözümü yöntemlerinden söz ederken birinci sıraya müzakereyi koymuştur. Arabuluculuk gibi başka uzlaşma yöntemleri de vardır. Ama esas kural milletlerarası sorunların müzakere yöntemiyle çözülmesidir.
            Uluslararası ilişkilerde en önemli unsur ulusal çıkarlardır. Bu ulusal çıkarların korunması uğrunda tarih boyunca pek çok insani değer göz ardı edilmiştir. Hak, hukuk, insaf, adalet gibi duygular konuya dışarıdan taraf olan devletler tarafından pek az hatırlanmıştır. Çünkü bu kavramlar uluslar arası ilişkilerin tabiatına yabancıdır.
                        (2)       Diplomasinin Gerçek Yüzü:

Osmanlı Devleti’nde Seyyidler ve Dervişler, Rüya Kılıç

Osmanlı Devleti’nde Seyyidler ve Dervişler, Rüya Kılıç, Hacettepe Üniversitesi Doktora Tezi, 2000, Ankara

 Rüya KILIÇ tarafından Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde 2000 yılında yapılan “Osmanlı Devleti’nde Seyyidler ve Dervişler“ konulu doktora tezi dört bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde; Osmanlı öncesindeki duruma değinilmiş, ikinci ve üçüncü bölümde; Osmanlı dönemindeki hukuki ve sosyal boyut incelenmiş, son bölümde; iktisadi ve kurumsal boyuttaki tespitler belirtilerek sonuç bölümüyle birlikte teze son verilmiştir.
Tez yazarına göre öne sürülen ve saptanan hususlar aşağıya çıkarılmıştır:
Bu tez çalışmasının amacı, Osmanlı toplumunda özel bir mevkiye sahip olan fakat şimdiye kadar üzerinde durulmayan seyyidler ve dervişler hususunu araştırmaktır. Bir sosyal tarih çalışması olarak hazırlanan bu araştırmada, Osmanlı toplumunda seyyid ve şerifler bütün yönleriyle ele alınarak siyasi, iktisadi ve sosyal hayatta beliren bu grubun Osmanlı tarihi içindeki yerinin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır.
Tezde, Seyyidler ve şeriflerin Osmanlı toplum yapısı içindeki hukuki ve sosyal statüleri incelenmiştir. Böylece, seyyidler ve müteseyyidlerin kim olduğu ile sosyal konumları hukuki meseleler çerçevesinde ele alınmıştır. Seyyidlerin toplum i

Modern Devletin Doğuşu, İsmail Coşkun

Modern Devletin Doğuşu, İsmail Coşkun, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümü, 1990, İstanbul
 
Modern Devlet'in doğuş koşulları anlatılmaktadır.

                   Devlet, tarihte insan toplumlarının karşılaştıkları sorunlara çözüm arayışı içinde, insanlığın uygarlığa geçiş sürecinde ortaya çıkmıştır. Uygarlık, insan toplumlarının karşılaştıkları sorunlara buldukları çözümün (ulaştığı seviyenin) ifadesidir. Bu sebeple toplum sorunlarının çözümünde oynadığı rol dolayısıyla Devlet, uygarlığa geçişle aynı süreç içinde ortaya çıkmıştır. Yine bu sebeple, ilk büyük merkezi Devlet örgütlenmeleri de, toplumların uygarlığa ilk olarak geçtikleri Doğu'da tarih sahnesinde yerlerini almışlardır.  Doğu toplumlarında Devlet, toplum farklılaşmaları ve ilişkileri içinde, toplum olarak karşılaşılan sorunlara bir karşılık olarak doğmuş ve gelişmiştir. Bu çerçevede Devlet, toplumun en üst düzeyde çözümünü ve en yaygın bilincim eyleme dönük bir şekilde örgütleyen/düzenleyen toplumsal bir kurum olarak tarih sahnesinde yerini almıştır.
     Devlet, toplum farklılaşmaları ve ilişkileri temelinde doğmuştur. Doğu toplumları, daha tarım başlangıcından itibaren kendi içinde farklılaşma (çiftçi toplumlar-çoban toplumlar) imkanı bulurken aynı imkan ve gelişme Batı'da, Yunan'da görülmemiştir. Bunun yanında

MİT’in Gizli Tarihi, Tuncay Özkan


MİT’in Gizli Tarihi, Tuncay Özkan, Alfa Yayınevi, 2003, İstanbul
Türk İstihbarat Teşkilatları ve Milli İstihbarat Teşkilatının tarihi.
(1) Giriş
Türkler tarihleri boyunca gizli servis faaliyetlerinin etkilerine daima açık olan bir devlet ve idari yapı sürdürmüşlerdir. Bizans, İran ve diğer uluslarla ilişkilerde Türklerin gizli servisleri yâda casuslarının çokça başarılı olamadıkları görülmektedir. Türklerin "Çaşıt" (Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre; casus, ara bozmak amacıyla söz taşıyan kimse)  diye ilk zamanlar adlandırdıkları, daha sonra devşirmeler arasından yetiştirdikleri ve "Martolos" adını verdikleri casusları vardır. Ancak karşı casusluk veya casusluğu çözecek bir organizasyonları yoktur. Zaten devletin yönetiminin büyük bir bölümü Türk olmayan ve devşirme olarak adlandırılan gayrı müslimlerin elindedir. Bunların devletin üst kademelerine gelişleri gibi, casusluk faaliyetlerinin kontrolü de hemen hemen imkânsız olmuştur. Örneğin Türkler tarihleri boyunca Çinlilerin casusluk faaliyetlerine karşı koymaya çalışmışlar, bunda başarılı olamamışlardır. Bunlardan Topalar ve Gök Türkler, Çinli hanedanlarca görevlendirilen casusların yarattığı toplumsal kargaşa ve kültür empozesine dayanamayarak önce bölünmüş, sonra da yok olmuşlardır.
Aslında, bir ülkenin istihbarat faaliyetlerine

Hasankeyf-Üç Dünyanın Buluştuğu Kent, M. Oluş ARIK


Hasankeyf-Üç Dünyanın Buluştuğu Kent, M. Oluş ARIK, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2004, İSTANBUL
    Hasankeyf,  uluslararası nitelikte bir üst-kimlik oluşturan,  zamanlar üstü, etnik kökenler üstü bir kültür potası meydana getiren böyle bölgelerden üçünün birbiriyle girişim noktasıdır" dedikten sonra söz konusu üç ana kültür bölgesini şöyle sıralıyor: "Tarihte ilk uluslararası nitelikli imparatorluk kuran Asurlular'ın damgasını vurduğu Mezopotamya; Avrupa'daki ve Akdeniz çevresindeki kültürleri birleştirip Batı dünyasının temelini oluşturan Roma İmparatorluğu; hem kendi iç yaratışları, hem de Uzak Doğu ve Yakın Doğu arasındaki iletken rolü ile başlı başına uluslararası bir kültür çevresi oluşturan Orta Asya-İran
    Hasankeyf 'teki yapılarda bu ayrı geleneklerin bir araya geldiği gözlemlenebilir. Burası görmesini bilenler için bir  mimarlık tarihi müze-parkı değeri taşır. Üst-üste katmanlar halinde çeşitli uygarlık dönemlerinden günümüz insanlarına yadigar olan bu tarihi ve arkeolojik sit, aynı zamanda hep sözü edilen "Türkiye Sentezi"nin mimarlıktaki başlangıç aşamalarından birini sergilemekte; ulusal önemi bu nedenle de artmaktadır. Hasankeyf, yaklaşık Efes kadar büyüklüktedir. Burayı layıkıyla değerlendirmek için en az 50-60 yıllık bir çalışmaya ihtiyaç olduğu söyleniyor.
     2003 yılı kazılarında prehistorik höyük olması gereken bir tabakaya ve seramiklere rastlandı. Böylece, mağaralarda değilse bile Hasankeyf sit alanı içinde tarih-öncesi yerleşim olduğu ilk kez somut arkeolojik verilerle kanıtlandı. Yerleşimin adı, Asurca, İbranice, Süryanice ve Arapça gibi "Arami" (ya da Aremik) dil ailesinde kaya anlamına gelen kepa, kipas, kefa, kaifa gibi kelimelerle aynı kökten türemiştir. Her şeyi Latinleştiren Romalılar bile buraya yerleşimin Asurca adını yarı yarıya koruyarak "Castrum Kepha"- Kaya Kalesi demişlerdir. Asurlar dışında Urartular, Med'ler, Kimmerler, İskit'ler, Persler, İskender, Seleukoslar da burada hüküm sürmüş. Ama Hasankeyf'le ilgili bilinen en eski yazılı ipuçları Roma çağından kalmadır. E. Honigmann Hasankeyf'in Geç Roma, Hıristiyan

Yunanistan ve “Doğudan Gelen Tehlike” Türkiye, Alexis Heraclides

Yunanistan ve “Doğudan Gelen Tehlike” Türkiye, Alexis Heraclides, İletişim, 2003, İstanbul

  Türk-Yunan ilişkileri üzerine
       (1) Yunanistan’da Türkiye İle Karşıtlığı Öngören Bakış Açısı: Genel Bir Eleştiri
Yunanlılar, Türkleri daimi bir düşman olarak görürler. İki ülkenin tarihsel ilişkilerini seçmeli bir biçimde ve önyargıyla yorumlarlar. Birbirlerine yakınlaştıkları dönemlerde bile bu anlayışta bir farklılık olmamıştır. Bu algılamalar, özellikle ateşli vatanseverler yetiştirmek amacı güden Yunan eğitim sistemi ile kuşaktan kuşağa geçmiştir.
Yunan aydınlarının ve akademisyenlerinin çalışmalarıyla şekillenmiş olan bu ilişkilerde dört eğilim dikkati çekmektedir:
- Katıksız milliyetçilik : İlk ve en geleneksel eğilimdir. İlk öğretimdeki tarih eğitimi ile gerçekleştirilmektedir.
- Dinsel-kültürel milliyetçilik: 1974’ten sonra ortaya çıkmış, din ve kültürel alandaki farklılıkları ortaya koymaktadır.
- Savaş jeopolitiği görüşü: Jeopolitik dengesizliği gidermek için savaşı kaçınılmaz kabul etmektedir.
- Güç stratejisi: Türk tehdidinin, diplomasi ile durdurulmasını öngörmektedir.
Bu eğilimlerden birincisi olan milliyetçilik ile ilgili hususlar şu şekildedir:
Milliyetçi ekole göre Yunanistan iyi niyetlidir.

İktidar Sembolleri ve İdeoloji: II.Abdülhamit Dönemi, Selim Deringil

İktidar Sembolleri ve İdeoloji: II.Abdülhamit Dönemi, Selim Deringil, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 2002, İstanbul 

Modernleşme Tarihimizde II.Abdülhamit Döneminin İncelenmesi
Abdülhamit dönemindeki iktidar sembolizmi gözden geçirildiğinde; görülmektedir ki, sembolizmin simgeleri olarak devlet törenleri, modern protokol doğrultusunda cami mimarisinde gerçekleşen değişimler ile devlet gücünü ortaya koyan armalar, nişanlar, vb. gibi çeşitli simgesel tezahürler öne çıkmaktadır. Genel olarak, Abdülhamit dönemi Osmanlı İmparatorluğu’ndaki iktidar simgeleri, üçü padişah ve sarayla ilgili olmak üzere dört kategoriye ayrılmaktadır. Her şeyden önce, Osmanlı Devleti’nin şanı ve kudretini doğrudan yansıtan kamusal binalardaki armalar, resmi müzik, törenler ve kamusal işler gibi, padişah/halifenin kişiliğinin kudsiyeti ile bağlantılı simgeler vardır. İkinci sırada nişanlar, imparatorluk sancağı ve öteki törensel ziynetler gibi, imparatorluğun cömertliğinin daha özgül ve kişisel tezahürleri gelir. Üçüncüsü, saraydaki önde gelen isimlere ait olduğu öne sürülen hat örnekleri gibi dinsel açıdan simgesel maddelerdir.
Dördüncüsü ise, farklı bir kategori oluşturan ve Osmanlı resmi dokümantasyonunda yer alan dil sembolizmiyle ilgilidir. Her zaman hükümdarın şahsıyla doğrudan doğruya bağlantılı olmamakla birlikte, resmi belgelerde sık sık kendini gösteren belirli kilit ibare ve sözcükler, Abdülhamit dönemi bürokrasisinin yöneten ve yönetilen ilişkisi gibi sorunları nasıl kavramsallaştırdıklarına, göçebe halklara karşı tutumlarına, devlet seçkinleri olarak kendi içlerindeki ilişkilere dair çok değerli ipuçları vermektedir.    
Abdülhamit döneminde devletin topluma, o zamana kadar görülmemiş bir derecede nüfuz etmesi ve buna yönelik olarak Habermas’cı söylemle, “meşrutiyet açığını” kapatmaya yönelik yeni resmi ideoloji üretme süreci başlamıştır. Bu süreç içerisinde resmi ideoloji olarak

Bir Türk Ailesinin Öyküsü, İrfan Orga

Bir Türk Ailesinin Öyküsü, İrfan Orga  (Çeviren: Arın Bayraktaroğlu), Ana Yayıncılık, 2000, İstanbul
Gerçek Bir Hayat Öyküsü
 
       Kitapta anlatılan; İstanbul’da 31 Ekim 1908’de onbeş yaşında bir anne, yirmi yaşında bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen İrfan ve ailesinin acılarla ve sevinçlerle içice yaşanmış olaylarla dolu sürükleyici bir öyküsüdür. Öykü İrfan’ın İstanbul’da büyükbabasının evinde başlar.
       Zamanını evinde geçiren çocuklarına düşkün bir annesi, sevimli bir babası ve bir de küçük kardeşi vardır. Geleneklerine düşkün ve varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir.
       Çocukluğunda annesiyle hamama gider ve hamamdaki kadınların dedikodularını dinler, bunlara hiçbir anlam veremez. Hayatının ilk dönüm noktası olan sünnet yılında (6 yaşında) büyükbabası ölmüş ve bu güzel olaya gölge düşmüştür.
       1914 Eylül’ün de bir Fransız okuluna başlar ancak Osmanlı Devletinin Fransa’ya savaş ilanı ile okulu bırakır. Aynı yıl içinde yeni bir eve taşınırlar ve babası askere çağrılır. O günlere kadar halı ticareti yapan babası sayesinde lüks bir yaşantı sürmüşlerdir. Ardından savaşla birlikte yokluk günleri başlar. Ev ihtiyaçlarını hizmetçilere

Buhranlarımız, Said Halim Paşa

Buhranlarımız, Said Halim Paşa, Tercüman 1001 Temel Eser- Kervan Kitapçılık,1978, İstanbul
 
İkinci Meşrutiyet dönemi fikir ve devlet adamlarından Said Halim Paşa’nın Osmanlı toplumunun son yüzyılına dair sosyolojik  değerlendirmeleri...
Said Halim Paşa, ikinci Meşrutiyet devrinin önemli fikir ve devlet adamlarındandır. Eski Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunudur. 1913-1916 yıllarında, Balkan Harbinin sonu ile Birinci Dünya Harbinin ilk senelerinde sadrazam olarak hükümetin başında bulunmuştur.
Meşrutiyet dönemi aydınlarını meşgul eden ve eserlerine yansıyan temel fikri akımlar; İslamcılık, Türkçülük, Osmanlıcılık, ve Batıcılık’tır. Bu fikri uyanış devresinde Said Halim Paşa, “İslam birliği” ve “İslamcılık” akımının en öndeki temsilcilerinden birisi olmuştur. Meseleleri bu açıdan ele almıştır. Döneminin seçkin fikir ve siyaset adamları arasında, asil ve vakur bir Prens, vatansever bir İslamcı mütefekkir, mütevazi ve halim bir insan olarak saygı görmüştür.
Said Halim Paşa’nın Buhranlarımız adlı kitabı, 1919 yılında yayınlanmıştır. Bu cildin içerisinde on yılda ayrı ayrı kaleme alıp yayınladığı, memleket meseleleri üzerine  İslamcı bir bakış açısıyla yapılmış denemelerden oluşan yedi farklı eseri vardır. Bunlar:
·           Meşrutiyet
·           Mukallitliklerimiz

Rastlantı ve Kaos, David Ruelle

Rastlantı ve Kaos, David Ruelle, Tübitak, Ankara,2004
 
Fizik profesörü D. Ruelle’den fiziksel sistemlerin içerdiği rastlantı ve kaos üzerine bir eser.
.
    ‘Rastlantı ve Kaos’ adlı eser bir önsöz ile fizik ve matematik bilimleri ile ilgili on sekiz makaleden oluşmaktadır.
Rastlantı nedir? Nasıl ortaya çıkar? Gelecek ne kadar belirsizdir? Bu soruların yanıtların bize fizik ve matematik bilimleri sağlamaktadır. Aslında fizik yasaları somut gerçeklere dayanır. Bu durumda rastlantının evrenin tanımı içinde yer almaması gerekir. Bu analiz günümüzde olasılık hesapları diye bilinen ve çok uzun zamandan beri matematiğin yan dallarından olarak kabul edilen bir konunun ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Olasılık hesaplarının odak noktasını oluşturan teoriye göre, madeni bir para üst üste birçok kez havaya atılırsa yazı (ya da tura)  gelmesi oranı yüzde ellidir. Böylelikle, tek bir kez atılan paranın yazı mı tura mı geleceğinin tümüyle bilinmez oluşuna karşılık birçok kez atılmasının vereceği sonuçlar oldukça doğru biçimde kestirilebilir. Uzun bir süre içerisinde yinelenen olaylar dizis

Kendileriyle Savaşanlar, Stefan Zweig

Kendileriyle Savaşanlar, Stefan Zweig, Türkiye İş Bankası Yayınları, 1997 - Ankara
 
Kleist, Nietzsche ve Hölderlin...

Kitap, kendisini ölüm tutkusundan kurtaramayan ve sonunda intihar eden şair Kleist'ı, yalnızlık içerisinde yaşayan ve hayatını şiddetli bir ruh çöküntüsü ile noktalayan yazar Nietzsche'yi ve uzun yıllarını tımarhanede ve yalnız başına daracık bir odada geçiren İdealist/romantik felsefe ozanı Hölderlin'in hayat hikâyelerini anlatmaktadır.
Bunların hayat hikâyelerinde ortak bir yan vardır: Üçü de içlerindeki bir güçle baş etmek zorunda kalmışlardır. Zweig'ın 'Daymon' dediği bu güç, mizacın, adeta tabiatüstü bir belirleyicisidir, insanın içindeki ifrittir. Kişilerin bir türlü değiştiremedikleri bir şey olduğu için de 'kader'dir. Bu üç yazar da hayatları savaş olan, sonları trajik kimselerdir. Çağdaşları Goethe ise, hayatı algılayışı, biçimleyişi ve hayatla yaratıcılık arasında başarılı bir köprü kuruşuyla onların karşı kutbudur.
(1)    Kleist:
      Prusya ordusuna çok sayıda subay yetiştiren Slav kökenli bir aileden gelen Heınrıch Von Kleist, askerlik disipliniyle uyuşmadığı için yüzbaşıyken ordudan ayrılır; aynı yıl felsefe, tarih ve matematik okumak amacıyla üniversiteye yazılır.

Evrenin Kısa Tarihi, Joseph Silk

Evrenin Kısa Tarihi, Joseph Silk, Tübitak, 2000, ANKARA
Kozmoloji ve evrenin yapısı hakkında temel bilgiler

    Kozmoloji (evrenbilim), bilimlerin en büyük ölçeklisi ve en geniş kapsamlısıdır. Kozmoloji “her şeyin bilimi” olarak da tanımlanır. Kozmoloji evrenin geçmişine, geleceğine ve yapısına ilişkin soruları cevaplamaya çalışır.
    Modern hipoteze göre evren 15 milyar yıl önce gerçekleşen şiddetli  bir patlamayla başlamıştır. Bu büyük patlama astronomlar, matematikçiler ve fizikçiler kadar teolog ve felsefecilerin de ilgisini uyandırmıştır.
    Bilim tarihçisi ve matematiksel fizikçi E. T. Whitaker 1942 yılında şöyle diyor :            “Madde evreninin gelişimini saf bilimsel yöntemlerle zaman içinde geriye doğru izlediğimizde şu anda bildiğimiz biçimleriyle doğa yasalarının uygulanmış olamayacağı kritik bir duruma ulaşırız. Bu yaradılışın kendisidir.” 1951 yılında Papa XII. Pius  aynı sözleri tekrar etmiştir. Bunun tersine bazı önde gelen kozmoloji uzmanları kozmoloji teorisini kurarken herhangi bir ilahi varlığın yardımına ihtiyaç duymamışlardır. Zamanın kendisinin de büyük patlamayla birlikte yaratıldığını öne sürmüşlerdir.

Dünyayı Değiştiren Kitaplar, Robert B.Downs

 Dünyayı Değiştiren Kitaplar, Robert B.Downs (Çeviren Erol GÜNGÖR), Ötüken, 2007-İstanbul
 
 Dünyayı etkileyen 16 kitap.
        İki bölümden oluşan eserinde yazar, İnsanın Dünyası isimli birinci bölümde on, İlim Dünyası isimli ikinci bölümde altı olmak üzere toplam on altı kitabı, yazarları ile birlikte mercek altına alarak incelemiş ve kitapların toplumlar üzerindeki etkisini açıklamaya çalışmıştır.
(1)    İNSANIN DÜNYASI
(a)    HÜKÜMDAR-Niccolo MACHİAVELLİ (MAKYEVEL)
                Makyevel, “gayenin vasıtayı meşru kılacağı” felsefesini kabul etmiş, onyedinci yüzyılda, şeytanla aynı adla,  “Old Nick” lakabıyla  anılan birisidir.Bu kötü şöhreti 1513 yılında yazdığı fakat ancak ölümünden sonra basılan “Hükümdar” isimli esere dayanır.

Çatışan Kültürler, Bernard Lewis

Çatışan Kültürler, Bernard Lewis, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1999
Keşifler çağında Hristiyanlar, Müslümanlar ve Yahudiler

    Yazar bu kitapta üç kültürün, Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi kültürlerinin, tarihin belli bir anında çatışmasını fetih, ülkeden çıkarılma ve keşif ana başlıkları altında ele alıyor. 1492, İber Yarımadası'ndaki İslam egemenliğinin sona erdiği, Yahudilerin bu topraklardan çıkarıldığı ve Amerika'nın keşfedildiği yıldı. Yazar bu üç sürecin birbiriyle ilişkisini, etkileşimlerini ve sonuçlarını tarihsel bir çerçevede inceliyor. Avrupa'yı merkez alan tarih anlayışını eleştirirken bu kıtanın dünya uygarlığına yaptığı katkıları da görmezden gelmiyor; dogmatizmden uzak, çözümlemeci bilimsel anlayışı ve etkileyici üslubuyla bize bir dönemin çarpıcı bir tablosunu çiziyor.

    FETİH

50 Battles That Changed The World, (Dünyayı Değiştiren 50 Savaş), William Weir

50 Battles That Changed The World, (Dünyayı Değiştiren 50 Savaş), William Weir, New Page Books, 2001, ABD
 
MÖ. 490'dan bu güne Dünyayı değiştiren 50 savaş.
Tarihteki en önemli 50 savaşı listeleme girişimi mecburen taraflı olacaktır. Hele hele bunları önem derecesine göre sıralamak daha büyük bir olaydır. Yazar, savaşları değerlendirirken ölçü olarak, ne kadar büyük bir değişiklik yaptığını ve bu değişikliğin bizi ne kadar etkilediğini dikkate almıştır.
    Yazar, bu değişiklikler ve etkileri konusunda özgürlük ve demokrasiye en başta yer vermiştir. Ayrıca, anarşi yerine düzen de listede en başlarda yer almıştır.
    Tarihteki savaşları değerlendirirken diğer bir bakış açısı da savaşan taraflardır. Tarih genel anlamda batı ile doğu arasında meydana elen çatışmalarla doludur. Dünyada genel anlamda iki kültür vardır: Doğu ve Batı. Doğu ve Batı hep çarpışmış ama biri diğerini yok edememiştir.

1. SAVAŞ
MARATHON MÖ 490

Savaşanlar    : Yunanlılar ile Persler.
Önemi    : Demokrasinin yaşaması.
    Küçük bir demokratik kent devleti olan Yunanlılar ile büyük bir imparatorluk olan Pers İmparatorluğu arasında yapılmıştır. Yunanistan’ın Maraton platosunda olmuştur. Yunanlıların başkomutanı Callimachus, Perslerin kralı büyük kral olarak adlandırılan 1. Darius’tu. Yunan ordusunun büyük çoğunluğu zırhlı piyadelerden oluşmuştu. Pers ordusunun ise çoğu atlıydı. Savaş sonunda, 11.000 kişilik Yunan ordusu, 100.000 kişilik Pers ordusunu yendi. Böylece son kalan Yunan toprakları Persler tarafından ele geçirilmemiş, Demokrasi ölmemiştir. Pheidippides isimli haberci, Yunan zaferini Atina’ya haber vermek için Maraton ovasından 40 km. mesafeyi hiç durmadan koştuktan sonra zaferi haber vermiş ve olduğu yere yığılıp ölmüştür. Maraton koşusu bunun anısına düzenlenmiştir.

2. SAVAŞ
NİKA AYAKLANMASI MS 532
Savaşanlar    : İmparatorluk güçleri ile İsyancılar.
Önemi    : Roma Hukuku’nun yaşaması.

Asker ve Devlet, Samuel P. Huntington

Asker ve Devlet, Samuel P. Huntington, Salyangoz Yayınları, K.Uğur KIZILASLAN, 2004 - İSTANBUL
Sivil-Asker İlişkilerinin Kuram ve Siyasası

GİRİŞ
ULUSAL GÜVENLİK VE SİVİL ASKER İLİŞKİLERİ
Ulusal Güvenlik politikasının amacı, bir ulusun toplumsal, iktisadi ve siyasi kurumlarının güvenliğini, diğer bağımsız devletlerden kaynaklanan tehditlere karşı artırmaktır. Ulusal güvenlik politikası üç biçimde ve iki düzeyde düşünülebilir. Bunlar askeri güvenlik politikası, iç güvenlik politikası ve durumsal güvenlik politikasıdır. Askeri güvenlik politikası, başka bir silahlı kuvvetin, söz konusu ulusu yok etme veya zayıflatma çabalarının asgari düzeye çekmek veya etkisiz hale getirmek için tasarlanan faaliyetler programıdır. İç güvenlik politikası, yıkıcı tehditle yani devletin toprak sınırları içerisinde faaliyet gösteren devleti zayıflatma veya yok etmeyi amaçlayan tehditle mücadele eder. Durumsal güvenlik politikası ise devletin göreceli gücünü azaltmaya çalışan uzun vadeyi kapsayan iktisadi, demografik, toplumsal ve siyasi koşulların yol açtığı aşınma tehdidiyle ilgilidir.

Türkiye’ye Yönelik Psikolojik Operasyonlar, Özcan YENİÇERİ

Türkiye’ye Yönelik Psikolojik Operasyonlar,  Özcan Yeniçeri, Fark Yayınları, 2008, Ankara

Türkiye’ye yönelik terör, kriz, demokrasi, farklılıklar, insan hakları, ikinci cumhuriyet ve ‘’soykırım’’ temelinde yürütülen psikolojik operasyonlar ile ardında yatan gerçeklerin ortaya çıkarılması.

    (1) Küresel gelişmeler, yerleşik yapı ve kültürleri tehdit etmektedir. Gelişmelerdeki hız, bilgideki yoğunluk ve değişmedeki baskı, yaşamın her alanını etkilemektedir. Küresel güçler, talepleri yönetme haklarını ve insanlar üzerindeki ayrıcalıklarını kabul ettirebilmek için, tarihsel toplulukları geriletmek gibi bir stratejiyi devreye sokmuşlardır. Bu amaçla yaratılan kültürel şoklar sayesinde, geleneksel kavram, değer ve kültürler geçersiz kılınmaktadır. Bireylerin psikolojik ve ekonomik ihtiyaçları üzerinde yapılan operasyonlar büyük ölçüde amaçlarına ulaşmak üzeredir. Günümüz insanının yalanlardan değil, daha çok gerçeklerden rahatsız olması bu operasyonlarla sağlanan kazanımın bir göstergesidir. Yapılan çok yönlü psikolojik operasyonlar sonucunda, insanların yaşamlarının parçalanması, onların zihinsel algılarını da parçalı hale getirmiştir.

İnsan Mühendisliği, Nüvit Osmay

İnsan Mühendisliği,  Nüvit Osmay, Alfa Yayınevi, 2002 İSTANBUL

 Hayat Karşısında İnsanın Kendisi Ve Çevresi
 
    Türkiye’de modern başarı kültürünün üreticilerinden biri olan Nüvit Osmay Amerikalı yazar Dale Carnegie’nin kurslarına katılmış ve Türkiye’de kendi yorumunu da katarak Düşün Konuş Dinle okulunu kurmuştur. Bu okuldaki öğretilerinin bir bölümünü 1968 yılında İnsan ve Mühendis adıyla yayınlamış, 1983 yılında da kitabı geliştirerek iş hayatının içinde insanı ve çevresini her yönüyle ortaya koyan eser haline getirmiştir. Kitap 4 Bölümden oluşmakta olup 1’inci Bölümde “insan çevresi ve işi” başlığı altında insanla işi ve çevresi arasında ki ilişkiler, sorunlar ve çözüm yolları incelenmektedir. 2’nci Bölüm de “İnsan Amir Rölünde “ ele alınmakta yönetim bilimiyle ilgili konular akıcı bir üslupla açıklanmaktadır. 3’üncü Bölümde ” İnsan Lider Rolünde “incelenmektedir. 4’üncü Bölümde ise “İnsan ve Eğitim” konuları ele alınmıştır. Tüm başlıklar makalelerden oluşmakta olup her birinin ana teması insandır. Kitabın her makalesinde yazar, insanın bir yönünü ele almakta ve kendi görüşleri ile birlikte başka yazar ve düşünürlerden yaptığı alıntılarla konuyu zenginleştirmektedir. Ayrıca Büyük İskender’den Sezar’a, Hz. Muhammet’ten Mevlâna ve Atatürk’e kadar tarihe mal olmuş pek çok ünlü sima da makale konularına göre kitapta yer almakta ve temada işlenen konuyu desteklemek için kullanılmaktadır.

Mağaradakiler, Cemil Meriç

Mağaradakiler, Cemil Meriç, İletişim Yayınları, 2007 İstanbul

Toplum ve aydın ilişkisi.

    Entellektüel insan kimdir sorusuna cevap arayarak başlangıç yapılan Mağaradakiler adlı kitabın birinci bölümünde, Cemil Meriç şairlere göre, yazarlara göre, sola göre, sağa göre entellektüel kavramının neler ifade ettiğini anlatmıştır. Yazar dünyada entellektüel kavramının tanımını yapan kendini kabul ettirmiş kişilerin tanımlarını açıklayıp onların üstüne tanımlar yapmış, katıldığı konuları veya yanlış olduğunu düşündüğü fikirleri de tek tek değerlendirmiştir. Birinci bölümün sonunda ise kendisinin entellektüel insan tanımını yapmıştır. Cemil Meriç’e göre entellektüel: zamanının irfanına sahip olan, ülkesinin dilini, edebiyatını, tarihini bilen, dünyadaki belli başlı düşünce akımlarına yabancı olmayan insandır. Entelektüelin soyağacı başlığı altında sofist, rahip, filozof ve intelijansiyanın tanımlarını yapmış ve onların tarihsel gelişimini ve bugünkü durumunu açıklamıştır.

Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri, Yusuf Sarınay

Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri Cilt I,II  (1914-1919), (1919-1921), Yusuf SARINAY (DAGM), DAGM, 2001,   ANKARA

1914-1921 yılları arasında Ermeniler tarafından yapılan katliamlar.

Eserde çoğunlukla Ermenilerin ve kısmen de Rus ve Kazakların yaptıkları katliamlara ait belgeler ayrıntıları ile gözler önüne serilmiştir. Toplam 89 başlık altında toplanan katliam belgelerinde geçen olaylar incelendiğinde 518.015 kişinin vahşice katledildiğinin görüyoruz. Belgelere konu olan katliamlar tarihte eşine az rastlanır bir biçimde işlenmiştir. Bunlardan bazılarını sayacak olursak, hamile kadınların karınlarının yarılarak çocuklarının çıkarılması, küçük çocukların kaynar sulara atılarak cesetlerinin anne ve babasına yedirilmesi, insanların derilerinin yüzülmesi, kulak, burun vs organların kesilmesi, çocukların anne ve babasının gözü önünde yakılması, insanların kollarının bacaklarının kesilmesi, tecavüzler, kurşuna dizmeler ve daha bir çok insanlık dışı eylemler. Aşağıdaki tabloda ise bu akıl almaz katliamların bilançosu gösterilmektedir.
Belge Nu.    Tarih    Yer    Olayın Muhtevası    Yaralı       Ölü
1    21/2/1914    Kars, Ardahan    Ermeniler tarafından telef edilen erkeklerin sayısı.        30.000
2    8/5/1916    Pasinler    Sevk sırasında ölenlerin sayısı.        2000
    8/5/1916    Tercan    Köylere Ermeni saldırısı sonucu ölenlerin sayısı.        563
    8/5/1916    Van, Tatvan    Tatvan iskelesinde yapılan saldırılarda ölenler.        1600
    9/5/1916    Bitlis    Hudut köylerine taarruz sırasında ölenler.        40.000