Bir Türk Ailesinin Öyküsü, İrfan
Orga (Çeviren: Arın Bayraktaroğlu), Ana
Yayıncılık, 2000, İstanbul
Gerçek Bir Hayat Öyküsü
Kitapta
anlatılan; İstanbul’da 31 Ekim 1908’de onbeş yaşında bir anne, yirmi yaşında
bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen İrfan ve ailesinin acılarla ve
sevinçlerle içice yaşanmış olaylarla dolu sürükleyici bir öyküsüdür. Öykü
İrfan’ın İstanbul’da büyükbabasının evinde başlar.
Zamanını
evinde geçiren çocuklarına düşkün bir annesi, sevimli bir babası ve bir de
küçük kardeşi vardır. Geleneklerine düşkün ve varlıklı bir ailenin çocuğu
olarak dünyaya gelmiştir.
Çocukluğunda
annesiyle hamama gider ve hamamdaki kadınların dedikodularını dinler, bunlara
hiçbir anlam veremez. Hayatının ilk dönüm noktası olan sünnet yılında (6
yaşında) büyükbabası ölmüş ve bu güzel olaya gölge düşmüştür.
1914
Eylül’ün de bir Fransız okuluna başlar ancak Osmanlı Devletinin Fransa’ya savaş
ilanı ile okulu bırakır. Aynı yıl içinde yeni bir eve taşınırlar ve babası
askere çağrılır. O günlere kadar halı ticareti yapan babası sayesinde lüks bir
yaşantı sürmüşlerdir. Ardından savaşla birlikte yokluk günleri başlar. Ev
ihtiyaçlarını hizmetçilere
gördürdükleri için dış dünyadan haberi olmayan aile
fertleri için kendi başlarının çaresine bakmayı öğrenmeleri çok zor gelir.
Nasıl alışveriş yapılacağını yeni yeni öğrenmeye başlarlar. Bu süre içinde babaannesi
evlenip evden ayrılır, savaşta babası ölür ve evin geçimi annesine kalır.
Önceleri evde can sıkıntısını gidermek için el işleri yapan annesi için evine
para kazandıracak bir işte çalışma gerektiği olgusu ilk zamanlarda
kabullenilemez. Bu süre zarfında yine babaannelerinin verdiği paralarla
geçimlerini sağlamaya çalışırlar. Sabahtan akşama kadar ekmek bulma arayışıyla
geçen yarı aç, yarı tok günlerin ardından annesi ordu deposunda işçi olarak
çalışmaya başlar. Bu süre içinde sıkıntılı günler geçiren aile, annesinin
1919’da el işlerinin beğenilmesiyle aldığı siparişler sayesinde maddi yönden
eski günler kadar olmasa da rahata kavuşur. Aynı süre içinde anne oğulları
İrfan ve Mehmet’i Kadıköy’de öksüzler için açılmış bir vakıf okuluna yazdırır.
1919’da subay olmaya karar veren İrfan ve Mehmet Kuleli’ye başlar. Ermenilerin
İstanbul’u işgali ile Kuleli kapatılır ve Tokat’a giderler. 15 ay sonra
Kuleli’nin açılmasıyla tekrar geri dönüp okula devam ederler.
1929’da
Kuleli’den Harbiye’ye, 1931 Aralık’ta da piyade birliğinden hava kuvvetlerine
geçer. İlerleyen yıllarda Afyon, Kütahya ve İzmir’de görev yapar.
Modern
bir ev hanımı olarak yetiştirilen annesi, babalarının savaşta ölümünden
sonra devletin kendilerine bağladığı 90
kuruşluk aylığa, toplumun kadından beklentilerine ve hiç hazır olmadığı her
halinden belli olan yeni yaşam tarzına karşı sürekli muhalefet eder şekilde
hayatını sürdürür. Annesi, çeşitli hastalıklarla birlikte akıl hastası olarak
son günlerini hastanede geçirir ve 1940 Mayıs’ında ölür ve İrfan İngiliz Hava
kuvvetlerince eğitilen Türk Hava Kuvvetlerinin başına geçer.
İrfan,
1940’da İngiltere’de İrlanda asıllı bir kadınla tanışır ancak kadın evli
olduğundan ve İrfan’ın görevi dolayısıyla 1948’e kadar evlenemezler. Aradaki
yıllarda bir oğlu olur. Oğlunu İngiliz kültürü ile yetiştirmek istemediğinden
okula göndermez ve evde kendisi yetiştirir. Yabancı bir kadınla evli olması
nedeniyle ordudan atılmasına karar verildiğinde (kesin bilinmemektedir) kendi
isteğiyle emekliye ayrılır. Ardından sefalet yılları başlar.
Gençlik
yıllarında yüksek idealler ve hayallerle başlayan hayatı ilerleyen yıllarda
yoksulluk ve sefalet içinde ülke özlemiyle sona erer. Çünkü mahkeme tarafından
kendisine 66.000 sterlin karşılığı kadar Türk lirası olarak tazminat cezası
verilmiştir. Bu cezayı ödeyecek imkânı olmadığı için yurda geri dönemez.
29
Kasım 1970’te yazar İrfan ölür ve oğluna cesedinin yakılmasını vasiyet eder.
Oğlu tarafından da cesedi vasiyetine uygun olarak yakılır ve külleri rüzgâra
savrulur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder