Medine Müdafaası, Fahrettin Paşa

Başkomutanlık tarafından Kanal Harekatı için görevlendirilen, 4’üncü Ordu Komutanı Cemal Paşa, Kanal’ a taarruz etmeden önce Hicaz meselesini çözmek ister. Hicaz’ın kendine özgü bir yönetim biçimi vardır ve merkezi Mekke’dir. Bu şehirde bir vali,  bir komutan ve bunların üstünde, padişah tarafından atanan bir şerif vardır.
    Mekke valisi ve komutanı Cemal Paşa’ya, Mekke Şerifi Hüseyin’in iki yüzlü davrandığı, uzun süredir İngilizler ile görüşmeler  yaptığını, kendine güvenilmemesini gerektiğini rapor ederler. Cemal Paşa, Şerif Hüseyin’ den Cihad çağrısının gereklerini yapmasını ve Kanal seferi için yardım göndermesini ister. Şerif Hüseyin, İngilizlerin Çanakkale’den asker çekip Mısır’da kuvvet toplamalarına kadar Cemal Paşa’yı oyalar. Şerif Hüseyin isyan hazırlıklarına başlayınca Cemal Paşa ile Enver Paşa  görüşerek Medine’nin mümkün olduğu kadar elde tutulması kararını alırlar.  Cemal Paşa, bu görev için o sırada Suriye’de 12’nci Kolordu Komutanı olan  Fahrettin Paşa’yı seçer. Kendisine  Medine’de olan biteni anlamak ve gerekeni yapmasını emreder. Şerif Hüseyin ve oğullarını kuşkulandırmamak için de Medine’ye dini bir ziyaret amacı ile gidilmiş gibi  bir hava verilmesini ister.

Açık Toplum ve Düşmanları, Karl Popper

Açık Toplum ve Düşmanları, Karl Popper
 
Karl Popper’e göre tarihsicilik eski bir düşünce, gevşekçe birleştirilmiş bir düşünceler topluluğudur. Tarihsicilik, seçilmiş halk öğretisiyle gözümüzde canlandırılabilir. Seçilmiş halk öğretisi, Tanrı’nın Kendi iradesinin seçkin aracı olarak bir halkı seçtiğini ve yeryüzünün bu halka kalacağını varsayar. Seçilmiş halk doktrini toplumsal yaşayışın kabile çağında ortaya çıkmıştır. Bu öğretide tarihsel gelişim yasasını Tanrı’nın iradesi koymuştur. Tanrıcı biçimi, tarihsiciliğin öteki biçimlerinden ayıran fark budur.
           İki modern tarihsicilik çeşidi var:
a-    (sağ yan) Irkçılığın ya da faşizmin tarih felsefesi
b-    ( sol yan) Marksçı tarih felsefesi.
           Irkçılık, seçilmiş halkın yerine kendisini koyar, yeryüzünün sonunda kendilerine seçilmiş ırka kalacağını ifade eder.
           Marx’ın tarih felsefesi ise seçilmiş halkın yerine sınıfsız toplumun yaradılışının aracını koyar, yeryüzünün ise seçilmiş sınıfa kalacağını belirtir.
    Herakleitos

Toprak Ana, Cengiz Aytmatov

Roman, Tolunay ile Savankul’un tanışmasına kadar giden olayların anlatılması ile başlamaktadır. Romanın asıl karakteri olan Tolunay, saf, temiz ve ailesine düşkün bir kadındır. Savankul ise kendi çapında uğraşan, mütevazi, cömert, çalışkan, çocuklarını iyi yetişmesini arzulayan fedakar bir babadır.
Tolunay, hasat zamanı Savankul’la ilk karşılaştığında henüz on yedisindeydi. Savankul omuzlarına attığı yırtık bir elbise ile dolaşırdı. Ekinleri öyle rahat, öyle dipten biçerdi ki sadece orağının çınlaması, bir de düşen başakların hışırtısı duyulurdu. Savankul’un da hızlı biçici olduğu söylenirdi ama Tolunay’ın yanında yaya kalırdı. Çalışmaya başlayan ilk onlar olurdu. Gün doğarken tarlaya beraber giderlerdi. Böylece yaz sabahları doğan güneşle birlikte doğdu aşkları.

Şu Çılgın Türkler, Turgut Özakman


Şu Çılgın Türkler, Turgut Özakman. Eser, dönem olarak 1’nci Dünya Savaşının sonları  ve Kurtuluş Mücadelemizin ilk yıllarından  başlamaktadır. Detaylı olarak Kütahya-Eskişehir Savaşını, Sakarya Savaşını,  Büyük Taarruzu ve sonrasını ele almaktadır.
    Kişilerin büyük çoğunluğu gerçek kişilerdir, konuşmaların ve olayların çoğunluğu kaydedilmiş ve aktarılmış gerçek konuşmalardır.
    Mustafa Kemal Paşa, kongre yapmak ve Kurtuluş’u şekillendirmek üzere, Erzurum' a gelişinden beş gün sonra, 8/9 Temmuz 1919'da, “Sine-i millette bir ferd-i mücahit (milletin bağrında bir mücahit kişi) olarak çalışmak üzere" çok sevdiği askerlik mesleğinden ve görevinden istifa eder. Artık milletin bir bireyi olarak; milletten kuvvet, kudret ve ilham alarak tarihi görevine devam edecektir. Daha sonra, 23 Nisan 1920’de TBMM Başkanı seçilecek ve sadece bu sıfatı olacaktır. Halbuki, dost ve düşmanın kabul ettiği gibi, Kurtuluş’u planlayan ve yürüten güç O’dur.

Şimşek, Peyami Safa

Yazar, başka romanlarında olduğu gibi, bu romanında da doğu – batı kültürleri arasındaki bariz farkları karakterlerde somutlaştırarak işlemiştir. Romanda; İstanbul’da yaşayan farklı yapıda bir ailenin başından geçen, değişik ve yasak ilişkiler yumağının bir sonucu olarak yaşanan, sonu felaketle biten bir olaylar zinciri, okuyucunun gözlerinin önüne başarılı bir şekilde resmedilmekte, yaşanan olaylar adeta okuyucuya da yaşatılmaktadır. Özelliklerini aşağıda arz edeceğimiz karakterlerden “Müfid” doğunun köhne, hayalci, duygusal, kaderci, hakkına razı ve o zamanki ahlak anlayışını saplantı haline getirmiş yönünü, “Sacid” ise batının en acımasız, gerçekçi, duygusuz, tuttuğunu koparan, hakkı ile yetinmeyen, hep daha fazlasını isteyen, o zamanki ahlak anlayışını benimsemediği gibi, hiçbir ahlaki kıstas tanımayan yönünü temsil etmektedir.

Suç ve Ceza, Dostoyevski

Dört aydır evin kirasını verememişti. Evin sahibi onu mahkemeye verecekti.
Uzun süreden beri hasta olmasına rağmen yaşlı Teteri kadının evine gidebilirdi. Daha önceki yüksüğe 1.5 Ruble veren kadın yeni getirdiği saate baktı ve “1.5 Ruble” dedi. Raskonikov kabul etmek zorundaydı çünkü kata çıkana kadar kimseyle karşılaşmamıştı. Yaşlı kadın, kız kardeşi ile beraber kalıyordu evde. Çok zengin olmasına rağmen, kız kardeşi hiç miras bırakmayacaktı. Kız kardeşini çoğu zaman döver, onun her işini takip etmesi gerektiğini düşünürdü.

Sofie'nin Dünyası, Jostein Gaarder

Sofie Amundersen okuldan eve dönerken bahçe kapısını açmadan önce posta kutusuna bakar. Posta kutusunda birçok zarfla birlikte kendisine bir zarf olduğunu görür. Üstünde kendi adını görür. Üstünde pul bile yapıstırılı değildir. İçinde küçük bir kâğıt çıkar. Tek bir soru vardır. Kimsin sen?
Bir bilse! Sofie Amundersen. Peki ama kimdi bu Sofie Amundersen iste bunu doğru anlamış değildi.
Kim olduğunu bilmemesi komik değil miydi? Kendi görünüşünü bilmemek biraz fazla kaçmıyor muydu? Arkadaşlarını seçebilirdi ama kendisini seçmemişti. Hatta insan olmaya bile karar verememişti.
İnsan neydi peki? Şimdi dünyadayım dedi kendi kendine. Ölümden sonra bir hayat var mıydı? Var oluşunu ne kadar düşünürse düşünsün hemen yaşamın sonu olduğu geliveriyordu aklına. Bunun tam terside geçerliydi. Bir gün yok olacağını kuvvetle hissederse yaşamın nasıl sonsuz bir değere sahip olduğunu da asıl o zaman anlıyordu. Yaşam ve ölüm aynı şeyin iki yüzüydü.

Destursuz Bağa Girenler, Orhan Şaik Gökyay

Orhan Şaik Gökyay’ın, yayımları uzun yıllara dağılmış olan yazılarını “Destursuz Bağa Girenler” adlı eserinde toplamış, bundaki maksadının da bir bölüğü pek aşırı olan yanlışlarını sergilemek değil, yüzyıllara serpilmiş olan ve türlü açılardan değer taşıyan kültür ürünlerimizin, gelişi güzel, çoğu kez çetin olan bir emeği göze almadan bugünün diline çevrilemeyeceğini ve okuyuculardan bu alanda çalışacakların dikkatini çekmek olduğunu vurgulamıştır.
        Yazarın kaleme aldığı eleştiri yazılarında gerek dönemin yazarlarını gerekse de eserlerini eleştirirken son derece ince bir üslup kullanmış ve tenkit sanatının tam olarak hakkını vermiştir diyebiliriz. Sayısı elliye yakın  olan bu yazılarının derlendiği kitapta, daha ön plana çıkan bazı yazılarını incelemeye çalışacağız.
        Orhan Şaik Gökyay, Hüseyin Namık Orkun’a ait “Oğuzlara Dair” eserini eleştirirken hakkında daha önce birçok eserin yazılmış olmasına rağmen bu kadar büyük bilgi birikiminin yeterince kullanılmadığını, alıntı yapılan kaynakların ise eserde belirtilmediğini, kelimelerin kökenini araştırırken bu konuda yazılmış kitaplarda bulunmasına rağmen yer verilmediğini, kitapta tek yeni olan şeyin ise Oğuz boylarının adını taşıyan yerlerin, Dahiliye Vekaleti’nin neşrettiği Köylerimiz isimli esere dayanarak tespit edilmesinden ibaret olduğunu belirtmektedir.

Selvi Boylum Al Yazmalım, Cengiz Aytmatov

Selvi Boylum Al Yazmalım, Cengiz Aytmatov. Genç bir genç kız ile o civardaki bir ulaştırma merkezinde çalışan kamyon şoförü arasında geçen aşk anlatılmaktadır.

Yazar kitabın ilk bölümlerinde kendi ağzından hikayeyi aktarırken müteakip bölümlerde İlyas’ın ağzından sonraları da Baytemir’in ağzından hikayeyi kurgulamıştır. Eser, yazarın gazetecilik yaptığı yıllarda Narin’deyken Frunze’ye gitmek için çıktığı yolculukla başlamaktadır. Yazar Frunze’ye gitmekte olan otobüsü kaçırınca acele gitmesi gerektiği için yoldan geçen herhangi bir arabayla gitmek durumunda kalmıştır. Hemen benzin istasyonunda aracına benzin dolduran bir şoför görür ve ondan kendisini Frunze’ye götürmesini rica eder fakat şoför red eder. Şoförün reddederkenki tavırlarına- elini yüzüne sürmesi,derin derin iç çekmesi- anlam veremez. Şoför en fazla otuz yaşında genç bir adamdır. Şoför daha sonraları kendisine bu aşk hikayesini anlatacak olan İlyas’tır.

Mehmet Akif Ersoy, Safahat

Mehmet Akif Ersoy'un şiirlerini topladığı yedi kitaplık külliyâtın genel adıdır.
Birinci kitap, yalnız "Safahat" adını taşır. Müstakil ciltler hâlinde ve farklı zamanlarda basılmış olan kitaplar, Latin harfli baskılarından önce bir arada basılmamıştır. Yedi kitabın ilk altısının bütün baskıları İstanbul’da,  yedinci kitabınki ise Kahire’de yapılmıştır.
Safahat'ı teşkil eden yedi kitabın baskı tarihleri ile Mehmet Akif’in tashihinden geçen son baskılarına göre ihtiva ettikleri manzume ve mısraların sayısı şöyledir:
Safahat (1911, 1918, 1928 / 44 şiir, 3084 mısra), Süleymaniye Kürsüsünde (1912, I916, 1918 / Tek şiir, 1002 mısra), Hakkın Sesleri (1913, 1918, I928 / 10 şiir, 482 mısra), Fatih Kürsüsünde (1414 üç baskı, 1924 / Tek şiir, 1692 mısra), Hâtıralar (1917, 1918, I928 / 10 şiir, 1314 mısra), Asım 1924, 1928 / Tek şiir, 2242 mısra),  Gölgeler (1933 / 41 Şiir , 1374 mısra).

Mor Salkımlı Ev, Halide Edip Adıvar

Mor Salkımlı Ev, Halide Edip Adıvar’ın çocukluğundan 1918’e kadar yaşadığı dönemin hatıratıdır. Yazarın hatıralarının ikinci cildini oluşturan Türkün Ateşle İmtihanı isimli eser ise 1918 – 1923 yılları arasını kapsamaktadır.

        "İçimde mor salkımlı bir ev var, Beşiktaş taraflarında idi. Çocukluğum o evde geçti. Gittim, aradım, bulamadım, yanmış... Onu yazacağım." Halide Edip

    Mor Salkımlı Ev ilk olarak 1955 yılında Yeni İstanbul Gazetesi’nde hatırat olarak yayımlanmıştır. Eser 1963 yılında kitap olarak basılmıştır. Halide Edip’in İngilizce hatıratında bulunan fakat Mor Salkımlı Ev baskılarında yer almayan epilog bölümü de bilahare tercüme edilerek eserin sonuna eklenmiştir.
    Yazarın anıları çocukluk yıllarından 1918 yılına kadar olan dönemde ve çoğunlukla İstanbul’da geçmektedir. Yazarın sabit bir yaşamı yoktur. İstanbul’un çeşitli semtlerinde çok sayıda ev değiştirerek yaşamış, bununla da yetinmeyip Anadolu’nun farklı şehirlerinde ve Mısır, İngiltere ve Arabistan gibi yabancı memleketlerde hayatını geçirmiştir.
    Yazar küçükken yaşadıklarının her anını hatırladığını belirterek kitaba başlamaktadır.

Küçük Ağa, Tarık Buğra

Küçük Ağa, Tarık Buğra: Birinci Dünya Savaşı ile birlikte Osmanlı Devleti eski gücünü,heybetini kaybetmeye başlamış,isyanlar ve işgallerle zayıf duruma düşmüştür.Kitapta , bir Anadolu kasabası olan Akşehir'den yola çıkılarak ,kurtuluş mücadelesinin bir bölümü ve İstanbul ile Kuva-i  Milliye ikilemi anlatılmaktadır.
1. Dünya Savaşı sonrası Akşehir’de durum:Dünya Savaşı resmen sona ermiş olmakla birlikte , Osmanlı Devleti üzerinde yarattığı etkiler tüm gücüyle devam emektedir.Savaş sonrası bir çok asker memleketlerine geri dönmüştür.Zayiatın büyüklüğü evlerine dönen erlerin çoğunun gazi oluşuyla daha da iyi anlaşılmıştır.Bu erlerden biri de Salih adlı Akşehirli bir askerdir.Memleketine döndüğünde kaybettiği kolunun acısıyla beraber , ülkenin durumunu daha acı bir şekilde anlayan Salih gittiğinden beri çok şeyin değiştiğini görür.Önceleri dost olarak yaşayan Rumlar ve kendi halkı şimdi birbirinden soğumuştur.Salih’in samimi arkadaşı olan Niko da bir Rum dur ve gelişmelerden o da etkilenmiştir.

İlk Öğretmen, Cengiz AYTMATOV

İlk Öğretmen, Cengiz AYTMATOV, Elips Kitabevi, Temmuz 2005, Ankara

    Kitapta olaylar; anlatıcı konumunda bir ressam, köyün eski öğretmeni Duyuşen ile ünlü bir felsefe profesörü olan Altınay Süleymanova arasında geçmektedir.
Hikâye, ressam ve Profesör Süleymanova’nın köydeki okul açılışı için köye davet edilmeleri ile başlamaktadır. Ressam’da Profesör’de uzun zamandır köye gitmedikleri için    2–3 gün kalmak üzere daveti memnuniyetle kabul ederler. Köy ahalisi Profesör Süleymanova’yı törenle karşılar ve onu memnun etmeye, sevgilerini göstermeye çalışırlar. Coşkun bir hava vardır. Bu durum artık köyün postacılığını yapmakta olan eski öğretmen Duyuşen’in okul açılışı için telgrafları getirmesine kadar devam eder. Törene davet edilmesine rağmen Duyuşen teslim edilmesi gereken telgraflar olduğunu bahane ederek, içeri girmez ve gider. Profesör Süleymanova, Duyuşen’in adını duyunca tedirgin olur ve o gün köyü terk eder. Köylüler bu nedensiz ayrılışa çok üzülürler ancak Profesör Süleymanova’yı da kalması için ikna edemezler. Acaba Profesör Süleymanova neden böyle acele etmiştir?      

Deli Kurt, Hüseyin Nihal Atsız

‘Deli Kurt’ Osmanlı tarihinde Yıldırım Beyazıd’dan sonra ‘Şehzadeler Kavgası’ diye anılan devrin tarihi bir romanıdır. İsa Çelebi Yıldırım Beyazıd’ın oğullarından birisidir. ‘Deli Kurt’ İsa Çelebi’nin meçhul bir oğlunun dramıdır.
Yazar eserinde; İsa Çelebinin oğlu Deli Kurt’un maceralı yaşam hikayesini anlatmaktadır.
Satı Kadın; Çakır'ın süt anası olan ve onun tarafından sahici bir ana kadar sevilen Türkmen kadınıdır. Büyük oğlu Niğbolu savaşında, kocası da Ankara Savaşında şehit olur. Küçük oğlu Evren'le yalnız kalmıştır. Sipahi olan süt oğlu Çakır'ı çok sever.

Falih Rıfkı Atay, Çankaya

Falih Rıfkı ATAY’IN, Atatürk’ün  hayatını ve yaşadığı dönem olaylarını anlattığı anı ve anektodlar.

        Çankaya,Falih Rıfkı Atay’ın, Atatürk’ün uzun yıllar yanında bulunan bir dostu olarak  kaleme aldığı eseridir.Bu yönüyle Atatürk’ün biyografisi olma özelliğini taşımaktadır.Fakat kitabın kurgusu salt bir biyografi tarzında  değil ,Atatürk’ün doğup büyüdüğü, içinde yaşadığı toplum ve olaylara da ışık tutan ve o günün bakış açısını çok açık bir şekilde gözler önüne seren bir yaklaşımı da yansıtmaktadır.Dolayısıyla yazar adeta okuyucuyu o günlere götürmekte  ve belki daha önce okuduğumuz ,fakat net olarak kavrayamadığımız bir çok konuyu yaşarcasına anlama fırsatı vermektedir. Eserde  anlatılan anı ve anektodlar  Falih Rıfkı’nın bizzat  gördükleri ve yaşadıkları olması ve  ilk ağızdan anlatılması  okumayı sürükleyici ve akıcı hale getirmiştir.Kitap, Atatürk’ün hayatındaki önemli devreleri içeren dokuz bölüm halinde anlatılmıştır.Bu bölümler  şu şekildedir;

Cemile, Cengiz Aytmatov

Cengiz Aytmatov, Cemile. Danyar ve Cemile’nin gönlü bilinmezlik ikliminde bir tesadüftür birleşir. Gizliden gizliye severler birbirlerini. Önceleri kendilerine dahi itiraftan korkarlar. Lakin aşkın sis perdesi her ikisini de sarmıştır bir kere. Cemile adlı bu roman:Cepheden yeni dönen Danyar ile kocası cephede olan Cemile’nin yasak aşkını anlatmaktadır.
Her şey ben çocukken oldu. Savaşın üçüncü yılıydı. Uzaklarda bir yerlerde, Kurak'da, Orel'de,

Beyaz Gemi, Cengiz Aytmatov

Cengiz Aytmatov, Beyaz Gemi: Masumiyeti  ve suçsuzluğu temsil eden bir çocuğun  ve dolayısıyla dedesinin; devleti ve yönetici kesimi sembolize eden bir insan olan  “Orozkul” tarafından zulme uğramasıdır.
        O yıl yedi  yaşını doldurmuş, sekizine basmıştır.Ona önce bir çanta aldılar. Bu çantayı ona dedesi bir gezgin satıcıdan almıştır. Bu satıcılar San-Taş denilen bölgede oturmuşlardır.  San-Taş'ta sadece üç aile oturur. Üç ailenin tek oğlan çocuğu olduğu için satıcının geldiğini ilk gören her zaman o olmuştur.

Barbaros Hayrettin Paşa'nın Hatıraları, Barbaros Hayrettin

16'ncı asır Osmanlı tarihinin önemli kaynaklarından biri olan bu kitap Barbaros Hayrettin Paşa ve kardeşi Oruç Reis’in Midilli adasından çıkıp Cezayir’i nasıl fethettiklerini, denizde ve karada ne çeşit savaşlar yaptıklarını anlatmaktadır.
    Barbaros Hayrettin Paşa, 1473 tarihinde Midilli Adasında doğmuştur. Babası Midilli’ye yerleşmiş olan Türk sipahilerinden Eceova’lı Yakup Bey’dir. Yakup Beyin İshak, Oruç, Hızır ve İlyas adında dört oğlu dünyaya gelmiştir. İshak ile Oruç büyükleri, Hızır ile İlyas da küçükleridir.

Ayaşlı İle Kiracıları, Mehmduh Şevket Esendal

Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan kentleşme ile sosyal yapıda meydana gelen ahlaki bozulma, pansiyon olarak kullanılan bir apartman dairesinde yaşayan insanları konu alarak bir roman şeklinde gözler önüne serilmiştir.
    Cumhuriyet’in ilk yıllarının Ankara’sında, bir köy beyinin oğlu olan ve eşkıyalıktan otelciliğe kadar her işi yapmış olan Ayaşlı İbrahim Efendi (Ayaşlı), dokuz odalı bir apartman dairesini devletten kiralar. Ayaşlı, Ankara’ya görevleri gereği gelen memurlara, işadamlarına, davalarını takip etmek isteyenlere ve rahat bir

Askerin Oğlu, Cengiz Aytmatov

Askerin Oğlu, Cengiz Aytmatov, Savaş nedeniyle ölen babasını hiç görmeyen beş yaşında Avalbek isimli çocuğu anlatmaktadır.      
Yazar hikayesinde koyun kırpma zamanı koyunların kırpıldığı bir ağılda, makasçı yardımcısı olarak çalışan, Ceyengül isimli kadının beş yaşındaki oğlu Tavalbek’i anlatıyor.  Kocasını bir savaşta kaybettiği ve oğluna bakacak kimsesi olmadığı için buraya Ceyengül, Tavalbek ile birlikte gelmişti. Tavelbek akşama kadar bu ağılda makasçılar, çobanlar, çoban köpekleri arasında ağzı yüzü kir içinde  koşturuyordu.