Mor Salkımlı Ev, Halide Edip Adıvar

Mor Salkımlı Ev, Halide Edip Adıvar’ın çocukluğundan 1918’e kadar yaşadığı dönemin hatıratıdır. Yazarın hatıralarının ikinci cildini oluşturan Türkün Ateşle İmtihanı isimli eser ise 1918 – 1923 yılları arasını kapsamaktadır.

        "İçimde mor salkımlı bir ev var, Beşiktaş taraflarında idi. Çocukluğum o evde geçti. Gittim, aradım, bulamadım, yanmış... Onu yazacağım." Halide Edip

    Mor Salkımlı Ev ilk olarak 1955 yılında Yeni İstanbul Gazetesi’nde hatırat olarak yayımlanmıştır. Eser 1963 yılında kitap olarak basılmıştır. Halide Edip’in İngilizce hatıratında bulunan fakat Mor Salkımlı Ev baskılarında yer almayan epilog bölümü de bilahare tercüme edilerek eserin sonuna eklenmiştir.
    Yazarın anıları çocukluk yıllarından 1918 yılına kadar olan dönemde ve çoğunlukla İstanbul’da geçmektedir. Yazarın sabit bir yaşamı yoktur. İstanbul’un çeşitli semtlerinde çok sayıda ev değiştirerek yaşamış, bununla da yetinmeyip Anadolu’nun farklı şehirlerinde ve Mısır, İngiltere ve Arabistan gibi yabancı memleketlerde hayatını geçirmiştir.
    Yazar küçükken yaşadıklarının her anını hatırladığını belirterek kitaba başlamaktadır.
İlk hatırladığı Beşiktaşta’ki Mor Salkımlı Ev ve annesidir. Küçük Halide’nin annesi ile ilgili anıları pek fazla değildir. Çünkü yazar annesini küçük yaşta kaybetmiştir. Annesinin ölümüyle ilgili hatırladığı en belirgin imge cenazesinde gördüğü safran rengi örtüdür. Bu yüzden hayatındaki korkularında ve nefretlerinde hep safran rengi vardır. Annesinin ölümünden sonra babası Edip Bey tekrar evlenmiş ve Halide ile birlikte başka bir eve taşınmıştır. Edip Bey sarayda memur olarak çalışmaktadır. Evin diğer efradı Rasim Dadı ve Ali Lala’dır. Yazar kendisine kötü davranan Rasim Dadı’yı sevmemektedir. Rasim Dadı ve Ali Lala bu durumun ailenin kulağına gitmesinden ve işlerinden olmaktan korktukları için Halide’ye baskı yapmaktadır. Bir gün işi ileriye götürüp Halide’yi döverken büyükannesi olanları görür ve ikisini de evden attırır. Öksüz Halide rahat bir nefes almıştır. Annesinin vefatı küçük Halide’yi sessizleştirmiştir. Onun ölümünden sonra en sevdiği iş, babasının atının üstünde saraya gidişini izlemektir. Babasına ayrı bir muhabbet beslemekte, belki de onu anne yerine koymaktadır. Bir gün aniden, nöbete kalan babasını görmek istemesi, ağlayıp sızlayarak evin seyislerine kendini saraya götürtmesi ve sonunda babasına ulaşması tatlı bir hatıra olarak anlatılmaktadır. Halide yeni annesiyle çabuk anlaşır ancak Mor Salkımlı Ev’e olan özlemi dinmemektedir. Bu sırada geçirdiği ağır bir hastalıktan sonra doktorlar ailenin Mor Salkımlı Ev’e dönmesini tavsiye ederler.
    Mor Salkımlı Ev’e dönüş Halide’nin okuma iştahını kabartmış, babası da beş yaşını bitirince bir öğretmen tutmuştur. Mor Salkımlı Ev’deki ikinci perde Halide için güzel çocukluk hatıraları ile doludur. Mektebe ilk gidişini, babasından işittiği ilk azarı, en iyi arkadaşı Şayeste ile geçirdiği bayramları, bayramda kesilen hayvanlar için beslediği merhamet duygusunu ayrıntıları ile hatırlamaktadır. Mor Salkımlı Ev’de geçirilen bu saadetli zamanlarda Halide’nin Nilüfer adında bir de kardeşi dünyaya gelmiştir. Ancak hayat bazı yenilikleri getirdiği gibi bazı alışılmışları da alıp götürmektedir. Halide çok sevdiği dayısı ve büyükbabasını aynı hafta içinde toprağa vermiştir. Haminne olarak tanıdığı büyükannesi evladını ve eşini kaybettiği bu evde daha fazla durmak istememektedir. Artık Mor Salkımlı Ev’den taşınma vaktidir. Edip Bey ailesini Üsküdar’a taşımaya karar vermiştir.
    Yazar, Üsküdar’da okumuş ve güngörmüş bir delikanlı olan Eğinli Ahmet ile tanışmıştır. Ahmet, Türk Halk Edebiyatı’nı çok sevmekte ve bu konudaki merak ve birikimini sıklıkla Halide ile paylaşmaktadır. Dindar bir Mevlevi olan haminnesi ile Avrupa hayranı babasının atmosferinde yetişen yazar, o şartlarda Türk Edebiyatının ruhunu kavrayabilmişse bunu Eğinli Ahmet’e borçludur. Bu arada Halide’nin ikinci kardeşi Nigar dünyaya gelmiştir. Bir süre sonra da babası, daha önce de Haminneyle yaşayan Saraylı Teyzeyi ikinci eş olarak almıştır. Bu evlilikten sonra evde büyük bir huzursuzluk başlamıştır. İki üvey anne birbirleriyle anlaşamamıştır. Edip Bey, çaresiz, Halide’nin “abla” olarak hitap ettiği birinci eşini çocuklarıyla birlikte Mor Salkımlı Ev’e geri göndermiştir. Haminne, Halide ve diğerleri de İcadiye'de başka bir eve taşınmışlardır. Halide bu evdeyken Amerikan Koleji'ne başlamış; ancak yaşı tutmadığı için öğretmenlerin telkini ile bir sene sonra okuldan ayrılmıştır.
     Halide’nin koleji bırakmasından sonra, Edip Bey ailesini tekrar taşımıştır. Fakat bu sefer Halide’yi yanında götürmemiş ve Mor Salkımlı Ev’e göndermiştir. Halide'yi orada kendisine tahsis edilen iki oda ve Reşe adında Habeşli bir halayık beklemektedir. Babasının evi dekore ederek kendisiyle ilgilendiğini hissettirmesi yazarı duygulandırmıştır. Yine de Halide çok sevdiği Mor Salkımlı Ev’den eskisi gibi zevk alamamaktadır.
    Mor Salkımlı Ev’deki bu üçüncü dönemde, yazar kendini geliştirmek için uygun ortam ve zaman bulmuştur. Halide çok yönlü okumaktadır. Aldığı Arapça dersleri sayesinde okuduğu sureleri anlamakta ve bundan haz almaktadır. İlgi alanı Şark ilimleri ile mahdut değildir. Bir İngiliz Hoca’dan aldığı dersler de çok ilgisini çekmiş ve Batı ilimlerindeki bilgilerini geliştirmiştir.
    Daha sonra Saraylı Teyze’nin bir oğlu olması üzerine, bütün aile Sultantepesi'nde yeni bir eve taşınmıştır. Mor Salkımlı Ev’deki maceralar bir kez daha son bulmuştur. Halide bu evdeyken onbeş yaşına geldiğinde yatılı olarak tekrar Amerikan Koleji'ne başlamıştır. Halide’nin yaşı genç olmasına rağmen, küçüklüğünden beri olgun insanlarla ve yaşlılarla içli dışlı olduğu için onlar gibi düşünebilmektedir. Üvey annelerin, halayıkların ve taşınmaların arasında diğer gençlerin yaşadığı türden bir gençlik yaşayamamıştır.
    İkinci kolej hayatı genç Halide için çok faydalı olmuştur. Kolejdeki gayrimüslim hoca ve öğrencilerle teşrikimesaisi arttıkça diğer dinlere olan merakını tatmin etmeye başlamıştır. Hatıratının bu bölümünde hocalarını detaylı olarak anlatmakta ve değerlendirmektedir. Halide’nin matematik haricindeki tüm derslerdeki başarısı örnek seviyededir. Sevmediği bu dersin hocası Salih Zeki Bey’den evlenme teklifi almış ve babasının muhalefetine rağmen kabul etmiştir. Yazar, Salih Zeki Bey ve Salih Zeki’nin önceki eşinden olan oğluyla yaşamaya başlarlar. Halide Hanım üvey oğlu ile mutlu bir hayat sürmekte ve anne olmak istemektedir. Ancak anne olmak için yirmi yaşına kadar bekler ve yirmisinden sonra iki erkek çocuk sahibi olur: Ayetullah ve Zeki Hikmetullah.
    Salih Zeki Bey siyaseten aktif bir insandır. Bu yüzden de evleri sürekli gözetim altında bulundurulmaktadır. Çocuklarının doğumundan sonra İstanbul dışında bir eve taşınıp siyasetten uzaklaşmak istemişlerdir. Daha sonra tekrar İstanbul'a dönüp normal hayatlarına devam ederken Sultan Abdülhamit’in kararıyla Birinci Meşrutiyet ilan edilmiştir. Meşrutiyetin ilanı toplum hayatında büyük bir tesir meydana getirmiştir. Yazarın çevresindeki insanların bir kısmı Meşrutiyeti alkışlarken bir kısmı da şiddetle muhalefet etmektedir. Halide Edib’in yazıya başlaması da Meşrutiyet sevincinin İstanbul halkını sarması ile olmuştur. Yazar ilk yazı tecrübesini “Tanin” gazetesinde edinmiştir. Meşrutiyeti müdafaa edici yazılar neşreden Halide Hanım, meşrutiyet muhaliflerinden çok sayıda tehdit almıştır. Kendisini çok korkutan bu tehditlerden yılmamıştır.  Tehditlerden dolayı önce evinden hiç çıkmamaya başlamış, sonra bildiği bir dergaha sığınmış en son olarak da çareyi Amerikan Koleji’ne sığınmakta bulmuştur. Halide Edip için saklanarak yaşamak büyük bir çiledir. Bardağı taşıran son damla olan 31 Mart Vak’ası’ndan sonra, bu sıkıntılardan kurtulmanın yolunu yurt dışına gitmekte bulmuştur. Yeni mesken Mısır’dır. Mısır’a çocuklarıyla giden yazar, bir dost vasıtasıyla otele yerleşmiştir.  O sırada etkili olan  kızamık salgınına çocuğu da kapılmıştır. Hastalık üzerine Salih Zeki Bey’i Mısır’a çağırmıştır. Kocası ile uzun süre düşünerek dostlarının bulunduğu İngiltere’ye gitmeye karar vermiştir. İngiltere’de eski dostu Miss Fry’ın yanına yerleşmiştir.
    Halide Edip, Meşrutiyet’e karşı ayaklanmalar bastırıldıktan sonra İstanbul’a dönmüştür. O sıralarda pedagoji üzerine yazmaktadır. Tifoya yakalanan çocuğuna bakarken yazdığı “Seviye Talip” adlı romanını da bastırmış ve çeşitli eğitim kurumlarından gelen iş tekliflerini değerlendirmiştir.
    Bu sırada, Avrupa ve Balkanlar’da Türk şehirleri işgal edilmektedir. Özellikle Bosna-Hersek’in işgali yazarı derinden yaralamıştır. Yazar ve arkadaşlarının girişimi ile Türkler Avusturya mallarını boykot etmişlerdir. Feslerin çoğu Avusturya’dan ithal olduğu için fes giyimi neredeyse sona ermiştir. Trablusgarp’ın işgaliyle de İtalyan malları ve makarna boykot edilmiştir. Bu türlü faaliyetlerin örgütlenmesinde bazen ön planda bazen perde arkasında bulunan yazar bu meşguliyetinin arasında acı bir olay yaşamıştır. Salih Zeki Bey ikinci bir kadınla evlenmek istemektedir. Halide Hanım bunu kabullenmemiş ve dokuz yıllık evliliğini üzülerek sona erdirmiştir.
    Yazar, Balkan Harbinde yaralıların tedavisi için çalışmıştır. Harp felaketle neticelenmiştir. İttihatçılar yapıcılığını kaybetmiş ve ülkeyi çöküşe götürmektedir.Yapılmaya çalışılan reformlar çoğu alanda fiyasko ile sonuçlanmıştır. Bu yenilik ve değişim gayretleri içinde, Halide Hanım da eğitim teşkilatında ilerlemiştir. Ancak Şükrü Bey’le anlaşamayıp istifa etmiştir. Tüm bunlar olurken Halide Edip’i derinden sarsan bir olay vuku bulmuştur.  Gittikçe ağırlaşan hastalıkları nedeniyle yatağa düşen Haminne on gün direndikten sonra vefat etmiştir. Halide Hanım üzüntüsünü içine gömmüş ve yakın çevresiyle birlikte belli kursları birleştirerek bir vakıf okulu kurmuştur. Bu okulda idareci ve eğitimcilik vazifelerini yüklenmiştir.
    Balkan Harbi’nin yaraları sarılmadan Birinci Dünya Savaşı patlak vermiştir. Savaşın acılarını yakından müşahede etme imkanı bulan Halide Edip, hatıratında millet için zaruri olmadığı sürece savaşa girilmemesi gerektiğini savunmuştur. Buna rağmen savaşa girilmiştir.
    Savaş devam ederken, Cemal Paşa, Halide Hanım’dan birkaç öğretmen arkadaşıyla beraber Arap Diyarı’na gitmesini, oradaki eğitim ve öğretim hakkında inceleme yapmasını, ve Lübnan, Şam ve Suriye’de okul açmasını istemiştir. Eserin ikinci bölümü bu diyarlarda geçen hatıralardan müteşekkildir. Yazar çölleri aşıp birçok Arap ve İsrail şehrine gitmiştir. Tetkiklerini müteakip bir rapor yazarak Türkiye’ye göndermiştir. Türkiye’den gelen cevapta çocukların bakımsızlıktan hastalandığı ve bitlendiği Ayin Tura adındaki bir yetimhaneye hoca olması istenmiştir. Halide Hanım hocalık yerine müfettiş olmayı tercih etmiştir. Yazılan raporlar sayesinde Arap Diyarı’nda bir çok yeni okul açılmış, eğitim alanında önemli adımlar atılmıştır. Halide Hanım, Arap Diyarı’ndaki rahibelerin barınabilmesi için bir tesis açılmasına da önayak olmuştur. Bütün bunlar olurken, Halide Hanım ile Doktor Adnan Adıvar ile Bursa’da evlenmiştir. Halide Edip ve beraberindeki ekip işleri yoluna koymak üzere iken okulun çevresinde savaş olabileceği haberi gelmiştir. Ancak Halide Hanım ve beraberindeki öğretmenler okullar tatil olmadan hiçbir sebeple burayı terk etmeyeceklerini ifade ederek okullarını bırakmamışlardır. Müteakiben, yazarın gayretiyle okul en kısa zamanda tatil edilmiş ve çocuklar Kızılay’a bırakılmıştır. Okul kapanırken yetimlerin hazırladığı ve oynadığı tiyatro yazarı çok sevindirmiştir. Bundan dolayı çocukları aktör olarak adlandırmaktadır. Okul kapandıktan sonra yazar ve arkadaşları İstanbul’a dönmüştür.
    Mondros Mütarekesi ile İttihatçıların devri nihayete ermiştir. İttihat ve Terakki’nin başarısızlıkları zillet,  başarıları ulviyet getirmiştir. Ancak artık Türkiye'de yeni bir dönem başlamaktadır. Aslında, Avrupa’nın en büyük destanlarından biri başlamaktadır. Bunun artık başka bir hikaye olarak yazılması gerekmektedir. Bu hikayeyi Halide Edib'in "Türkün Ateşle İmtihanı" kitabında okuyabilirsiniz.

3 yorum:

  1. harika özetler siz olmasaydınız kitabı n tammamını okuyacaktım

    YanıtlaSil
  2. abicim tahlil nerede zaman mekan vs.bok ya

    YanıtlaSil
  3. destan yazmışşın hiç bir halta yaramıyor

    YanıtlaSil