Ahmet Rasim'in Eserlerinde İstanbul, Prof. Dr. Şerif Aktaş

Ahmet Rasim'in Eserlerinde İstanbul, Prof. Dr. Şerif Aktaş, Kültür Bakanlığı,1988, İstanbul
Ahmet Rasim’in mekan olarak İstanbul’dan bahseden yazılarını sistematik bir bütün olarak incelenmesi.
    Yazar, Ahmet Rasim’in inceleme konusunu teşkil eden yazılarından, onun XIX. asrın sonu XX.asrın başlarında İstanbul’u iki kısma ayırdığını belirtmektedir. Geleneğe bağlı hayat tarzının sürdürüldüğü Eski İstanbul ve Avrupai  yaşama şekline iltifat eden insanların hayat hadiselerine sahne olan Beyoğlu ve Galata civarı…Kıyafetten sonra adabına, eğlence şekline ve her nevi sanat faaliyetlerine kadar hayatın her safhasında varlığını hissettiren bu ikiliğe eski yeni mücadelesi  ve alaturka - alafranga karşılaşması adları verilebilir. İstanbul, bu içtimai hadisenin en bariz şekilde müşahede  edilebildiği yer durumundadır. İmparatorluğun tarihi zaman içinde kazandığı, kelimenin en geniş manasıyla her nevi kültür bakiyesi ile yeni ve Avrupai olarak vasıflandırılan henüz mahiyeti anlaşılmamış bazı görünüşler; aynı meydanda, aynı sokakta yan yana, iç içe bulunmaktadır. Hatta bazen aynı insanın davranışlarında bu farklı iki kaynağın tesirini birlikte müşahede  etmek bile mümkündür. Bütün bu görünüşü ile İstanbul, medeniyet vücuda  getirmiş bir düşünce sisteminin kendi içinde çözülüşü neticesinde birbirinden kopan beşeri müesseselerin sergilendiği şehir durumundadır.
    Tetkik edilen yazılarda, meydanları, cadde ve sokakları dolduran  kalabalık; -çeşitli vesilelerle- kıyafet, tuvalet tarzı, fiziki görünüş bakımlarından tasvir edildiği gibi ses manzarası bakımından da sahip olduğu hususilikler dikkatlere sunulur. Bu yazılarda; mahalli dolduran kalabalık imajı okuyucu zihninde yaratıldıktan sonra; yukarıda sözünü ettiğimiz halk yaşayışından ve şifahi kültürden gelen insan çeşitliliği üzerinde durulur. Bunlar arasından tip hususiyeti arz edenler; ya seçilir veya okuyucu da gerçeklik duygusu uyandıracak tarzda yaratılır. Yazar, tip olarak mütalaa edilebilecek bu insanları görünüşleri giydikleri veya büründükleri elbiseler, yanlarında, ellerinde bulundurdukları konuşma şekilleri takındıkları tavır ve yaptıkları hareketleri ile tanımaktadır. Piyasa mahallerinde, alış veriş yerlerinde, köprü civarında ve bazı mesirelerde görülen bu insan kitlesi ile kahvehane ve tiyatro salonlarında da karşılaşmak mümkündür.
    Ahmet Rasim, bir çok tecrübesinde alış veriş mahallerinin, meydanların, cadde ve sokakların ses manzarası üzerinde durur; hususiyetle seyyar satıcılar ile alakalı dikkatlerini, daha ziyade bu unsurdan hareketle kaleme alır. Şehrin zamanla değişen ses manzarasını, sürdürülen hayat tarzındaki değişikliğin neticesi olarak mütalaa eden Ahmet Rasim; eğlence yerleri ile alakalı kalem faaliyetlerinde de, mahallin ve barındırdığı insan kitlesinin bazı hususiyetlerini, bir seslenmeyi bir haykırışı ifade eden cümleler ve karşılıklı konuşmalar vasıtasıyla dikkatlere sunar. Bu konuşmalar ve seslenişler; okuyucunun, anlatılmak istenen hadiseyi, tasviri arzu edilen mahalli gözleri önünde rahatlıkla canlanmasına imkan hazırlar. Böylece yazıdaki gerçeklik duygusunu kuvvetlendirirler.
    Eğlence yerleri ile alakalı yazılar arasında, zamanın bazı sosyal problemlerini dikkatlere sunma endişesi ile kaleme alınmış olanlar vardır. Malzemenin sürdürülen hayattan seçilmiş olması; yazıların, devrin İstanbul’unu çeşitli yönleriyle aksettirmesine imkan verir. Çünkü nakledilen olaylar, fuhuş ile alakalı karakteristik hayat tezahürlerini dikkatlere sunduğu gibi, tanıtılan ve tasvir edilen kişiler de fertten ziyade bu sosyal hadise çevresinde tesadüf edilebilecek tipleri düşündürmektedir. Böylece Ahmet Rasim, hayat tecrübesinin hazırladığı imkan ve şahsi eğilimlerine göre, bu tarz kalem tecrübelerinin çevresinde geliştiği hadiselere, onlarda rol alan şahıs kadrosu ile birlikte vücut verir. Burada birbirini tamamlayan iki vakadan söz etmek mümkündür: sürdürülen hayatta fuhuş ile alakalı olayları seçme işi ve onları okuyucuda gerçeklik duygusu uyandıracak tarzda, bir yazı bünyesinde, birleştirme faaliyetidir. Bahis konusu seçimin Ahmet Rasim’in çocukluk ve gençlik yıllarında payitahtta sürdürülen hayattan yapılmış olması; o devrin İstanbul’unda bulunan her nevi fuhuş mahallini, barındırdığı insan çeşitliliği ve bir çok hususiyeti ile birlikte tanımamıza imkan sağlar. Böylece bu yazılarda, okuyucuya yaşanmış intibaını veren fuhuşla alakalı bazı hadiselere sahne olması dolayısıyla Aksaray civarındaki fuhuşhanelerden, Galata çevresindeki bazı sokaklardan ve bütün İstanbul’a yayılmış olan gizli evlerden ve benzer mahallerden söz edilir; bu yerlerin sermayesi durumundaki kadınlar fiziki görünüşlerine, kıyafetlerine, tavır ve hareketlerine ait özellikleriyle tanıtılır. Bahis konusu kadınların sebep oldukları bazı hadiselerin nakli de belirtilen yazılarda, İstanbul ahalisinin fuhuş karşısındaki tavrı da sezdirilir. Ayrıca böyle kadınlara alaka duyan erkeklerin de bazı hususiyetleri belirtilir.
    Yazara göre Ahmet Rasim, İstanbul’daki meyhanelerin sahne oldukları hayat tezahürlerini ve barındırdıkları insanları; yine ferdi hayat tecrübesinin hazırladığı insan ve şahsi eğilimleri çevresinde tanıtmakta ve tasvir etmektedir. Eski İstanbul’da meyhaneler, ya kadınlı erkekli eğlence yerlerine gitmeye hazırlanan insanların uğradıkları yer veya şair ve ediplerin buluşma mahallidir. İki tarz meyhane; müşterileri, barındırdıkları insanlar ve sahne oldukları hayat tezahürleri bakımından birbirinden ayrılır. Ahmet Rasim, bu farklılığı; meyhanelerin müdavimleri arasından tip hususiyeti arzeden kişilerin görünüşlerini tasvir, konuşmalarını nakil, tavır ve hareketlerini anlatma yoluyla dikkatlere sunar. Yazar, Ahmet Rasim’in incelediği eserlerinden, Galata ve Beyoğlu civarında meyhanelerin hizmet tarzı, döşenme şekli ve içme adabı bakımlarından Avrupa’dakilere benzetilmek istendiğinin hissedildiğini belirtmektedir.
    Aslında Ahmet Rasim’in yazıları, her çeşit hayat tezahürü ile Direklerarası, Aksaray ve civarının Galata ve Beyoğlu çevresinden farklı olduğunu ortaya koymaktadır. Direklerarası’ndaki çayhaneler, kahvehaneler ve Eski İstanbul’daki meyhaneler Beyoğlu civarında bulunanlardan farklı olduğu gibi dükkanlar da farklıdır. Bu iki ayrı yaşayış tarzına mensup insanların birbirine en çok yaklaştıkları yerlerden biri köprü ise, ikincisi de mesirelerdir. İlkbaharda Kağıthane ve civarına iltifat edilir; yaz aylarında Boğaz çevresine, sonbaharda ise Fener-Kalamış’a gidilir. Güzellik bakımından Göksu’nun Kağıthane’den üstün olduğu belirtilen yazılarda, bu mahallerin sahne oldukları bazı hayat tezahürleri nakledilir, kalabalığın görünüşü tasvir edilir. Mekanın tabi halini konu alan satırlarda, yazı diline yerleşmiş ifade kalıplarından geniş ölçüde yararlanıldığı dikkati çekmektedir. Mesirelerin sahne olduğu hayat tezahürleri ve barındırdığı insan kitlesinin anlatılmasında ise cadde ve sokakları dolduran eğlence yerlerinde ve kahvehanelerde görülen kalabalığın tasvirinde tespit edilen hususların devam ettiği görülmektedir.
    İncelenen yazılarda Ahmet Rasim ile alakası nispetinde sübyan mekteplerinden ve matbaalardan da bahsedilmektedir. Sübyan mekteplerindeki eğitim tarzı ve hoca otoritesi üzerinde duran yazılar, eğitimin “muhterem korku” çevresinde gerçekleştiğini ortaya koymaktadır. Darüşşafaka’da ise, anlayış bakımından mahalle mekteplerinden çok farklı bir eğitim tarzının sürdürüldüğü belirtilmektedir. Sübyan mekteplerinin, mimari herhangi bir hususiyete sahip bulunmadıkları, geniş bir odadan ibaret oldukları sezdirilmektedir.
    O devirde matbuat hayatının bir komediyi düşündürdüğünü belirten Ahmet Rasim, bazı tanınmış simalar çevresinde, yine kendini alakadar ettiği ölçüde, bu sahneyi çeşitli görünüşleri ile tanıtmaktadır. Matbuat işine girmek isteyen bir gencin gazeteler çevresinde dolaşmasını anlatan bu yazılar; geçen asrın sonlarında gazete yönetim binalarının vaziyetini, şair, edip ve yazarların halini dikkatlere sunması bakımından da önemlidir. Söz konusu kalem tecrübeleri arasında Tercüman-ı Hakikat gazetesinin hizmetini ifade eden satırların ayrı bir önemi vardır.
    Ahmet Rasim’in yazıları arasında, geçen asrın sonlarında bu büyük şehrin her tarafında olduğu gibi eski İstanbul’da da cadde ve sokaklarda yürümeyi güçleştiren hususlar üzerinde durulmaktadır. Eserde, cadde ve sokaklarda adaba uygun tarzda yürümeyen insanların sebep olduğu olaylar anlatılmaktadır. Ayrıca yazar cadde ve sokaklarda duyulan gürültülerden çeşitli vesilelerle bahsetmekte; buraların çamur deryası durumunda olduğunu, insanların değil, hayvanların dahi yürüyemediği yerlerin bulunduğunu, rahatlıkla yürümeye müsaade etmeyecek derecede bozuk olduğunu, yağmur sularının buradaki çukurlara dolarak gölcükler meydana getirdiğini belirtmektedir.
    O devirde İstanbul’un başlıca mesire yerleri Kağıthane-Haliç ve civarı, Boğaziçi ve çevresi, Kalamış-Fener havalisidir. Kağıthane-Haliç ve civarı büründüğü tabi güzellikler ile ilkbaharda, Boğaziçi ve çevresindeki bitki örtüsünün güzelliği, serinliği ve Göksu deresinin görüntüsü ilkbahar sonu yaz başlarında, Kalamış-Fener ise sonbaharda İstanbul halkının iltifat ettiği mesire yerleridir.
Sahne olduğu olaylar bakımından; Galata Köprüsü’nün, İstanbul’da ayrı bir ehemmiyeti vardır. Köprü; o devirde, İstanbul’un bir nevi kalbi durumundadır, sanki bütün yolların merkezinde bulunmaktadır. Birbirini tanımayan yüzlerce, binlerce İstanbullu ve taşralı, sanki, İmparatorluğun insan manzarasının zenginliğini ve renkliliğini göstermek için davet edilmişçesine Köprü civarında bir araya gelirler. Köprü, İmparatorluğun merkezinde sürdürülen iki ayrı hayat tarzını, mekan planında birbirine bağlayan ve şehrin yaşayış bakımından bir bütün manzarası arz etmesine imkan veren bir yerdir.
    Ahmet Rasim, eserlerinde çarşı ve pazar yerleri, bakkal dükkanları, balık satılan yerler, kitapçı dükkanları, elbise satıcıları, Beyoğlu ve Galata’daki bazı alış veriş yerleri, seyyar satıcılar ile alakalı gözlemlerini yazmaktadır. Eserlerinde; seyyar satıcılar, bütün İstanbul’da mahalle aralarının, sokakların eksilmeyen, mevsimden mevsime değişen sesi ve bu yerlerin dekorunu tamamlayan vazgeçilmez, hareketli unsurlarından biri olarak tanıtılmaktadır.
    İncelenen yazılarda; kahvehaneler, çeşitli sosyal fonksiyonları yüklenmiş mahaller ve eğlence yerleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bazı kahvehaneler; ediplerin, alimlerin, aydınların toplantı yeri durumundadır; bazıları musikişinasların sanatlarını icraya imkan vermeleriyle benzerlerinden ayrılır. Semai kahvehanelerinin ise bunlar arasında ayrı bir yeri ve değeri vardır. Halk temaşasına sahne olmalarıyla ayrı bir hususiyet kazanan kahvelerin yanında; külhanbeylerin, kabadayıların, kopukların toplantı yeri durumunda olan kahvehaneler de bulunmaktadır. Kısacası kahvehaneler, umumun hayat tezahürlerine sahne olan yerlerin başında gelen mahallerindendir.
    Ahmet Rasim’in incelenen yazılarında; içkili-içkisiz, kadınlı-erkekli eğlence yerlerinden, buralarda cereyan eden hadiselerden çeşitli vesilelerle çok sık söz edilmektedir. Söz konusu eğlence yerlerini “Karşı hovardalığına sahne olan yerler”, “İslam dininin esaslarına mugayir olmasına rağmen İslam zamparalığına sahne olan yerler”, “Koltuk evleri” ve “Gizli evler” olmak üzere kendi içinde gruplandırmak mümkündür. Ayrıca bu yazılarda fuhuş ile alakalı olayların neticelerinin İstanbul’da yaşayan ahali tarafından nasıl değerlendirildiği de ifade edilmektedir.
    İncelenen yazılarda; Ahmet Rasim geleneksel Türk gösterilerine sahne olan yerlerden ve Avrupai tarz tiyatroların bulunduğu semtlerden bahsetmektedir. Temaşa yerleri ve tiyatroların bulundukları mahalleri, eserlerinde; Türk halk temaşasına sahne olan yerler, Tuluat ve Avrupai tarz tiyatroların bulundukları semtler olmak üzere üçe ayırmak mümkündür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder