Türk'ün Ateşle İmtihanı, Halide Edip ADIVAR, Yeni gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş., Eylül 1998
:
Halide
Edip,Türkiye’nin işgaline karşı çıkmış, ünlü Sultanahmet mitingine(1919)
konuşmacı olarak katılmış,halkı mücadeleye çağırmıştır. Kurtuluş savaşı
yıllarında eşiyle birlikte Anadolu’ya geçmiş Atatürk’ün yanında yer almıştır.
Kongreleri ve milli hükümeti kurmak için yapılan çalışmaları, ermeni
faaliyetleri ve bu faliyetlere karşı yapılanları ve milli mücadelenin
safhalarını sırası geldikçe anlatmaktadır.
Halide Edip, Sakarya Savaşından sonra Batı
Cephesi’ne gitmiş, Kızılay’da hastabakıcı olarak çalışmış, Zaferden sonra
düşmanın Anadolu köy ve kasabalarında meydana getirdikleri zararları görmek ve
incelemek üzere kurulan komisyonlarda görev almış bir vatanseverdir.
Yaşadıklarını ve gördüklerini bu anı kitabında özet olarak aşağıdaki şekilde anlatmaktadır.
İstanbul'un işgalinden sonra, işgal
kuvvetleri ve azınlıklar Türk ahaliye çok kötü davranırlar.Azınlıklar Müttefik
askerlerinden güç alarak Türk vatandaşlarına çok kötü muamele etmeye başlarlar.
Sokaklarda fesler, kadın peçeleri yırtılıyor, insanlar hakaretlere maruz
kalıyordu. İngiliz genel karargahının komutanı Kolonel azınlıklara mensup bütün
mahkumları serbest bırakıyor, Türklerin hiç biri silah taşımamakla beraber
azınlıklara silah dağıtılıyordu. Halk ümitsizlik içindedir. Yöneticilerde
ülkenin geleceği ile ilgili fikir birliği oluşmamıştır. Osmanlı Meclisi
kapanmıştır. Kazım Karabekir Paşa, o zaman memleketimizde tek hatırı sayılır
Türk ordusunun başında bulunuyordu. Kendisi, aynı zamanda itilaf kuvvetlerinin
Şarki Anadolu’da bir Ermenistan kurulmasına karşı halkı silahlandırmaya
başlamıştı. Bu bölgede büyük kargaşa yaşanmaktadır. Birinci Dünya savaşında
Ruslar’la birlikte hareket edip Türk ordusunu arkadan vuran Ermenilerden
öldürülenlerin, Anasız ve babasız çocukları Türk yetimhanelerine götürülmüş,
Müslüman ve Türk olarak kaydedilmişlerdi. Şimdi Ermeniler ana, babalarını
öldürdükleri yahut göçe zorladıkları Türk çocuklarını Ermeni yetimhanelerine
Ermeni çocuğu diye kaydettiriyorlardı. Amerikalılar da Yakın Doğuya yardım
merkezi adı altında bir müessese kurarak yetimhanelerdeki çocukların hangisi
Türk, hangisi Ermeni ayırt edeceklerdi.Çoğunlukla Ermeni veya Türk çocuğu
olduğuna çoğu zaman karar verilemiyor, kayıtlarında büyük yanlışlıklar
yapılıyordu. Kurulan komisyonlar ayırım işini
yapamıyorlardı.
Bu arada İzmir işgal edilir. Bu işgal çok
büyük üzüntüye neden olur. Bunun üzerine İstanbul'da birçok toplantı
düzenlenir. Halide Edip bu toplantılara konuşmacı olarak katılır. Sultanahmet
mitinginde yaptığı konuşmadan bazı bölümler şöyledir.” Kardeşler, evlatlar,
size dünyanın verdiği hükmü dinleyiniz: Avrupalı itilaf devletlerinin tecavüz siyaseti bazen hıyanetle ve daima
haksız olarak Türkiye’ye çevrilmiştir. Eğer ayda ve yıldızlarda da Türk’le
Müslüman bulunduğunu söyleseler oralara
da istila orduları gönderirlerdi. Nihayet hilali parçalamak için ellerine bir
fırsat geçmiştir. Bu kararlarına karşı bizi tutacak hiçbir Garplı kudret yoktur.
Bu meselede bu insani olmayan karara katılmayanlar da ayni derecede belki daha
da mesuldurlar. Onların hepsi, insan haklarını ve millet haklarını müdafaa için
bir mahkeme kurmuşlar, fakat orada yenilenlerin parçalanması hükmünü
vermişlerdir.Türklere günahkar diyen bu kimselerin kendileri o kadar
günahkardırlar ki , Okyanusun suları onları temizleyemez. Hükümetler
düşmanımız, milletler dostumuz ve kalbimizdeki haklı isyan kuvvetimizdir. Bütün
milletlerin haklarını kazanacağı gün çok uzak değildir. O gün geldiği zaman,
bayraklarınızı alınız, bu maksat için canlarını veren kardeşlerinizi ziyaret
ediniz.”
Bu toplantılar, Millî Mücadele için zemin
hazırlar. İzmir'in işgalinden bir gün sonra 16 Mayıs'ta Mustafa Kemal Paşa,
doğudaki kargaşaya son vermek için,
hükûmet tarafından 9’ncu Ordu Müfettişi olarak görevlendirilir. Mustafa Kemal
Paşa gizliden gizliye, Ali Fuat Paşa, Kazım Karabekir Paşa, Rauf Bey ile
anlaşır. Miralay Refet Paşa ve Albay Arif Bey, Mustafa Kemal ile birlikte
hareket ederler. Amasya'da ilk tarihi toplantıyı yaparlar. Arkasından Erzurum
ve Sivas Kongreleri yapılır. Anadolu'da bir diriliş hareketi başlar. Millî
Hükûmetin kurulması çalışması hız kazanır.
Halide Edip ve onun gibi Anadolu hareketine
destek verenleri İngilizler tutuklamak için faaliyete geçerler. Yerlerini
bildirenlere para ödülü verileceğini bildirirler. İstanbul’dan Anadolu’ya
Kurtuluş ordusuna silah ve malzeme kaçıran teşkilatların yardımıyla bin bir güçlükle kaçarak Anadolu'ya geçerler.
Ankara'nın yolu tehlikelerle doludur. İstanbul'da işgal güçlerinden kaçan vatanseverler,
Anadolu'da hem azınlık çetelerinden, hem de padişah yanlılarından saklanmak
zorunda kalırlar.
Bu grup Ankara'ya ulaşır. Orada Mustafa
Kemal tarafından karşılanır.Ankara’da Ziraat Mektebi binası Karargah haline
getirilmiştir.Anılarında, işte bu yer, yeni hükümeti ve yeni Cumhuriyeti
yaratacak binaydı diye bahseder.
Millî Mücadele için bir çok hazırlık
yapılmasına rağmen ne dış dünyaya, ne de ülke içine sesleri duyurulamıyordu.
İlk iş olarak Yunus Nadi ile Halide Edip Anadolu Ajansını kurar. Böylece millî
hareketin anlamı duyurulmaya başlanır. Halide Edip Karargahta İngilizce
gazetelerin siyasete kaçan bölümlerini tercüme ederek,Mustafa Kemal Paşa’nın
katibi Hayati Bey in getirdiği telgraflar arasından Anadolu Ajansı veya
Hakimiyeti Milliye gazetesi için lazım gelen parçaları keserek, bundan başka
Mustafa Kemal Paşa’nın diğer muhaberatına ait yazıları hazırlar. Artık Ankara,
Millî Mücadelenin merkezidir. Bu arada TBMM açılır; Mustafa Kemal Paşa başkan
seçilir.
Yeni kabinede şu isimler bulunuyordu.Hariciye Vekili
Bekir Sami Bey,Dahiliye Vekili Cami Bey,
Milli Müdafaa Vekili Fevzi Paşa, Sıhhiye Vekili Dr.Adnan, Maarif vekili Dr.Rıza
Nur, Ziraat Vekili Yusuf Kemal Bey, Adliye Vekili Celalettin Arif Bey, Şeriye
Vekili Mustafa Fehmi Efendi, Maliye Vekili Hakkı Behiç Bey, Nafıa Vekili İsmail
Fazıl Paşa, Erkanı Harbiye Reisi Miralay İsmet Bey.
Anadolu'nun her yanında yeni oluşmuş,
şekil almamış düşünceler arasında mücadeleler devam ediyor, her yerde kardeş
kanı dökülüyordu.Düşmana karşı savaşmak için dağa çıkan topluluklar başı bozuk
hareket ediyorlardı. Kötü niyetli olanlar halkın elindeki malzemeyi ve
erzakları almaya teşebbüs ediyorlardı. Düzenli birlikler kurularak çıkan isyan
ve kargaşalar bastırılır. Anzavur isyanını bastıran Çerkez Ethem birlikleri
Ankara’dan gönderilen direktifleri dinlemeyerek kendi başına hareket etmeye
başladı. Durumun tehlikeli bir hal almaya başladığını gören Mustafa Kemal Paşa,
Yunanlılarla işbirliği yapan bu birliklerin tepelenmesine karar verdi. Albay
İsmet Bey’in komutasında toplanan bütün piyade birlikleriyle harekete geçilerek
asi kuvvetler dağıtılır. Çerkez Ethem’de kardeşleriyle birlikte Yunanlılara
sığınır. Batı Cephesinde birçok savaş yapılır. Birinci ve İkinci İnönü
Muharebelerinde başarı elde edilse de yeterli olmaz..
Bu savaşlar
esnasında Halide Edip cephelerde çeşitli görevlerde bulunur. Eskişehir’de hasta
bakıcılık yapar. Daha sonra üstün Yunan kuvvetleri büyük bir taarruz başlatır Türk ordusu
tehlikeli durumdan kurtulmak için 25 Temmuz 1921’de Sakarya’nın Doğusuna
çekilir. Büyük Millet meclisi durumu vatansever bir hisle telakki ediyor,
Mustafa Kemal Paşa nın Başkomutan olmasını istiyorlardı. Atatürk, 5 Ağustos
1921’de Başkomutan seçilir. Tüm yetki Mustafa Kemal'e verilir.
Düşman
Polatlı'ya kadar gelmiştir. Sakarya Irmağının kıyılarında ordumuz tertiplenir.
Halide Edip, burda cephede geçen olaylardan bir tanesini şöyle anlatır. “25
Ağustos’da savaş başladı.İlk günleri, Yunanlılar yer kazanıyordu. Ufak tepeleri
birer birer ele geçiriyorlardı.Bu tepeler askeri bakımdan çok önemli idiler.
Mustafa Kemal Paşa onların Çal tepesini işgal edinceye kadar korkulacak bir şey
olmadığını, fakat Haymana’ya girerlerse, bizimde kapana tutulacağımızı
söyledi.Yunan uçakları uçuşup duruyorlardı. Binbaşı Ali bizim yerimizi
keşfetmiş olmalarından endişe ediyordu. Bir hafta geçmeden Çal Tepesi düştü. Bu
aralık ,Mustafa Kemal Paşa, Refet ve İsmet Paşalar karargahta
toplanmışlardı.Korkunç bir sükut yaşanıyordu. Mustafa kemal Paşa çok
sinirlenmişti, geri çekilme emri için durumu netleştirmeye çalışıyordu. Gece
yarısından sonra saat tam ikiydi. Fevzi Paşa telefondadır, aralarında şu
şekilde bir konuşma geçer.Ne? Vaziyet lehimize mi dediniz? Ne? Yunanlılar
kuvvetinin sonuna mı geldi, geri mi çekilecekler?” Orada duranların gözleri
ışıldadı. Mustafa Kemal Paşa geldi.Yunanlıların daha ileri gitmeden önlerine
göndereceği kuvveti temin için plan yapmaya başladı.” Muharebeler sonunda
Yunanlılar daha fazla ilerleyemez ve Sakarya nehrinin batısına çekilerek
tertiplenirler.
Halide Edip Yunan esirlerden aldığı
bilgileri şöyle anlatır.” Bize her tepeye hücumda, arkasında Ankara var
diyorlardı.On altı gün geçti Ankara görünmedi.Türklerin eline geçersek bizi
öldüreceklerini söylüyorlardı. Durmadan da makineli tüfeklerle bizi ileri
sürüyorlardı.” Yunanlı işgal ettiği bölgelerde halkın namusuna ve canına
kastetmektedir. Türkler angarya olarak çalıştırılıyordu. Sakarya meydan
Muharebesinden sonra ,yine çeşitli cephe birliklerinde ve Ankara’da karargahta
görevlerde bulundu.
Geçen süre
içerisinde Türk ordusu taarruz için hazırlıklarını tamamlar. Nihayet 26 Ağustos
1922 Başkomutanlık meydan muharebesi başlar. Konya’ya görevli giden Halide Edip
27 sinde Afyon’a ulaşır. Karargaha vardığı anı şöyle anlatmaktadır. Mustafa
Kemal Paşa ve Fevzi Paşa bir harita üzerine eğilmişler bir şeyler
konuşuyorlardı. Mustafa Kemal Paşa’nın başında yüz güneş doğmuş gibi yüzü
aydınlanıyordu. Geçmiş günlerde neler çekmiş olduğunu düşünerek Mustafa Kemal
Paşa’nın neşesi insana ferahlık veriyordu. Dedim ki:” İzmir ‘i aldıktan sonra
artık biraz dinlenirsiniz Paşam. Çok yoruldunuz.” “ Dinlenmek mi?”
Yunanlılardan sonra birbirimizle kavga edeceğiz ,birbirimizi yiyeceğiz. “Niçin?
O kadar yapılacak iş var ki. “
Birçok
çatışmadan sonra uygun an yakalanır. Düşman çekilmeye zorlanır. Düşman
çekilirken Yunan mezalimi had safhaya ulaşmıştı. Kadınların ırzına geçiliyor,
evler yakılıyor, hayvanlar öldürülüyordu. Polatlı'da yapılan mezalimi incelemek
için bir şube kuruldu. Bu şubenin başına Halide Edip getirildi. Şubede Yakup
Kadri, Yusuf Akçora, bir teğmen ve bir de fotoğrafçı bulunmaktaydı.
Yunanlıların bu köylerdeki hareketi aklını kaçırmış insanların hareketiydi.
Görülen manzara korkunçtu. Kirletilen kadınlar, yakılan evler ve öldürülen
hayvanlar... Bu bir vahşetti.
Yunanlı
çekilirken ne Yunanlı, ne de Türkler ölülerini gömmeye fırsat bulamıyordu. Her
taraf yanmış insan cesetleri ile doluydu. Yunanlılar köy ve kasabaları ateşe
vererek İzmir'e gelirler. Fakat komutanları esir düşer. Türk ordusu da Yunan
ordusunun arkasından İzmir'e girer. Artık Yunan Anadolu'dan kovulmuştur.
Ankara da
bulunduğu süre içerisinde yine Kazım Karabekir Paşa ile tanışır, yetim
çocukları nasıl evlat edinerek onları okuttuğunu ve savaşın izlerini çocukların
hafızalarından silmek için uğraştığını ve çocukların sevincini
anlatır.Ankara’da zaferden sonra bile Atatürk’e karşı nasıl oyunlar oynandığını
fakat Atatürk’ün her şeyin farkında olduğunu anlatır.Kocası Dr..Adnan’a
İstanbul’da bulunan Yabancılara karşı Ankara hükümetinin mümessilliği teklif
edilir. Halide Onbaşı, İstanbul'a dönmenin zamanının geldiğine inanıyordu,
sevinçliydi. Bu vazifeyi yerine getirmek için İstanbul’a hareket ederler.
Yol boyunca
Anadolu'nun yıkılmışlığı evsiz, barksız, aç, perişan insanların ortalıkta
dolaşması Halide Hanımın yaşanan bu büyük trajediyi tekrar tekrar yaşamasına
neden olur.
Halide Edip
kitabın son bölümleri olan İstanbul’a gidiş ve yaşadıklarını şöyle
anlatır.İzmit Körfezi’ni ve zeytinliklerin mavi sulara vurmuş akislerini,
körfezi çevreleyen o güzelim yeşil tepeleri görünce, iki yıl önce buralardan
ayrılışımı hatırladım.İçimde sanki iki asırlık bir hasret ve ayrılık yer
etmişti. Bayraklar,çiçekler,alaylar, mızıka ve halk gelip geçti.Bu halkın kendi
günü, kendi zaferiydi.Bunu mukaddes bir şey olarak kabul ettik ,onlarla beraber
Babıali’ye kadar yürüdük. Babıali’de çay içtik ve onu takip eden sahne benim
adeta bir sinema şeridi gibiydi. Nihayet, evimiz, Mahmure abla’nın evi, iki yıl
önceki ev. O da bambaşkaydı. Duvarlar badanalı, ortalık çiçeklerle dolu,ışıklar
yanıyor. Oradaki son sahneyi tahayyül etmek için derin derin düşünmek lazımdı.
Mahmure ablanın boynuna kollarımı doladım. Çocukluk günlerinde olduğu gibi
birbirimize sarıldık.
Halide Edip
Adıvar, ‘’‘Türkün Ateşle İmtihanı’’ adlı anı kitabını şu sözleriyle
bitirmektedir.’’Mensup olduğum millet istiklalini, tarihin en asil ve zor bir
ateş imtihanından sonra kazanmıştı.Fakat diğer bir ideale de kavuşması gerekti.
Böyle bir ideale kavuşmak için, İnsanlar tarihte sehpalarda, zincirler içinde
ölüp giderler, sürgünlerde ömürlerini geçirirler. Onların imtihanını yalnız
çekenler bilir. Onların savaşını hiçbir zaman alkış takip etmez. Alelade
mütevazı askerler gibi gelip geçerler. Bu, tek başına kazanmak için mücadele
edilen gaye hürriyet imtihanıdır.İstiklal Savaşı’nın imtihanında en başta
telakki edilen ve sembol olan Mustafa
Kemal Paşa vardı. İşte bundan dolayı onun devrinde eziyet çekmişlerin bile ,
kalplerinde daima bir yeri vardır. O, sonu gelmeyen hürriyet alanındaki
çabalamaların bir sembolüdür. Türk milleti de diğer hür dünya milletleri gibi
hür olacaktır.