Don Kişot, Miguel De Cervantes Saavedra.
İnsanların, olayları oldukları
gibi değil kendi istedikleri gibi kabul etmesi
İspanyanın Mancha ilinin bir köyünde fazla zengin olmayan, elli yaşlarında, yapısı sağlam, vücudu ince, yüzü zayıf Kişot adında soylu bir bey yaşar. Bu soylu bey sabahları erken kalkar, avdan çok hoşlanır ve boş kaldığı zamanlarda şövalye romanları okumaya bayılır. Bu işi öyle tutku ile yapar ki, öteki işlerinin çoğunu unutur. Gün geçtikçe; soylu bey kendini okumaya iyice kaptırır ve o kadar ileri gider ki, verimli topraklarının bir kısmını satıp şövalye romanları alarak, gece gündüz hiç durmadan okumaya başlar. Zihni kavgalarla, meydan okumalarla, aşklarla ve tutkularla dolar. Sonunda devletin iyiliği ve kendi kişisel ünü için zırhını giyer; bütün haksızlıkları gidermek ve ölümsüz bir ün kazanmak maksadıyla; dünyayı dolaşıp gezginci şövalye olmaktan başka bir şey yapamayacağına inanır.
Şövalyelik için ilk işi dedesinden kalma zırhı temizlemek olur; diğer eksikleri ise kartonla tamamlar. Sonra ahıra gidip atını gözden geçirir; ona bir ad bulabilmek için tam dört gün düşündükten sonra “Rosscinante” adını verir. Atına isim bulduktan sonra sıra kendisine gelmiştir. Kendisine isim bulabilmek için ise sekiz gün düşünür; sonunda “Don Kişot” adını bulur. Kişiliğini tamamladıktan sonra sıra aşık olacak bir kadın aramaya gelir. Kendisine, habersiz olarak aşık olduğu genç ve güzel bir köylü kızı olan “Aldonzo Laranzo”yu seçer ve ona “Dulcinea de Tosobo” adını verir.
Don Kişot, kafasındaki tatlı fikirleri gerçekleştirmek için gecenin ikisinde yatağından kalkar, zırhını giyinir, silahını kuşanır ve daha sonra ahıra gidip atını eğerler. Şatosundan süratle uzaklaşır ve yol kenarındaki bir hana girer. Don Kişot orada hancının önüne diz çöker ve “Sayın Dere Beyi Vali” diyerek kendisini şövalye ilan edip zırhını ona giydirmesi için yalvarır. Hancı şövalye olabilmesi için onu hanın arkasına götürür ve burada sabaha kadar nöbet tutmasını söyler. Sabah olduğunda hancı elindeki hesap defterini açarak “orenus orenus” der; ve kılıcı asilzadenin beline kuşatır. Hancı, “lütfen ayağa kalkınız şövalye” der ve tören biter.
Don Kişot handan uzaklaşırken şövalye olması nedeniyle, sevinçten uçmaktadır. Bundan sonra, kendisine bir seyis lazım olduğunu düşünür ve “Panza” adındaki küçük bir çiftlikte oturan bir delikanlı aklına gelir. Bu maksatla ormanda ilerlerken, Don Kişot karşıdan atlarının üzerinde bezirganların geldiğini görür ve onlara sövüp saymaya başlar. Bunun üzerine bezirganlardan iyice bir dayak yer ve ayağa kalkamaz hale gelir. Don Kişot’un komşusu Aldonzo onu yolda bulur ve evine götürür. Yeğenleri onun bu halini merak edince; onlara “devlerle savaştığını ve onları kaçırdığını” anlatır. Ertesi sabah Don Kişot’un derin uyuduğu sırada arkadaşları olan papaz ile berber şatoya gelirler. Hizmetçiden kitap odasının anahtarını alarak kitapları yakarlar. Kitap odasının duvarını da ördürerek kapatırlar. Donkişot’un uyandıktan sonra ilk işi kitap odasına yönelmek olur; fakat odasının kapısını yerinde görmeyince çok şaşırır. Hizmetçisi ve yeğenini çağırıp kitap odasının nerede olduğunu sorar. Yeğeni tüm kitapları şeytanın götürdüğünü ve giderken de kapıyı bu hale getirdiğini söyler; bu söylenenleri hizmetçisi de destekler.
Don Kişot iyileştikten sonra sık sık Sonca Panza’nın evine gider ve ona şövalyelik mesleğinin şan ve şerefinden bahsederek kandırmaya çalışır. Nihayet; ona savaş sırasında kazandığı topraklardan bir kısmını vereceğini söyler ve onu ikna eder. İyice iyileştikten sonra da Sonca Panza’nın yanına gider ve ayrılacakları günü ve saati belirlerler. İki dost kararlaştırdıkları gün ve saatte yola çıkarlar; dağlar tepeler aşarlar ve ilerde bir yel değirmeni görürler. Don Kişot “işte devler, nasıl da hain ve acımasızca kılıçlarını çekmiş bakıyorlar” der; Sonca “aman efendimiz karşımızda gördüğünüz devler değil sadece yel değirmeni” dese de; Don Kişot “sus ben devler dediysem devlerdir” der ve yel değirmenlerine saldırır. Yel değirmeni, Don Kişot’u çevirir ve yere çarpar; ikinci hamlede de aynısı olur. Sonca koşarak efendisinin yanına gelir; sonra değirmenciye değirmenleri durdurtur. Efendisini yara bere içerisinde ayağa kaldırır, birkaç gün sonra Don Kişot iyileşir ve tekrar yola koyulurlar. Yorulup mola verdiklerinde; oradan geçen serseri grubu zavallı Sanco’nun zayıf eşeği ile Don Kişot’un asil atı ile uğraşmaya başlarlar. Don Kişot yine tehditler ve meydan okumalarla haydutların üzerine yürür; bu sefer de haydutlardan dayak yerler. Bu halde bir hana giderler. Hanın sahibi, hancının karısı, üç ayak boyunda minicik Avustralyalı bir hizmetçi ve hancının kızı Don Kişot’u bir muşamba içine sararlar ve yaralarını tedavi ederler.
Bir müddet handa kalırlar. Hancının masraflarını nasıl karşılayacakları sorusun üzerine; Don Kişot “bir şövalye asla kaldığı bir handa para ödemez” der ve handan çıkar. Hancı bunun üzerine Sonca’yı sıkıştırarak ondan para ister. Kargaşayı duyan hanın yakınındaki çalışanlar hancının yanına gelir ve yere bir battaniye sererek Sanco’yu içine koyar daha sonra da havaya atarlar. Sanco’nun feryatlarını duyan Don Kişot uzaklaştığı şatoya geri döner ve dostu Sanco Panza’yı onların elinden alarak çıkar giderler.
Ertesi gün kahramanlarımız yeni bir maceraya atılırlar. Sanco Panza ve Don Kişot yürürken karşıdan atlılar ve boyunları zincirli kişilerin geldiklerini görürler. Don Kişot mahkumlara yönelerek suçlarını sorar; birincisinin suçu aşık olmaktır, ikincisinin suçu şarkı söylemektir, üçüncüsünün suçu para kesesi çalmaktır, dördüncüsünün suçu borcunu ödememektir, beşincisinin suçu ise diğerlerinin suçunun toplamından daha fazladır. Don Kişot tüm mahkumların serbest bırakılmasını ister; muhafızlardan biri bunun kralın emri olduğunu ve yapamayacaklarını söyler. Don Kişot muhafızın üzerine atlar ve savaş başlar. Tüm mahkumlar zincirlerini kırarak muhafızlara saldırırlar. Don Kişot kavganın ardından, mahkumlardan, onlar için yaptıklarını gidip Dulcine’ye anlatmalarını ister. Bu konuda fazla ısrar etmesi üzerine, mahkumlar dayanamayıp Don Kişot ve Sonca’yı taşlar ve oradan kaçarlar.
Sonca Panza burada fazla durmak istemez; muhafızların Santa Hermondad polisi ile beraber geri geleceklerine şüphe yoktur. Bu nedenle; efendisine, bir an evvel buradan gitmelerini rica eder. Uzunca dil dökmeden sonra Don Kişot’u buradan gitmeye razı eder ve yola çıkarlar. Yolda giderken; Don Kişot’un aklına, sevgilisi için bir dağda bir çok delik açan “Amadis De Gavlez” gelir ve Dulcine’ye olan aşkını bu şekilde kanıtlayacağına inanır. Bunun üzerine; Sierra Morena ormanına çekilir ve çile çıkarmaya başlar. Dulcine De Tosobo’ya bir mektup yazarak, Sonca’nın bu mektubu ona götürmesini ve onun için yaptıklarını bir bir anlatmasını ister.
Sonca efendisinin atı ile kısa sürede şehre gider; şehirde berber ve papaz ile karşılaşır. Berber ve papaz ona Don Kişot’un nerede olduğunu sorarlar; Sonca “bunu söylemem hayatıma mal olur” der. Papazın kızması ve ısrarı üzerine; “efendi Sierra Morena dağında çile çekiyor” der. Panza ile berber Don Kişot’un yazdığı mektubu tekrar tekrar okurlar ve uzun uzun düşündükten sonra bir çözüm yolu bulurlar. Bir kız bularak Don Kişot’u bu davranışlarından vazgeçirmeye karar verirler. Papaz akrabası olan bir kızı bulur; berber de kılık değiştirir ve yola çıkarlar. Ormana geldiklerinde Sonca önden giderek Don Kişot’a geldiklerini haber verir. Daha sonra kız (Prenses Micamica), Don Kişot’un yanına gelerek ondan yüzünü güldürüp üzüntüsünü gidermek için yardım ister; bunun için bir devi öldürmesi gerektiğini söyler. Ertesi gün papaz, berber, prenses, Sonca ve Don Kişot yola çıkarlar. Akşama doğru bir hana gelirler.
Don Kişot’u eve götürmek isteyen papaz ve berber oturup bir plan yaparlar. Plan gereği bir at arabası kiralayıp üzerine de kafes yaparlar. Hayalet kılığına girerek Don Kişot’un odasına girerler ve onu yatağa bağlarlar. Don Kişot uyanınca ona şan ve şöhretinin artması için yardım ettiklerini söylerler. Daha sonra Don Kişot’u kafese koyar ve köyüne getirirler. Papaz ve berber, tekrar gitmemesi için önlem alarak şatoyu göz hapsinde tutarlar.
Bir sabah yine Sanco efendisinin ziyaretine gittiğinde onu odanın içinde gezinirken bulur. Don Kişot iyice dinlenmiş ve kendine gelmiştir. Sanco ona ne zaman yola çıkacaklarına sorar. “Dostlarım papaz ve berber şatoyu göz hapsinde tutuyorlar bu biraz zor olacak” der. Sanco: “Ben sizin eşyalarınızı parça parça dışarıya çıkarır ve bayırın altındaki koruluğa koyarım” der. Bu planı Don Kişot da beğenmiştir. Birkaç güne kadar Don Kişot tüm eşyalarını dışarıya çıkarttırır. Don Kişot yeğenine atını gezdirmesi için Sanco’ya vermesini ister. Sanco atı da alarak koruluğa götürür. O gece Don Kişot herkes uyuduktan sonra şatodan ayrılır. Sanco ile birlikte Tosobo köyünün yolunu tutarlar.
Don Kişot’un tekrar şatodan ayrıldığını öğrenen papaz ile berber onu tekrar getirebilmek için yeni bir plan yaparlar. Berber şövalye kılığına papaz ise seyis kılığına girerek onun bulunduğu ormana giderler. Karşılaştıklarında; Don Kişot şövalye kılığındaki berberin Dulcine için söylediği sözlere tahammül edemez ve savaşmaya başlarlar. Bir mızrak darbesiyle yere düşürdüğü şövalyenin kaskını açıp yüzüne baktığında dehşete düşer; bu kişi dostu berberdir. Ancak; Don Kişot, bunun büyücü Fleston’un bir oyunu olduğunu düşünür ve onu öldürmez. Ona “ölene kadar Dulcine De Tosobo’nun esiri olduğunu ve her gittiği yerde onun kahramanlıklarından bahsederse canını bağışlayacağını” söyler. Ardından Don Kişot ile seyisi Sanco hiç vakit kaybetmeden yeni maceralara atılmak için Saragoza’nın yolunu tutarlar.
İlerlerken karşılarına bir araba çıkar. Don Kişot arabanın önüne çıkarak “dur” emrini verir. Don Kişot arabanın sahibine sorular yöneltir; adam arabanın içinde iki kafes olduğunu ve kafesin içinde de iki aslan olduğunu söyler. Don Kişot ona emir vererek kafesin kapılarını açtırır. Aslan karşısında elinde kılıcı ve keskin bakışlarıyla durmaktadır. Aslan sağa sola baktıktan sonra kafesin dibine döner. Don Kişot aslanın ondan korktuğu için savaşmadığını düşünür ve sevinir. Don Kişot, bundan sonra unvanını “Aslanlar Şövalyesi” olarak değiştirir.
Don Kişot ve Sanco tekrar yola çıkarlar. İki gün sonra karşıdan dört kişinin geldiğini görürler. Bunların ikisi bayağı köylü ikisi ise öğrencidir. Don Kişot onlara yaklaşır ve nereye gittiklerini sorar. Öğrenciler bir düğüne gittiklerini söylerler. Düğün, yörenin en zengin çiftçisine aittir. Kızın adı Quteria, adamın ki ise Camacho’dur. Biraz ayak üstü sohbet ettikten sonra köyün yolunu tutarlar. Hava kararmıştır; fakat düğün yeri meşalerle gündüz gibi aydınlatılmıştır. Don Kişot ve Sanco biraz ileri gidip geceyi büyük bir tarlada geçirirler. Sabah olduğunda düğün yerine gelirler. Herkes şaşkın bir halde onlara bakmakta ve gelenlerin kim olduğunu birbirlerine sormaktadır. Quiteria ve Gamacho gelirken öğrencilerin Don Kişot’a bahsettiği Quiteria’ya deliler gibi aşık olan Basilio, konvoyun önüne geçer ve düğün alanını büyük bir sessizlik kaplar. Basilio bir hancer cıkararak göğsüne saplar ve yere yığılır. Bir ara Basilio gözlerini aralar ve konuşur. Don Kişot onun daha fazla ızdırap çekmeyip ölmesi için Olisio’yla manevi olarak evlendirilmesini önerir. Papaz da bu öneriyi kabul ederek onları evlendirir ve birden bire Basilio ayağa kalkar. Herkes şaşırmıştır. Bu oyulmuş bir tavuk göğsünden başka bir şey değildir. Bu bir savaş hilesidir; Gamacho’nun adamlarının üzerlerine yürümesi ile Don Kişot onlara tehditler savurur. Gamacho ve adamları korkup geri çekilirler. Basililo ise Don Kişot ve Sanco’yu evine davet eder. Don Kişot ve seyisi, Basilio’nun evinde birkaç gün misafir kaldıktan sonra bir sabah izin alarak yola koyulurlar.
Kahramanlarımız yollarına devam ederler. Bundan sonra da başlarından bir çok macera geçer. Daha sonra Don Kişot yemyeşil bir ovada ava çıkmış güzel bir kadına rastlar. Bu kadının Düşeş olduğunu sonradan öğrenirler. Düşeş ile eşi Dük, maceracılarımızı şatolarına kabul ederler. Dük bir ada sahibidir ve adası için bir vali aramaktadır. Don Kişot da silahşörüne bir ada valiliği vaat ettiğinden Sanco’yu o adaya vali ilan ederler. Fakat Sanco valilik işini en fazla bir hafta sürdürebilir; tabii bu sırada Düşeş ile Dük kahramanlarımıza bir çok oyunlar oynarlar.
Günlerden bir gün Don Kişot ile silahşörü tekrar maceralarına atılmak için yola çıkarlar. Yine her zaman olduğu gibi gidecekleri yolun yönünü Rossinante’ye bırakırlar. İki gün boyunca hiçbir macera yaşamazlar fakat üçüncü gün bir kasabaya gelirler. Kasaba San Jan karnavalini kutlamaktadır. Herkes garip kıyafetler giydiğinden kimse Don Kişot ile Sanco’ yu yadırgamaz. Hemen kahramanlarımızı aralarına alırlar ve dans ederler. Tam o sırada atına binmiş bir şövalye eğlenceyi bölerek Don Kişot’a yine kendi sevgilisinin Dulcine’den güzel olduğunu itiraf etmek için onu savaşa zorlar. Fakat Don Kişot’un bilmediği şey, bu şövalyenin yine Karrasko (berber) olduğudur. Karrasko, eğer yenecek olursa, kahramanımız evine çekilip bir süreliğine silah almayacak ve şövalyelikten vazgeçecektir. Don Kişot kabul eder ve savaşı kaybeder. Don Kişot, şövalyelik kanunlarına tamamıyla uyar ve hemen köyüne döner.
Ondan sonra Don Kişot’un sağlığı kötüye gider. Yaptığı deliliklerden pişmanlık duyar. Gün geçtikçe daha fenalaşır. Sonunda hayata gözlerini yumar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder