Osmanlı Hareminde Üç Haseki Sultan, Yılmaz Öztuna

16’ıncı ve 17’inci Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğunun kaderini etkileyen üç devşirme Sultan (Safiye,Kösem,Tarhan Sultanlar)’ın hayat hikayesi
Birinci Bölüm: Safiye Sultan
     Safiye Sultan, Venedikli soylu bir ailenin kızıdır. Bir korsan tarafından kaçırılarak Osmanlı Sarayına götürüldü. Yaşı büyük olmasına rağmen güzelliğinden dolayı saraya kabul edildi. Kıvrak zekası, hırsı, cesareti ve güzelliği ile Şehzade Murad’a  eş olmayı başarabildi. Kısa bir süre sonra da Şehzade Mehmet’e hamile kalarak saraydaki itibarını yükselti.
    Kanuni Sultan Süleyman’ın Zigetvar Seferinde vefatı üzerine İkinci Selim Padişah, Murad Han da Veliaht, Safiye Sultan da veliaht eşi olmuştu. Safiye Sultan Cihan’ın yarısına sahip bir İmparatorluğa hükmedecek Veliaht Murat’ın zevcesi olmanın ne anlama geldiğini çok iyi biliyordu. Artık Osmanlı tarihi okuyor, özellikle kendisine örnek olacak Hurrem Sultan’ın hayatını inceliyordu.
15 Aralık 1574 yılında İkinci Sultan Selim’in ani bir şekilde vefat etmesi ile birlikte Şehzade Murat beklenmedik bir şekilde tahtın sahibi oldu. Safiye de böylece Safiye Sultan unvanını almış oldu. Safiye Sultan’ın İstanbul’a Saraya gelmesi ile kayınvalide-gelin çekişmesi başladı. Sultan Üçüncü Murad’ın annesi Nur-Banu Sultan, Safiye Sultan’ı hiç sevmemişti. Zira oğlunun bu Venedikli Kadına bu derece bağlı olmasından rahatsız oluyordu. Oğlunun Safiye Sultan’a olan ilgisini azaltmak için oğluna sürekli farklı cariyeler sunuyordu. Nur-Banu kızlarının da Safiye Sultan’a karşı cephe almalarını başarabilmişti.  Ancak Sultan Murat’ın eşine olan aşırı bağlılığından dolayı çok etkili olamıyordu. Safiye Sultan saraydaki diğer kadınlar ile mücadele ederken rüşvetin birçok kapıyı açabildiğini öğrendi ve bundan sonrada bunu çok etkili bir şekilde kullanmaya başladı.
Sokulu Mehmet Paşa’nın bir Boşnak Dervişi tarafından öldürülmesinden sonra, Dul kalan Sokullu’nun eşi İsmihan Sultan’ın nüfuzunu kaybetmesi ile Safiye Sultan bir rakibinden kurtulmuş oldu. Sokulunun ölümünden sonra Osmanlı devlet düzeninde bozulmalar daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmaya başladı. Artık padişahlar ordularla birlikte sefere çıkmaz olmuşlar ve sarayın rehavetine kendilerini kaptırmaya başlamışlardı.  Rüşvet devletin her kademesinde sıradan bir durum halini almıştı.
Sultan Üçüncü Murat’ın 15 Ocak 1559 tarihinde, 48 yaşında vefat etmesi ile, Safiye Sultan 45 yaşında dul kalmıştı. Venedik’ten Saray’a gelmesi üzerinden 30 yıl geçmişti. Artık valide sultan ve imparatoriçe yani, yeryüzünün birinci kadını idi. Bundan sonra tek amacı kocası gibi, yeni padişah Sultan Üçüncü Mehmet’i de yönetmekti. Bu amacında da başarılı olmuştu. Bununla birlikte aldığı rüşvetlerle de şahsi servetini oldukça artırmıştı. Bu servetinin tamamını kendi için ayırmıyor bir kısmını nüfuzunu artırmak için dağıtıyordu.
İktidar hırsının etkisinden kurtulamayan Safiye Sultan çevirdiği entrikalar ile Sultan Mehmet’i evladı Şehzade Mahmud’un katili yapmıştı. Evladının katlinden dolayı vicdan azabına dayanamayan Sultan Mehmet 21 Aralık 1603 günü, henüz 38 yaşında iken öldü. Oğlunun bu şekilde ani ölümü sonucunda Safiye Sultan’ın saraydaki durumu çok nazik bir duruma geldi.
Babasının ani ölümü üzerine Şehzade Birinci Ahmet henüz 14 yaşında padişah olmuştu. Genç Padişah kardeşinin katledilmesinin etkisinden henüz kurtulamamıştı. Bu olaydan dolayı da Babaannesi Safiye Sultan’ı sorumlu tutuyordu. Babaannesinin çevirdiği birçok entrikaya bizzat şahit olmuştu. Kadınların devlet işlerine karışmasından nefret eden Sultan Birinci Ahmet tahta oturmasından 19 gün sonra babaannesinin Topkapı Sarayı’ndan çıkartılarak Beyazıd’daki eski saraya taşınmasını emretti.
Safiye Sultan bütün hayatının en büyük darbesini yedi. 30 yıllık görkemli saray yaşantısından, sonra Topkapı Sarayı’nı terk ederek Eski Saray’ın karanlık bir dairesine yerleşti. Ancak sarayın şatafatlı hayatına alışan Safiye Sultan yeni mütevazı hayatına sadece iki yıl dayanabildi. 10 Kasım 1605 günü vefat eden Venedikli Safiye Sultan çok sevdiği ve sevildiği Üçüncü Murat’ın yanına defnedildi.

İkinci Bölüm: Kösem Sultan
     Üçüncü Mehmet’in ani ölümünden sonra, sancak beyi olarak Manisa’ya gitmeye hazırlanan Şehzade Ahmet birden bire Padişah olmuş ve Padişah olması ile birlikte evlenmesi gerekmişti. Kendisine onun gibi 14 yaşında olan Mâhpeyker isimli kız uygun görüldü. Mâhpeyker Bosnalı bir bey tarafından saraya sunulmuştu. Milliyeti çok bilinmemekteydi. Güzelliği, keskin zekâsı ve öğrenme kabiliyetinden Padişahlar için ayrılan cariyeler sınıfına alınmıştı.
Safiye Sultan’ın Hürrem Sultan’ı örnek aldığı gibi Mâhpeyker de kendisine Safiye Sultan’ı örnek almıştı. O da bir şehzade doğurarak Padişah’ın gözdesi olmak hırsı ile yanıp tutuşuyordu. Mâhpeyker hemen hamile kalmayı başarabilmişti; ancak bir rakibi vardı. Nitekim Mâhfiruze Haseki ondan önce Şehzade Osman’ı doğurmuştu. Ancak Mâhpeyker’in ilk iki çocuğu kız olmasına rağmen ümidini kaybetmemişti. . Çünkü Padişah’ın kendisini çok sevdiğini biliyordu. Mâhpeyker İki kız çocuğunun ardından Şehzade Murad ve Şehzade İbrahim’i doğurmaya muvaffak oldu. Sultan Birinci Ahmed, çok sevdiği eşini “Kösem” diyerek çağırıyordu. Öyle ki daha sonra adı Kösem Sultan olarak kaldı.
Sultan Birinci Ahmet henüz 28 yaşında 21 Kasım 1617 yılında vefat etti. Hayatı boyunca hiçbir sefere katılmamasına rağmen, halka ve askere karşı yakın ve samimi davranışlarından dolayı herkes tarafından sevilmişti.
Sultan Birinci Ahmet’in erken gelen ölümü Kösem Sultanı derinden sarstı. Nitekim oğlunun Padişah olmasının önünde iki şehzade engeli vardı. Bunları bertaraf etmesi gerekiyordu. Bunun içinde Mâhfiruze Sultan’ın oğlu Şehzade Osman’ın tahta çıkmasını engellemek için Sultan Ahmet’in kardeşi Şehzade Mustafa’nın tahta çıkmasını destekledi. Çünkü akıl hastası olan Mustafa’nın bir gün mutlaka tahttan indirileceğine inanıyordu. Bu süre zarfında da oğlunun tahta çıkmasına engel olabilecek iki şehzadeyi bertaraf etmeyi planlıyordu.
Kösem Sultan, rüşvet dağıttığı devlet adamlarının da desteği ile Şehzade Mustafa’yı tahta çıkarmayı başarabildiyse de kısa bir süre sonra akıl hastalığı anlaşıldığından tahttan indirildi. Bunun üzerine tahtın haklı sahibi Sultan Osman tahta çıktı. Genç Osman lakabıyla tahta çıkan Padişah devletin bekasını sağlamak için kardeşi Şehzade Mehmet’i idam ettirdi. Böylece Kösem Sultan’ın oğlunun taht yolundaki engellerinden birini ortadan kaldırarak, bu yolda tek engel olarak kaldı.
Kösem Sultan Genç Osman’ın padişah olarak devam etmesinden rahatsızdı. Nitekim İkinci Osman tahtta kaldıkça, konumunu güçlendirebilirdi. Ancak Genç Osman da çok rahat durmuyordu. Çıktığı Polonya Seferi’nde ordunun eksiklerini fark etti. Bu sefer esnasında gördüğü eksikliklerle ilgili çok sert tedbirler aldı. En üst düzey komutanları bile çok ağır şekilde azarlamaktan geri kalmadı. Orduda ve devlet idaresinde çok ciddi ıslahatların yapılması gerektiğini fark etti ve bunu etrafındakilerden gizlemedi. Padişahın bu niyetini anlayan kapıkulu askerleri başlattıkları bir ihtilal ile İkinci Osman’ı katlettiler. Başlangıçta tahta Şehzade Murad’ın geçmesi planlanırken ihtilalciler dört yıl aradan sonra tekrar Sultan Mustafa’yı tahta geçirdiler.  Sultan Mustafa bu sefer tahtı daha uzun süre (Bir yıl dört ay)  koruyabildi. Aklı dengesi yerinde olmayan Sultan Mustafa’nın daha fazla devam edememesi üzerine Kösem Sultan’ın oğlu Sultan Murat, padişah oldu.
Dördüncü Murat, daha çocuk yaşta tahta çıktı. Bunu fırsat bilen Kösem Sultan devlet işlerini bizzat yönetmeye başlamıştı. Devlet adamlarını, hatta sadrazamları dahi kendisi atıyordu. Ülkede başsızlıktan dolayı huzursuzluk baş göstermişti. Genç Osman’ın katledilmesinden halk rahatsızdı ve ülkenin birçok yerinde isyanlar görülmeye başlamıştı. Değişik yerlerde yeniçeriler zaman zaman öldürülüyordu. Sultan Murat yaşı ilerledikçe devlet işlerini bizzat yönetmeye başlamıştı. Ayrıca kardeşi İkinci Osman’ın katledilmesini de halen içine sindirememişti. Zaman içinde, değişik ihtilâlcileri farklı sebeplerle birer birer ortadan kaldırdı. Dördüncü Murat, aldığı sert ve etkili tedbirlerle tekrar devlet düzenini sağlamayı başarabildi. Ordu ve devlet yönetimi ile ilgili birçok ıslahatlarda bulundu.
Sultan Murat’ın otoriter kişiliği ve sert mizacı annesi Kösem Sultan’ın eskisi gibi devlet işlerine karışmasına müsaade etmiyordu. Sultan Murat devlet otoritesini ve bekasını koruma konusunda öylesine kararlıydı ki bunu sağlamak için gerekli tedbirleri almaktan çekinmiyordu. Öyle ki kendisi yerine tahta çıkarılmasından korktuğu üç kardeşini (Şehzade Beyazid, Şehzade Süleyman ve Şehzade Kasım )  öldürtmekte tereddüt etmedi. Şehzade İbrahim’i öldürmeyi düşündü ancak, oğlu Kasım’ın öldürülmesine engel olamayan Kösem Sultan bu sefer İbrahim’in hayatını kurtarmayı başardı.
Bağdat Seferi dönüşünde yakalandığı hastalıktan kurtulamayan Bağdat Fatihi Sultan Murat henüz 28 yaşında iken vefat etti. Yerine tahtın tek varisi Şehzade İbrahim Padişah oldu. Sultan İbrahim o güne kadar hep kardeşi tarafından öldürülmek üzere hep cellâtların kapısını çalmasını beklemişti. Hatta kardeşinin ölüm haberine inanmamış, bunun kendisini öldürmek üzere planlanmış bir tuzak olduğunu sanmıştı. Bundan dolayı psikolojisi bozulmuştu, ancak akıl hastası değildi.
Kösem Sultan Dördüncü Murat’ın ölümüne kısmen sevinmişti. Çünkü onun döneminde eskiden olduğu gibi devlet işlerine karışamıyordu. Sultan İbrahim’in ağabeyine nazaran daha hoşgörülü, tecrübesiz ve psikolojisinin kısmen bozuk olması Kösem Sultan’a tekrar eski günlerdeki gibi devlet işlerine karışma fırsatı verecekti.

Üçüncü Bölüm: Tarhan Sultan
Sultan İbrahim tahta çıktığında kendisinden sonra padişah olacak bir varisi yoktu. Eğer ona bir şey olsaydı Osmanlı Hanedanın sonu gelebilirdi. Bunun farkında olan Kösem Sultan, oğluna sürekli yeni cariyeler sunuyordu. Ancak o yaşına kadar sürekli celladı bekleyen Sultan İbrahim’in psikolojisi bozulmuş ve kendisinde sürekli bir baş ağrısı hasıl olmuştu. Bu durum onun kadınlar konusunda başarısız olmasına sebep oluyordu. Yapılan değişik tedaviler sonucunda bu rahatsızlığından kurtuldu.
Hatice Tahran isimli cariye, Sultan İbrahim’in teveccühünü kazanmayı başarabilmişti.13 yaşını henüz geçmiş bu kız Ukrayna’dan saraya getirilmişti. Çok zeki bir kız olan Tarhan sarayda mükemmel bir tahsil ve eğitim aldı. Çok iyi kalpli ve terbiyeli olan Tarhan Sultan henüz 14 yaşında veliaht annesi olmuştu. 1642 Ocak ayında Şehzade Mehmet dünyaya gelmişti.
Devlet idaresinde bozulmalar yine baş göstermişti. Sürekli vezir-i azam değişiklikleri yaşanıyordu. Bazı makamlar rüşvetle alınır, satılır olmuştu. Vezir-i Azam Kara Mustafa Paşa’nın idamından sonra da değerli bir devlet adamı bulunamamıştı.
Devlet işlerini öğrenen ve rahatsızlıklarından kısmen kurtulan Sultan İbrahim, Sultan Murat kadar olmasa da kısmen istibdat yönetimini uygulamaya başlamıştı. Bu durumdan şüphesiz rahatsız olanların başında Kösem Sultan geliyordu. Çünkü Sultan İbrahim onun devlet işlerine karışmasına izin vermiyordu. 
Sultan İbrahim, Kösem Sultan’ın devlet düzenine ve sarayın işleyişine karışmasından rahatsız oluyor ve buna izin vermiyordu. Hatta annesine sarayı terk etmesinin iyi olacağı iddiasında bile bulundu. Bunun üzerine Kösem Sultan Sûr dışında Topkapı Semti haricindeki yazlığına çekilmek zorunda kaldı. Ancak burada da rahat durmadı ve oğlunu tahttan indirmek için komplolar planlamaya başladı. Bunda da başarılı oldu. Rüşvet ile kendi safına çektiği Ocak ağaları ile oğlunu tahttan indirmeyi başarabildi. Oğlu Sultan İbrahim yaptığı uygulamalar ile kendi sonunu hazırlamıştı. Saltanatı esnasında birçok devlet adamının katline karar vermiş, bir kısmını da değişik yerlere sürgüne göndermişti. Nitekim Kösem Sultan’ın etrafında toplanan ihtilalcı Ocak Ağaları önce Sultan İbrahim’i tahttan indirmiş, daha sonrada idam etmişti. Halk ve devletin ileri gelenleri bir padişahın bu şekilde katledilmesinden rahatsız olmuş birçok yerde isyanlar ve gösteriler yapılmıştı.
Sultan Dördüncü Mehmet henüz yedi yaşında tahta çıkmıştı. Onun çocuk olması Kösem Sultan’a eskiden olduğu gibi padişah naibesi olarak devleti yönetme fırsatını sunuyordu. Kösem Sultan eski günlerde olduğu gibi devletin en üst düzey devlet adamlarını yönetiyordu. Bu arada rüşvet ile elde ettiği serveti de yine kendi çıkarları doğrultusunda destekçilerine dağıtmaktan da çekinmiyordu.
Bu arada Girit Muhasarası devam ediyordu. Bütün çabalarına rağmen Girit alınamıyordu. Girit o yıllarda Venedik’in hâkimiyeti altında idi. Adaya destek sadece Venedik’ten değil tüm Avrupa’dan yağıyordu. Ancak kendi iç mücadelelerinden kurtulamayan İmparatorluk Girit’i unutmuştu.
Kösem Sultan’ın babaanne olarak naibeliği uygun değildi. Çünkü bu ancak Padişah’ın annesinin hakkıydı. Bunun farkında olan Tarhan Sultan harekete geçmeye başlamıştı. Onda Kösem Sultan’daki gibi iktidar hırsı yoktu sadece Kösem Sultan’ın haksız uygulamalarından rahatsız olmaya başlamıştı. Artık gelin ve kaynana zaman zaman karşı karşıya gelmeye başlamıştı. Tahran Sultan terbiyesi, hoş görüsü ve iyi huyluluğu ile bazı devlet adamlarını yanına çekmeye başlamıştı. Kösem Sultan, gelininde kurtulmaya karar vermişti. Ancak Sultan Mehmet büyüyordu ve o hayatta iken padişah annesi Tarhan Sultan’ın başına bir şey gelmesi Kösem Sultan’ın sonunu da getirebilirdi. Bunun üzerine Kösem Sultan torunu zehirleyerek öldürmeyi planladı. Aşçı başını makam ve rüşvet vaadiyle ikna etti. Ancak Tahran Sultan bu komployu öğrenmişti. Bunun üzerine derhal devletin ileri gelenlerini toplayarak durumdan haberdar etti. Bu teşebbüsten sorumlu olduğu anlaşılan Kösem Sultan’ın idamına karar verildi. Kösem Sultan 61 yaşında, 48 yıllık saray hayatının ardında odasında öldürüldü.
Kösem Sultan üvey oğlu Sultan İkinci Osman’a bir sürü oyunlar oynamış, büyük oğlu Sultan Dördüncü Murat’ın ölümü ile rahatlamış, küçük oğlu Sultan İbrahim’in önce tahttan indirilmesine sonra öldürülmesine sebep olmuş ve son olarak da torununun hayatına kastetmişti.
Kösem Sultan’ın ölümü halk arasında sevinçle karşılanmıştı. Onun yandaşlığını yapan ocak ağaları ve devlet adamları da birer bir idam edilmiş veya İstanbul’dan sürülmüştü. Padişah naibesi olan Sultan Tahran Dördüncü Murat dönemindeki asayiş ve düzenin sağlanması için çalışmaya başladı. Ancak Kösem Sultan’ın sebep olduğu düzensizlik ve anarşi ortamını tekrar düzeltmek o kadar da kolay değildi. Devleti yönetmek için yetişmiş devlet adamı bulunamıyordu. Sürekli vezir-i azamlar, vezir ve diğer üst düzey devlet adamları değişiyordu.
Tarhan Sultan devleti yönetebilecek kabiliyete sahip bir vezir-i azam arayışında idi. Atadığı kişiler uzun süre devam edemiyor, birkaç ay sonra yeni bir vezir-i azam atanıyordu. Bu da devlet düzeninin ve istikrarın sağlanmasını engelliyordu. Uzun arayışlardan sonra Köprülü Mehmet Paşayı bu makama getirdi. Osmanlı tarihinde yeni bir devir açılıyor, anarşi bitiyor, düzen sağlanıyordu, zira artık devlet fikrini savunacak Köprülüler vardı.
Köprülüler döneminde tekrar devlet düzeni sağlanmıştı. İçerdeki bu olumlu düzelmelerle birlikte Osmanlı İmparatorluğu dışarıda da itibarını artırmıştı. Girit Adası fethedilmiş, Akdeniz’deki Venedik varlığına kesin son verilmişti. İçerdeki ve dışarıdaki isyanlar sona ermişti.
Oğlunun buluğ çağına girmesinden sonra Hatice Tarhan Sultan artık devlet işlerine karışmamaya, idareyi oğluna ve Köprülülere bırakmaya başlamıştı. Sadece çok önemli işlerde oğluna tavsiyelerde bulunuyordu. Hayatının son çeyrek asrını Edirne Saray-ı Hümâyûnu’nda geçiriyor, çok nadiren de İstanbul’ a gidiyordu.
Tarhan Sultan, 1683 yılı Temmuz ayında vefat etti. Annesinin vefatını Viyana Seferinde öğrenen oğlu Dördüncü Mehmet “Devletin en büyük temel direği gitti” diyerek haklı teessürünü açıkladı. Tarhan Sultan’ın ölüm haberini aldıklarında, yaptığı hizmetleri unutmayan ordudaki bütün subay ve erler çok üzüldü. Cenaze törenine bütün İstanbullular katıldı ve Eminönü’ndeki Yeni Valide Camiinin yanındaki türbesine gömüldü. Tarhan Sultan gelinini de kendisi gibi yetiştirmişti. Ondan sonra gelen Hasekiler de aynı terbiye ve ahlakla yetişmeye devam etti. Tarhan Sultan bu suretle Hürrem-Safiye-Kösem sistemini ve Kadınlar Saltanatı’nı tamamen yıkarak Osmanlı İmparatorluğu’na en büyük hizmetlerden birini yapmış oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder