Fahrettin Altay, On Yıl Savaş ve Sonrası

Milli Mücadele yıllarında önemli görevlere imza atmış Fahrettin Altay'ın kendi kaleminden o yıllardaki hatıraları anlatılmaktadır.
        Yazar Fahrettin Altay, kitaba hayatı ile ilgili çok kısa bir bilgi verdikten sonra başlamaktadır. Babasının Piyade Albay İzmirli İsmail Bey olduğu, dedesinin Urlalıoğlu Ömer Ağa olduğunu, dolayısıyla ecdadının İzmir/Urla ilçesine dayandığını belirtmektedir. 12 Ocak 1880 tarihinde doğan yazar kısaca tahsil hayatından bahsetmektedir. Bu bölümde, okul hayatına başlarken yaşadığı zorluklardan bahisle “Görüp Geçirdiklerim” başlığı altında küçük kıssalar anlatılmaktadır.
    1’inci kısım olarak belirtilen bölümde hatıralarını başlıklarla ifade ederek anlatıma başlamıştır. Yazar, 1902’de Erkan-ı Harbiye’den sınıf altıncısı olarak kurmay yüzbaşı rütbesinde mezun olmuştur. O zamanlar mezun olan subaylar, sekiz aylık bölük komutanlığı görevinden sonra kurmaylık hizmetine geçmektedirler. Yazar da önce Diyarbakır’a atanmış, bölgede (Mardin, Muş) çeşitli görevler icra etmiştir.
    O sıralar Balkanlar’da olan sınıf arkadaşı Yüzbaşı Enver Bey ile de mektuplaşmaktadır. Bu mektup orijinal (Osmanlıca yazımı) ile kitaba alınmıştır. Enver Bey söz konusu mektupta: Balkanlar’daki komita hareketlerinden, isyanlardan ve genel olarak ordunun durumu ile ilgili bilgiler aktarmaktadır.
    1906’da Diyarbakır Tümeninde görev yaptığı esnada “hürriyetçilik yapmak” ithamıyla Bitlis’e sürgün edilmiştir. Bu sırada yine Balkanlar’da bulunan sınıf arkadaşlarından Hafız Hakkı Bey’den bir mektup almıştır. Bu mektubu aldıktan birkaç gün sonra Hürriyet (1908) ilan edilmiştir. Babası İsmail Beyle birlikte Erzincan’da ordu karargâhına binbaşı olarak tayin edilmiştir.
    Yazar, Erzincan, Erzurum, Tunceli gibi bazı Doğu illerinde görev yapmıştır. 31 Mart Olayının Doğu uzantısını, Tunceli-Dersim tedip harekâtına da katılmış ve buradaki izlenimlerini aktarmıştır. II. Abdulhamid zamanında Rus Kazak alaylarına karşı teşkil edilen Hamidiye alaylarının Meşrutiyet’in ilanıyla tensik edilmesine karar verilmiştir. Yazar bu işle görevlendirilerek, çöl alaylarının yeniden düzenlenmesi çalışmalarına başkanlık etmiştir. Kurulan bu alaylara daha sonra Aşiret Süvari Alayları adı verilmiştir. Bölgedeki görevini müteakip 1911’de İstanbul’da Genelkurmay Seferberlik Şubeye ataması yapılmıştır. Fakat İstanbul’da durum hiç iç açıcı değildir. Seferberlik şubede işlerin büyük kısmını icra eden Yarbay Halil beyin askeri tecrübesi ve kıta hayatının pek fazla olmaması nedeniyle birtakım hatalar yaptığını belirtmektedir. Kısa bir süre sonra Doğu ve Güneyde yeni teşkil edilen Aşiret Süvari Alaylarının sancak ve fermanlarını teslim etmek üzere görevlendirilir. Tekrar İstanbul’a döndüğünde ise, bütün Rumeli Balkan devletleri tarafından işgale maruz kalmış, Batı Rumeli Ordusu dağılmış ve Doğu Rumeli Ordusu ise ancak Çatalca ve Bolayır hatlarında tutunabilmiştir.
    Balkan Savaşı esnasında bir gün izin alarak temas hattını görmeye gitmiştir. Burada Hafız Hakkı Beyle karşılaşmıştır. Balkan Savaşı sonrasında Milli Savunma Bakanlığı’nca Tatar Osman Paşa başkanlığında kurulan Yüksek Askeri Mahkemede görev almıştır. Ayrıca savaş esnasında üstün başarı kıdemi alan subayların durumu ile ilgili çalışmalara katılmıştır.
    Sadrazam ve Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşanın öldürülmesi onu derinden yaralamıştır. Memleketin en buhranlı bir zamanında paşanın ölümü hiç de iyi olmamıştır. İttihat Terakkinin iktidarı ele geçirmesi ve Enver Paşanın Genelkurmay Başkanı olmasından kısaca bahsedilmektedir. Enver Paşanın başkan olmasının genç ordu mensupları tarafından hoş karşılanmayışı vurgulanmıştır. Yazar da bu esnada Anadolu Demiryolları Askeri Komiserliğine tayin edilmiştir. Görevi, demiryolu yapım işlerinin süratle tamamlanması ve seferberlikte askerin taşınması olmuştur.
    Osmanlı ordusu Yeniçeriliğin lağvından sonra Napolyon’un teşkil ettiği ordulara benzetilmek gayesiyle Fransız talimnameleri tercüme edilmiş, Fransızların Almanlara yenilmesiyle durum bu durum değişmiştir. Almanya’dan getirilen öğretmen subaylarla bu akış Almanya tarafına dönmüştür. Bu iş için görevlendirilen Mareşal Von Der Goltz, ordunun tamamıyla değişmesinin mümkün olmadığı düşüncesinden hareketle yalnızca kurmay sınıfının yeniden düzenlenmesine ağırlık vermiştir. Bu faaliyetler esnasında Birinci Dünya Savaşı çıkmıştır.
    Çanakkale Harbi esnasında 19’uncu Tümenin yeniden teşkiliyle görevlendirilen Yarbay Mustafa Kemal ile karşılaşmasını anlatmaktadır. Mustafa Kemal Bey kendisinden (Tekirdağ’daki 3’üncü Kolordu Kurmay Başkanı) kökeni Arap olan askerlerden kurulu alaylar yerine Türk askerlerden oluşan eğitimli alaylar istemiştir. Fakat Yarbay Mustafa Kemal Bey’in bu talebi karşılanamamıştır.
    Çanakkale Savunmasının komutanlığı 5’inci Orduya verilmiş ve başına General Liman von Sanders getirilmiştir. Yazar, General Sanders’in stratejik öngörüsünün eksikliği, düşmanın karaya çıkacağı yerleri yanlış tahmin etmesi ve kolordunun salahiyetine fazlaca karışması nedeniyle ilk savunma tedbirlerinde hatalar olduğunu belirtmiştir.
    Yazar, Çanakkale Savaşı’nda 08 Ağustos günü durum tehlikeli bir hal alınca, kolordu komutanı Esat Paşa’ya, Conkbayırı bölgesinde kudretli bir komutana ihtiyaç duyulduğunu, bunun için de Mustafa Kemal Bey’in kolordu komutanlığına getirilmesi teklifini yapmıştır. Teklif orduya bildirilmiş, ordu komutanıyla ters düşen Mustafa Kemal Bey hakkındaki bu teklifin kabul edilmesi pek düşünülmezken, Mustafa Kemal Bey Anafartalar Grup Komutanlığına getirildiği bildirilmiştir.
    Mustafa Kemal Bey harp sonrasında kolordusu ile birlikte Doğu Cephesine tayin edilmiştir. Diyarbakır’a geldiğinde Generallik haberini de almıştır. Yazara göre, Enver Paşa, bir kadirşinaslık yaparak kendisi gibi henüz sekiz aylık albayken, Mustafa Kemal Beyi general yapmıştır. Ancak Enver Paşa O’nun karakterini kendisininkine uygun bulmamış ve O’na müstakil Ordu komutanlığı görevi vermemiştir.
    Yazar, Çanakkale zaferinden sonra Kılıçlı Altın Liyakat ve Gümüş İmtiyaz madalyaları ile üç yıl kıdem zammı ile taltif edilerek albay olmuştur. Harbiye Nezareti Müsteşar Muavinliğine tayin edilmiştir. Zafer üzerine Padişah Sultan Reşat’a da Gazilik unvanı verilmiştir. Yazar bu törende, tüm zaferin şerefini alan Padişah ve Enver Paşa’yı tenkit ederek, Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Paşa’nın adının dahi anılmamasını teessürle karşılamaktadır. Yazar, buradan Romanya’da Ruslara karşı cephede bulunan 26’ncı Tümen Komutanlığı’na tayin edilmiştir. Romanya İbrail cephesinde muharebenin gevşemiş olması ve bazı nedenlerle buradan Güney Cephesi-Filistin’e gitme emrini almıştır.
    Yazar, Akdeniz sahillerinin muhafazası için burada Yafa güneyinde bir Yahudi köyüne yerleşmiştir. Bu bölümde Filistin ile ilgili kısa bir bilgi de yer almaktadır. 1882 yılında Rusya’da Yahudiler aleyhine gelişen olaylar neticesinde zengin ve kültürlü Yahudiler için barınacak bir bölge aranmış, İngilizlerin ricasıyla II. Abdülhamit bunların Filistin’de boş yerleri alarak yerleşmelerine müsaade etmiştir. Böylece şimdiki İsrail devletinin temelleri atılmıştır. Yazara göre, Yahudiler bölgeyi mamur etmek adına güzel işler yaparken, Araplar ise tembel tembel oturmuştur. Gittikçe zenginleşen Yahudiler, Kudüs Mutasarrıfının dikkatini çekmiş ve durum II. Abdülhamit’e bildirilmiş ve Yahudilerin bölgede arazi almaları yasaklanmıştır.
    Burada bir müddet kaldıktan sonra yazar, Gazze Cephesindeki kolordu emrine verilmiştir. I. ve II. Kanal seferlerinin sonuçsuz kalması ve İngilizlerin Sina yarımadasını alarak büyük planlarının yolunun açılması hususlarından bahsedilmiştir. Halep’te görevlendirilen 7’nci Kolordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa, Alman generalin bölgedeki Arap aşiretleri ile temas kurmasına itiraz ederek görevinden istifa etmiştir. Yazar tümen komutanı olarak İngilizlerin ele geçirdiği Telşeria’yı almakla görevlendirilmiştir. Muharebe sonunda Kudüs’e çekilerek, Türk ordusunun Gazze’de düşman tarafından çevrilmesi önlemiştir.
    26’ncı Tümen, Kudüs’ün kuzeybatısını savunmakla görevlendirilmiştir. Tümenin mevcudunun çok az olması nedeniyle oyalama muharebeleri yapılması öngörülürken, katti savunma yapılması emredilmiştir. Askerin lojistik ihtiyaçlarının karşılanamaması yazarı derinden üzmüştür. Kudüs savaşından sonra ordu Nablus-Eriha bölgesine çekilmiştir. Yazar buradan Humus’taki 15’inci Kolordu vekâletine atanmıştır. Mustafa Kemal Paşa tekrar 7’nci Kolordu Komutanlığı’na dönerek İsmet Bey ve Ali Fuat Paşa ile Halep’te düşmanı durdurmak için çareler aramaktadır.
    Mondros Mütarekesinin imzalanması üzerine Yıldırım Orduları Grubu Kumandanlığı lağvedilerek Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a çağrılmıştır. Kolordu karargâhlarının Konya’ya, birliklerin Torosların batısına nakledilmesi ve Adana’nın süratle boşaltılması emredilmiştir.
    Mütareke ağırlığını tüm yurtta hissettirmektedir. Konya’ya gelen bir İngiliz subayı demiryolunun idaresini ele almış, bütün mühimmatı ve silah mekanizmalarını toplatarak bir depoya kapatmıştır. Mağlubiyetle sonuçlanan uzun ve çetin savaşlar komutanların sinirlerini bozmuş ve artık herkes karanlık gördüğü istikbalde kendisini ve ailesini düşünmeye başlamıştır. Bunların ötesinde, ordunun başına kabiliyetli bir komutan geçerse vatanın kurtulacağına dair bir düşünce filizlenmektedir. Yazar, o yıllarda, Eskişehir’e nakledilen kolordu komutanı Ali Fuat Paşaya Konya’dan geçişi esnasında, ordunun kuvvetli bir elin idaresi altında bulundurulması fikrini söyleyerek, bu iş için en uygun kişinin Mustafa Kemal Paşa olduğunu söylemiştir.
    Sivas’taki 3’üncü Kolordu Komutanlığına atanan yazar, hastalığı nedeniyle üç ay hava değişimi alarak Konya’da kalmaya devam etmiştir. Bu sırada İzmir’in işgal haberini alan Fahrettin Altay bu duruma çok üzülmüştür. Üç gün sonra 9’uncu Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’dan tüm yurda gönderdiği ümit dolu telgraf ulaşmıştır. Milli Mücadele artık başlamıştır.
    Haziran 1919’da İtalyanlar Antalya’yı işgal etmişlerdi. Konya’ya yeni atanan Sait Paşa İngilizlerin isteğiyle Fahrettin Altay’ın şehirden ayrılmasını bir tezkereyle bildirmiştir. Bunun üzerine yazar İstanbul’a geçmiştir. Ancak bir süre sonra kabinenin değişmesiyle birlikte tekrar Konya’ya 2’nci Kolordu Komutanlığı’na atanmıştır. Konya’ya derhal dönerek Bozkır İsyanını bastırmıştır. Yazar, Sivas kongresine kurmay başkanı Şemsettin Beyi göndererek Heyeti Temsiliyeyi açıkça desteklediğini göstermiştir. Sivas’ta Heyeti Temsiliye ve Kolordu komutanlarının 16-19 Kasım 1919 tarihleri arasında yaptıkları toplantıda alınan kararların tutanağını olduğu gibi aktarmaktadır.
    Milli Mücadelenin yoğunluk kazanmaya başladığı 1920 yılının genel durumundan bahsetmektedir. Mustafa Kemal Paşanın bu sırada Yunanlıların Aydın’ı ilhak etmek istemesi ve buna karşı alınması gereken tedbirlerle ilgili hususları içeren şahsına gönderdiği telgrafı nakletmektedir.
    Konya başlıklı bölümde; Konya halkının genel yapısından bahsederek şunları söylemektedir: “Bu şartlar altında görev yaptığım Konya’da benden istenilen davranış ki ‘ordunun etki yapması’ benim düşünceme uygun değildi. İkna yolu ve dürüst hareketlerle bunları kazanmanın mümkün olduğunu söyler ve ordunun siyasete karıştırılmamasına dikkat ederdim. Ankara ile doğrudan doğruya muhabere eden Müdafayı Hukukçuların oraya ne gibi haberler verdiklerini öğrenemiyorsam da Mustafa Kemal’in bana olan güvenine dayanıyordum. Düşünüyordum ki bir ihtilal içinde yaşıyoruz, bu ihtilalin lideri her şeyden şüphelenmek, güvene bağlamak zorundadır. İstanbul’da itimat edilir bir hükümet bulundukça O’na zorluk çıkarmayıp, müzaheret etmek lüzumuna kani bulunuyorduk. Hâlbuki Mustafa Kemal, İstanbul Hükümetinin ne kadar iyi insanlardan teşekkül ederse etsin bir şey yapamayacağına kani idi. Netice de O’nu haklı çıkardı.”
    İstanbul’un işgali ve Mebusan Meclisinin dağılması üzerine meclisin Ankara’da toplanmasına karar verilmiştir. Mustafa Kemal Paşa tarafından gönderilen bir telgrafla Fahrettin Altay’ın da Konya’dan seçilmesinin uygun olacağı bildirilmiştir. Yazarın cevabi yazısı üzerine Konya’dan vazgeçilmiş, ancak yazar Mersin’den I. Büyük Millet Meclisi üyeliğine seçilmiştir. Böylece ilk meclisin açılışı ve İstanbul hükümetinin milli mücadeleyi engellemeye çalışan tavrını anlatan Fahrettin Altay, bu olayların Konya’ya yansımasını aktarmıştır. Konya’da milli mücadele aleyhine çıkan olayların bastırılması adına gösterdiği gayretler ve aldığı tedbirler Mustafa Kemal Paşa tarafından takdirle karşılanmıştır.
    Yurdun geleceği için bir taraftan düşmanla diğer yandan iç meselelerle uğraşılırken, İstanbul’daki Örfi mahkeme aralarında Atatürk’ün ve Fahrettin Altay’ında bulunduğu birçok vatan sevdalısını idama mahkûm etmiştir. Yunan ordusunun Ege bölgesindeki işgalleri devam ederken kolordunun Afyon’a nakil emri gelmiştir. 12 Temmuz 1920 sabahı Afyon’a ulaştığında büyük bir halk coşkusuyla karşılanmıştır.
    Yazar, Afyon’da Çerkez Ethem ile ilgili şikâyetler duymaktadır. Uşak cephesinde Yunanlıların kuvvetlerini artırarak taarruz hazırlıkları yaptığı anlaşıldığından bölgenin takviyesi için bir alay Afyon’a gönderilmiştir. Durumun aydınlatılması için Mustafa Kemal ve Fevzi Paşalar ve Albay İsmet İnönü de Afyon’a gelerek Albay Fahrettin Altay ile görüşmüşlerdir. Çerkez Ethem olayları ve Garp Cephesi Kumandanlığına Albay İsmet İnönü’nün getirilmesi anlatılmıştır.
    Yazar, Afyon’da 1920 Ekim ayında kendisine Çerkez Ethem’in kardeşi Saruhan mebusu Reşit Bey tarafından gönderilen bir mektubu İstiklal Savaşı için önemli bir vesika niteliği taşıdığı için aynen yayımlamıştır. Mektupta kısaca Bolşevik görüşe sahip Yeni Dünya Gazetesi’ne abone olması istenmektedir. Yazar, mektubu getiren kişiye nazikçe, asker olması hasebiyle Bolşeviklik hakkında pek bir malumatı olmadığını, kendi işinin Yunanlıları yenmek olduğunu ifade etmiştir.
    Yazarı asıl rahatsız eden şey, memleketin bu zor günlerinde Ankara’da Bolşevik mebusların bulunması ve Bolşevik bir yapılanmanın baş göstermesi olmuştur. İstanbul’un yaptığı menfi propagandalar sonucu asker firarlarında artış yaşanmaktadır. Afyon’da bu askerler idama mahkûm edilmişlerdir. Albay Fahrettin Altay, infazın yapılacağı meydana giderek, infazı durdurmuştur. Bu manzara karşısında heyecanlanan halk son derece büyük bir mutluluk duymuştur.
    Çerkez Ethem artık vatan savunmasına destek vermek yerine bilakis köstek olmaya başlamış, Yunan saldırıları karşısında cepheyi takviye etmemiştir. Bu menfi tutumun anlaşılması üzerine Çerkez Ethem’e bağlı çeteler dağıtılmış, küçük grupların da orduya dâhil edilmesi sağlanmıştır. Yazar, bu bölümde Batıda faaliyet gösteren bir kısım çetelerin vatan savunmasından ziyade vatan hainliği yaptıklarını, Adana’da ise bunun tan aksine şerefli bir sıfat aldıklarını belirtmiştir.
    Eskişehir-Kütahya Savaşı başlığı altında 1921 yılı olayları anlatılmaya başlanmıştır. Ordunun sayıca ve silah bakımından yetersiz olmasına rağmen, maneviyatı yükselmiştir. Milis kuvvetler kaldırılarak, disiplin tesis edilmiştir. Ancak bu durum, Eskişehir-Kütahya ve Afyon’un düşman tarafından işgaline engel olamamıştır. Yazar, bu olumsuzluğun aslında Türk ordusunun toparlanması ve yeniden tertiplenmesi için bir fırsat olduğunu belirtmektedir.
    Kolordu Komutanı Albay Fahrettin Altay, Dumlupınar Muharebesinde, düşmanı yenerek Afyon’a gelmiştir. Yunan ordusu Bursa’ya çekilmiştir. Bu galibiyet üzerine Mustafa Kemal Paşa kendisini bir telgrafla tebrik etmiştir.
    Sakarya Savaşında Albay Fahrettin Altay’ın 5’inci Kolordusuna süvari birliği olarak örtme görevi verilmiştir. Yazar, bir süvari komutanının ne kadar yüksek rütbeli olursa olsun, önemli zamanlarda bir keşif kolu komutanı olduğunu bilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu savaş esnasında yazar, ordu ile irtibat kurmak için eski ve küçük bir telsiz istasyonundan bahisle ilginç ve önemli bir olayı da anlatmaktadır. Söz konusu telsiz gayet muntazam çalışmakta ve ordu ile muhabere kesintisiz devam etmektedir. Albay Fahrettin Altay komutasındaki kolordu örtme kuvveti olarak düşmanın niyetini anlamak üzerek, düşmanın hareketlerini takip etmektedir. Geriden başka düşman birliklerinin gelmediğini öğrenen yazar, düşmanın Uzunbeyli’de tesis ettiği menzil noktasına bir baskın yapmayı planlamıştır. Planı orduya gönderilmek üzere telsiz istasyonuna bırakmış ve intikale başlamıştır. Fakat kendisi rahatsızlanması üzerine yolda bir köyde istirahata çekilmiş ve emir komutayı tümen komutanına bırakmıştır. Biraz iyileştiğini hissederek birliğin peşinden gitmiştir. Sabah olmasına rağmen baskının gerçekleşmediğini, süvarilerin yaya olarak muharebe ettiklerini görmüştür. Bu durumun nedenini sorduğunda, kılavuzların yolu kaybederek geç kalındığını öğrenmiştir. Bunun üzerine tümen komutanına taarruzun şiddetlendirilerek köyün ele geçirilmesini emretmiştir. Ancak bu esnada ordudan gelen bir emirle, kendisi Sakarya Meydan Muharebesine katılmak üzere derhal ordu sol yanına çağrılmıştır. Böylece düşmanla temas kesilerek geri dönülmüştür. Savaşı müteakip bu köye gelindiğinde, burasının Yunan ordusunun başkomutanlık karargâhı olarak kullanıldığını, Başkomutan Papulas ve Yunan Prensinin de köyde sıkışıp kaldığını öğrenmiştir. Kaderin bir cilvesi olarak, rahatsızlanması, kılavuzun yolu şaşırması ve eski telsizin çalışması gibi nedenlerle kıymetli esirleri nasıl kaçırdığını belirtmektedir.
    Sakarya Muharebesi esnasında Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa tarafından gönderilen telgraflarla Tuğgeneralliğe terfi ettiği kendisine bildirilmiştir. Kısa bir süre I’inci Ordu Komutanı Ali İhsan Paşanın bu görevine son verilmesiyle I’inci Ordu Komutanlığına vekâlet ettikten sonra tekrar kolordusunun başına dönmüştür. 
    Türk Ordusu 1922 yaz aylarında düşmanın yeni bir saldırısına karşı savunma hazırlıklarına devam ederken bir yandan da düşmanı memleketten atma çarelerini araştırmaktadır. 20 Ağustos 1922 tarihinde Büyük Atatürk gizlice Akşehir’e gelerek burada Büyük Taarruz emrini vermiştir. 03 Eylül’de İsmet Paşadan aldığı bir telgrafla 12 gün sonra Tümgeneralliğe terfi edeceğini öğrenmiştir. Birlikleri İzmir’e yaklaştığında 14’üncü Tümen’den ihtiyat için ayrılan cephanenin bittiği haberi gelmiştir. Cevap olarak Tümene “Kılıca kuvvet” mesajını göndermiştir.
    İzmir’e giriş: 9 Eylül başlıklı bölümde Türk ordusunun şehre girişi anlatılmaktadır. Yazar, Karşıyaka’da oturan annesi ile karşılaşma anını çok duygulu bir şekilde resmetmektedir. İzmir hükümet konağında İzmirlilerin ziyaretlerini kabul ederken duyduğu heyecanı anlatmaktadır. Ertesi günü Başkomutan Atatürk’ü İzmir’de karşılamıştır.
    Lozan Barışı imzalandıktan sonra komutasındaki Süvari Kolordusu, Konya’da 5’inci Kolordu yapılmıştır. Yazar, 2’nci Büyük Millet Meclisi seçimlerinde İzmir’den aday olmuştur. Adana’da 7’nci Tümeni denetlediği esnada Atatürk’ten gelen bir mesajla mebusluktan istifa etmeleri istenmiş ve yazar derhal istifasını Ankara’ya bildirmiştir. Daha sonra Ali Fuat Paşa yerine 2’nci Ordu Müfettişliğine tayin olunmuş, bir yıl sonra da orgeneralliğe terfi etmiştir. Müteakiben 1’inci Ordu Müfettişliği ve 1’inci Ordu Komutanlığı görevlerinde bulunmuştur.
    1925 yılı sonlarında 11 gün süreyle Atatürk’ün konuğu olarak Çankaya’da kalmış ve buradaki günlüğünü eserinde yayımlamıştır. Bundan sonraki bölümlerde yıllara göre önemli olaylar belirtilmiştir. Örneğin, 1926 yılında Atatürk’e yönelik suikast girişimi, 1928 yılında Afgan kralının Atatürk’ü ziyareti, 1930 Menemen Olayı, 1933 yılında Atatürk’ün yazara orduya hitaben bir nutuk yazmasını emretmesi, 1934 yılında İran Şahına mihmandar tayin edilmesi, 1936 yılında İngiltere Kralının ziyareti, 1937 yılındaki ordu manevraları, 1938 yılında Atatürk’ü son kez Savarona yatında görmesi gibi.

1 yorum:

  1. Ötekiler gibi "paracı zihniyet taşımadan bu özeti yaptığınız için teşekkğür

    YanıtlaSil