Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar, Halil İnalcık, Türk Tarih Kurumu,1987, Ankara
1444 BUHRANI:
1439’da Floransa’da Şark ve Garp kiliseleri arasında “Unıon”un imzalanması ile Osmanlılar aleyhine bir haçlı seferi çıkarılmıştır. Bu toplantı; buhranın başlangıcı kabul edilmektedir. 1443 yılında Macaristan ve Lehistan Kralı Ladislas ve Sırp despotu Georg Brankovıc’in Balkanları istila etmesi Türkler’in yakın zamanda Balkanlardan atılacağı düşüncesini getirecektir. Balkan İstilası ve II.Murad’ın tahttan çekilmesi Osmanlı Devlet’ini bir buhrana sürükleyecektir. 1444 yılı hem Osmanlı hem de Avrupa genel tarihi için bir dönüm noktası olmuştur. 1443 yılında Macaristan ve Lehistan Kralı Türkler’den gelen sulh teklifini kabul etmiş ancak Haçlı donanmasının boğazlara doğru bir harekete geçtiğini öğrenince ve Türkler’in Balkanlardan çıkarılmasının çok kolay bir hale geldiği inancına varınca da antlaşmayı bozmuştur. Bu antlaşma ile ilgili tetkikler, görüşler, vesikalar uzun uzadıya açıklanmaya çalışılmış 1444 yılında olup bitenleri yakından izleyen Cyriacus’un mektupları sırasıyla Türkçe tercümeleri ile verilmiştir. (Cyriacus; Klasik çağ eserlerine meraklı oldukça tanınmış bir hümanist seyyahtır. Papa tarafından 1444 yılında durum hakkında bilgi toplamak üzerine gönderilmişti.)
Cyriacus’un mektupları ortaya çıktıktan sonra Macar Kralının Edirne’ye bir elçi heyeti gönderdiği kati bir şekilde anlaşılmış ve müzakerenin teferruatı öğrenilmiştir. Buna ek olarak 1443-1444 yılları üzerine bir Osmanlı vekayinamesi olan “Gazavat-ı Sultan Murad” adlı eser Edirne sulh müzakerelerinin hangi şartlar altında açılmış bulunduğunu ve müzakerelerin seyrini çok iyi anlamamıza yardım etmektedir.. Özellikle Segedin müzakereleri hakkında yeni bilgiler vermektedir. Gazavat’ın verdiği bilgilerle Batı kaynaklarının kati bir şekilde çözemediği esaslı bir takım meselelere ışık tutulmaktadır. Barış müzakerelerinde ilk teklif Osmanlılar’dan gelmiştir. Hunyadi ve Sırp Despotu, Macar Kralını barış müzakerelerine girmeye ikna etmişlerdir. Gazavat’ın diğer kaynaklarla karşılaştırılmasından çıkan sonuç şudur ki; Sulh görüşmelerinin yapılması hristiyan ordusunun toplanmasına zaman kazandırmak; Osmanlılar’a son darbeyi indirmekti. Bu barış müzakerelerine baktığımızda II.Murad, Halecki’nin iddiasının aksine iki yüzlü siyaset le değil gerçekten batıda barışı sağlam temellere dayandığına inanarak doğuya yönelmeyi burada da Karamanoğlu ile bir antlaşma yaptıktan sonra oğlu II. Mehmet lehine tahttan çekilmeyi istiyordu.
Kitabın bu bölümünde Edirne müzakerelerine ve Edirne barışı üzerine Batı ve Osmanlı rivayetlerine yer verilmiştir. Gazavat meydana çıkmadan önce Edirne müzakerelerine ait bilgiler bulunmamakta idi. Gazavat’la birlikte Edirne antlaşmasının neden bozulduğu sorusuna cevap bulunmaktadır.
Fatih Sultan Mehmed’in ilk Culüsu:
Sultan Murad 1443 yazına doğru Mehmed Çelebi’yi eski Türk Devlet ananesine göre idare ve hükümet işlerine alışmak üzere Manisa’ya gönderir. Bu bölümde II. Murad’ın tahttan çekilme nedenleri ayrıntılı olarak verilmiştir. Macar Kralı ve Sırp Despotu idaresinde bir ordunun Osmanlı topraklarını istilası, istilayı durduracak olan askerin dağılması, uc beyliklerinde ayrılıkların yaşanması, II.Murad’ın hassas karakterli bir insan oluşu özelliklede oğlu Alaeddin’in ölüm haberi II. Murad’ın tahttan çekilmek istemesinde etkili olmuştur. Kaynaklara bakıldığında Mehmed Çelebi’nin culüsu, Sultan Mehmed’e gönderilen namede saltanat ünvanlarının kullanılması, II. Mehmed’in kendi adına bakır mangır bastırması, 1444 yılında II. Mehmed’in babası tarafından tahta geçirildiğini göstermektedir. II. Murad kendi sağlığında oğlunun tahta sağlamca yerleşmesine birinci dereceden önem vermiştir. Daha sonra kendiside Bursa’da inzivaya çekilmiştir.
İstanbul’un Fethinden Önce Fatih Sultan Mehmet:
II. Murad’ın tahtı oğluna bırakıp çekilmesi bir hata olarak görülmüştür. Çünkü Haçlılar Türkler’i Rumeli’den çıkarmak için bunu bir fırsat olarak görmüşlerdir. Diğer taraftan saltanat için Düzmece Orhan’ın ortaya çıkması, Haçlı Ordusu’nun Tuna’yı aşması, Edirne’de çıkan Hurufi ayaklanması, Bedestan’ı ve şehrin büyük bir kısmını küle çeviren yangınla halk iyice hoşnutsuz olmuştur. Sultan Murad tekrar tahta geçmesi için Edirne’ye çağrılmıştır. II. Murad haçlı tehlikesi karşısında boğazı geçerek ilk defa Osmanlı ordusunun Rumeli’de yer almasını sağlamış ve Varna Savaşı’nın kazanılmasında büyük rol oynamıştır. II. Mehmed, Varna muharebesi sırasında ve sonra daima padişah olarak tasvir edilmiştir. Varna Zaferinden sonra II.Murad, Manisa’ya çekilmiştir. Bir culus veya saltanattan feragat bahis mevzuu değildir.
Sultan Murad’ın veziri Çandarlı Halil Paşa Sultan’ın Manisa’ya çekilip tahtın Sultan Mehmed’e bırakılmasına taraftar değildi. Genç padişah’ın tahtta kalmasını isteyenler ile Halil Paşa arasında gruplaşmalar vardır. İkinci vezir Şahabettin Paşa, Üçüncü vezir Saruca Paşa, İbrahim Paşa ve Zaganos Paşa genç padişahın yakın arkadaşlarıydı ve fetihçi bir politika izliyorlardı. İstanbul’un fethine genç padişahı teşvik etmekteydiler. Böylece O’nun saltanatının da ispatlanacağı görüşündeydiler. Diğer taraftan Çandarlı ise barışçı bir politikanın izlenmesinden yanaydı. Bu sırada çıkan yeniçeri isyanı tam Çandarlı’nın istediği türden bir olaydı. Sultan’ın tekrar tahta çıkması için uygun bir zemindi ve istediği gibi de oldu.
II. Murad’ın beş yıllık ikinci saltanat devresi Balkanlarda Osmanlı hakimiyetini tehdit eden Macarlarla uğraşmakla geçti. II. Mehmed ise ancak babasının ölümünden sonra tahta geçebildi. II. Mehmed tahta geçer geçmez Karamanoğlu üzerine sefer düzenledi. Bizans Osmanlı’nın işlerini karıştırmak maksadıyla yanında bulundurduğu Yıldırım Bayazıd ‘ın oğullarından Orhan’ı saltanat mücadelesi için Anadolu’ya gönderdi. Bu durum karşısında İstanbul’un alınması artık gerekliydi. Çünkü Bizans’ın faaliyetleri durmayacaktı. Mehmed hazırlıklara başladı. İlk olarak hisar yapımına başlandı. Aslında hisarın gerekliliği II. Murad zamanında anlaşılmıştı. Bizansın erken savaş hazırlıklarının önüne geçebilmek için bu hisarın iki taraf arasında geçişin kolaylığı amacıyla yapıldığı söylenir. Bizans olası bir saldırıda bütün ümidini Batı’dan gelecek yardıma bağlıyordu. Sultan da İstanbul’un fethi için en büyük tehlikenin batıdan gelebileceğini iyi bildiğinden Venedik ve Macarlarla antlaşmalarını yeniledi. Bu hazırlıklara rağmen Çandarlı İstanbul’un fethine muhalif kalmıştı. Çünkü O İstanbul fethedilse bile Haçlı seferleri’yle Osmanlı’nın mahvolacağına inanmaktaydı.
Sultan Mehmed bütün vezirlerinin katıldığı divanını toplayarak İstanbul’un fethinin gerekliliğini anlatmış ve bundan sonra Bizans surlarına top atışları başlamıştı. 20 Nisan deniz savaşında başarısız olunmasına karşılık Bizans sevinmiş, Osmanlı da ümitsizlik oluşmuştu. Sultan Mehmet, Akşemseddin’in tarruzu şiddetlendirmesi tavsiyesine uymuş, Osmanlı donanmasının bir kısmı Galata sırtlarından Haliç’e indirmişti. Diğer taraftan Venedik 7 Mayısta donanmasını Ege sularına göndermiş, Papa da beş kadırgasını yollamıştı. Artık bu iş bitirilmeliydi, işin sonuna gelinmişti. 27 Mayıs’da yürüyüş ve yağma kararı orduda ilan edilerek 29 Mayıs’da nihai taarruz başlatıldı ve sabaha karşı şehir fetholundu.
İstanbul’un fethi aynı zamanda Fatih’in saltanatının da fethi olmuştu. İlk iş İstanbul’un fethine muhalif olan Çandarlı’nın tutuklanması oluyor, Çandarlı’nın idamı ile Şehabettin ve Zaganos Paşaların nüfuzları artıyordu. Böylece Fatih bundan sonra merkeziyetçi imparatorluğunu kurmak için çalışabilirdi.
Fatih, İstanbul’un fethi gibi büyük bir başarı ile sonuçlanan 1443-1453 yılları arasında buhran içinde yaşamış ve ona kesin bir çözüm getirmişti.
Stefan Duşan’dan Osmanlı İmparatorluğu’na:
Bu bölümde on beşinci asırda Rumeli’de hıristiyan sipahiler ve menşei ile Fatih Sultan Mehmed devrine ait tahrir defterlerinden yararlanılarak o devirde devletin fetholunan memleketlerde yerleşme politikası anlatılmıştır.
Yazar, artık hiçbir tarihçinin, Osmanlı hakimiyetinin yerli idareci ve askeri sınıfları, asilleri ya kılıçtan geçirmek, yahut zorla İslamiyete sokmak suretiyle ortadan kaldırdığını ve onların yerine imtiyazlı feodal bir hakim sınıf olarak müslüman Türkler’in gelip yerleştiğini iddia etmediğini, Osmanlı İmperatorluğunun on beşinci asırda, kuruluştan farklı bir karakter taşıdığını ısrarla söylemektedir. Burada Balkan tarihçilerinin görüşlerine yer verilmektedir. Bu kapsamda; C. Jireçek, N.İorga, L. Hadrovics, P. Wittek gibi isimlerin görüşleri yer almaktadır. Osmanlı İmparatorluğunun Rumelideki teşkilatının kuvvetle Rum ve Slav tesiri altında kalmış olduğu belirtilmektedir.
II. Murad ve Fatih Sultan Mehmed devrine ait tımar ve tahrir defterlerine göre, Balkanlar’da Osmanlı yayılışının tamamiyle muhafazakar bir karakter taşıdığı belirtilmektedir. Ani bir fetih ve yerleşme bahis mevzuu olmadığını, eski Rum, Sırp ve Arnavut asil sınıfları ve askeri zümrelerinin yerlerinde bırakılarak mühim bir kısmının hıristiyan timar-erleri olarak Osmanlı timar kadrosuna sokulduğunu; on beşinci asırda Osmanlı devletinin hiçbir şekilde bir islamlaştırma politikası gütmediğini rakam ve delilleriyle göstermeye çalıştıklarını belirtmektedirler.
Kitabın son kısmında “Gazavat-i Sultan Murad Han”, varak, Fatih Sultan Mehmed’in borç senedi, II. Murad’ın vasiyetnamesi(Ali Emiri tasnifindeki nüsha), II. Murad’ın vasiyetnamesi (Maliye nüshası), II. Murad’ın vasiyetnamesi (Evkaf nüshası); üç nüshanın mukayesesi, II. Murad’ın azadnamesi, Akşemseddin’den Fatih Sultan Mehmed’e mektub, Çandarlı Halil Paşa’ya ait bir mülkün sınır temessükü, Derbend bekliyen hıristiyan reayaya verilmiş bir muafiyet hükmü, Serez civarında Glamovik oğluna mülk köyünden timar ayrıldığına dair hüküm belgeleri yer almaktadır.
1443-1453 Fatih Dönemi olayları ve 15.asırda Rumeli’de hristiyan sipahiler ve menşeileriFatih Devrinin tam bir tarihini yazmanın mümkün olmadığını söyleyen İnalcık, bu kitabında İstanbul’un fethiyle neticelenen 1443-1453 arasındakı gergin devreyi, imparatorluk buhranının tahlilini yeni kaynak malzemesi “Gazavat Sultan Murat” adlı eseri değerlendirerek yapmıştır.
1444 BUHRANI:
1439’da Floransa’da Şark ve Garp kiliseleri arasında “Unıon”un imzalanması ile Osmanlılar aleyhine bir haçlı seferi çıkarılmıştır. Bu toplantı; buhranın başlangıcı kabul edilmektedir. 1443 yılında Macaristan ve Lehistan Kralı Ladislas ve Sırp despotu Georg Brankovıc’in Balkanları istila etmesi Türkler’in yakın zamanda Balkanlardan atılacağı düşüncesini getirecektir. Balkan İstilası ve II.Murad’ın tahttan çekilmesi Osmanlı Devlet’ini bir buhrana sürükleyecektir. 1444 yılı hem Osmanlı hem de Avrupa genel tarihi için bir dönüm noktası olmuştur. 1443 yılında Macaristan ve Lehistan Kralı Türkler’den gelen sulh teklifini kabul etmiş ancak Haçlı donanmasının boğazlara doğru bir harekete geçtiğini öğrenince ve Türkler’in Balkanlardan çıkarılmasının çok kolay bir hale geldiği inancına varınca da antlaşmayı bozmuştur. Bu antlaşma ile ilgili tetkikler, görüşler, vesikalar uzun uzadıya açıklanmaya çalışılmış 1444 yılında olup bitenleri yakından izleyen Cyriacus’un mektupları sırasıyla Türkçe tercümeleri ile verilmiştir. (Cyriacus; Klasik çağ eserlerine meraklı oldukça tanınmış bir hümanist seyyahtır. Papa tarafından 1444 yılında durum hakkında bilgi toplamak üzerine gönderilmişti.)
Cyriacus’un mektupları ortaya çıktıktan sonra Macar Kralının Edirne’ye bir elçi heyeti gönderdiği kati bir şekilde anlaşılmış ve müzakerenin teferruatı öğrenilmiştir. Buna ek olarak 1443-1444 yılları üzerine bir Osmanlı vekayinamesi olan “Gazavat-ı Sultan Murad” adlı eser Edirne sulh müzakerelerinin hangi şartlar altında açılmış bulunduğunu ve müzakerelerin seyrini çok iyi anlamamıza yardım etmektedir.. Özellikle Segedin müzakereleri hakkında yeni bilgiler vermektedir. Gazavat’ın verdiği bilgilerle Batı kaynaklarının kati bir şekilde çözemediği esaslı bir takım meselelere ışık tutulmaktadır. Barış müzakerelerinde ilk teklif Osmanlılar’dan gelmiştir. Hunyadi ve Sırp Despotu, Macar Kralını barış müzakerelerine girmeye ikna etmişlerdir. Gazavat’ın diğer kaynaklarla karşılaştırılmasından çıkan sonuç şudur ki; Sulh görüşmelerinin yapılması hristiyan ordusunun toplanmasına zaman kazandırmak; Osmanlılar’a son darbeyi indirmekti. Bu barış müzakerelerine baktığımızda II.Murad, Halecki’nin iddiasının aksine iki yüzlü siyaset le değil gerçekten batıda barışı sağlam temellere dayandığına inanarak doğuya yönelmeyi burada da Karamanoğlu ile bir antlaşma yaptıktan sonra oğlu II. Mehmet lehine tahttan çekilmeyi istiyordu.
Kitabın bu bölümünde Edirne müzakerelerine ve Edirne barışı üzerine Batı ve Osmanlı rivayetlerine yer verilmiştir. Gazavat meydana çıkmadan önce Edirne müzakerelerine ait bilgiler bulunmamakta idi. Gazavat’la birlikte Edirne antlaşmasının neden bozulduğu sorusuna cevap bulunmaktadır.
Fatih Sultan Mehmed’in ilk Culüsu:
Sultan Murad 1443 yazına doğru Mehmed Çelebi’yi eski Türk Devlet ananesine göre idare ve hükümet işlerine alışmak üzere Manisa’ya gönderir. Bu bölümde II. Murad’ın tahttan çekilme nedenleri ayrıntılı olarak verilmiştir. Macar Kralı ve Sırp Despotu idaresinde bir ordunun Osmanlı topraklarını istilası, istilayı durduracak olan askerin dağılması, uc beyliklerinde ayrılıkların yaşanması, II.Murad’ın hassas karakterli bir insan oluşu özelliklede oğlu Alaeddin’in ölüm haberi II. Murad’ın tahttan çekilmek istemesinde etkili olmuştur. Kaynaklara bakıldığında Mehmed Çelebi’nin culüsu, Sultan Mehmed’e gönderilen namede saltanat ünvanlarının kullanılması, II. Mehmed’in kendi adına bakır mangır bastırması, 1444 yılında II. Mehmed’in babası tarafından tahta geçirildiğini göstermektedir. II. Murad kendi sağlığında oğlunun tahta sağlamca yerleşmesine birinci dereceden önem vermiştir. Daha sonra kendiside Bursa’da inzivaya çekilmiştir.
İstanbul’un Fethinden Önce Fatih Sultan Mehmet:
II. Murad’ın tahtı oğluna bırakıp çekilmesi bir hata olarak görülmüştür. Çünkü Haçlılar Türkler’i Rumeli’den çıkarmak için bunu bir fırsat olarak görmüşlerdir. Diğer taraftan saltanat için Düzmece Orhan’ın ortaya çıkması, Haçlı Ordusu’nun Tuna’yı aşması, Edirne’de çıkan Hurufi ayaklanması, Bedestan’ı ve şehrin büyük bir kısmını küle çeviren yangınla halk iyice hoşnutsuz olmuştur. Sultan Murad tekrar tahta geçmesi için Edirne’ye çağrılmıştır. II. Murad haçlı tehlikesi karşısında boğazı geçerek ilk defa Osmanlı ordusunun Rumeli’de yer almasını sağlamış ve Varna Savaşı’nın kazanılmasında büyük rol oynamıştır. II. Mehmed, Varna muharebesi sırasında ve sonra daima padişah olarak tasvir edilmiştir. Varna Zaferinden sonra II.Murad, Manisa’ya çekilmiştir. Bir culus veya saltanattan feragat bahis mevzuu değildir.
Sultan Murad’ın veziri Çandarlı Halil Paşa Sultan’ın Manisa’ya çekilip tahtın Sultan Mehmed’e bırakılmasına taraftar değildi. Genç padişah’ın tahtta kalmasını isteyenler ile Halil Paşa arasında gruplaşmalar vardır. İkinci vezir Şahabettin Paşa, Üçüncü vezir Saruca Paşa, İbrahim Paşa ve Zaganos Paşa genç padişahın yakın arkadaşlarıydı ve fetihçi bir politika izliyorlardı. İstanbul’un fethine genç padişahı teşvik etmekteydiler. Böylece O’nun saltanatının da ispatlanacağı görüşündeydiler. Diğer taraftan Çandarlı ise barışçı bir politikanın izlenmesinden yanaydı. Bu sırada çıkan yeniçeri isyanı tam Çandarlı’nın istediği türden bir olaydı. Sultan’ın tekrar tahta çıkması için uygun bir zemindi ve istediği gibi de oldu.
II. Murad’ın beş yıllık ikinci saltanat devresi Balkanlarda Osmanlı hakimiyetini tehdit eden Macarlarla uğraşmakla geçti. II. Mehmed ise ancak babasının ölümünden sonra tahta geçebildi. II. Mehmed tahta geçer geçmez Karamanoğlu üzerine sefer düzenledi. Bizans Osmanlı’nın işlerini karıştırmak maksadıyla yanında bulundurduğu Yıldırım Bayazıd ‘ın oğullarından Orhan’ı saltanat mücadelesi için Anadolu’ya gönderdi. Bu durum karşısında İstanbul’un alınması artık gerekliydi. Çünkü Bizans’ın faaliyetleri durmayacaktı. Mehmed hazırlıklara başladı. İlk olarak hisar yapımına başlandı. Aslında hisarın gerekliliği II. Murad zamanında anlaşılmıştı. Bizansın erken savaş hazırlıklarının önüne geçebilmek için bu hisarın iki taraf arasında geçişin kolaylığı amacıyla yapıldığı söylenir. Bizans olası bir saldırıda bütün ümidini Batı’dan gelecek yardıma bağlıyordu. Sultan da İstanbul’un fethi için en büyük tehlikenin batıdan gelebileceğini iyi bildiğinden Venedik ve Macarlarla antlaşmalarını yeniledi. Bu hazırlıklara rağmen Çandarlı İstanbul’un fethine muhalif kalmıştı. Çünkü O İstanbul fethedilse bile Haçlı seferleri’yle Osmanlı’nın mahvolacağına inanmaktaydı.
Sultan Mehmed bütün vezirlerinin katıldığı divanını toplayarak İstanbul’un fethinin gerekliliğini anlatmış ve bundan sonra Bizans surlarına top atışları başlamıştı. 20 Nisan deniz savaşında başarısız olunmasına karşılık Bizans sevinmiş, Osmanlı da ümitsizlik oluşmuştu. Sultan Mehmet, Akşemseddin’in tarruzu şiddetlendirmesi tavsiyesine uymuş, Osmanlı donanmasının bir kısmı Galata sırtlarından Haliç’e indirmişti. Diğer taraftan Venedik 7 Mayısta donanmasını Ege sularına göndermiş, Papa da beş kadırgasını yollamıştı. Artık bu iş bitirilmeliydi, işin sonuna gelinmişti. 27 Mayıs’da yürüyüş ve yağma kararı orduda ilan edilerek 29 Mayıs’da nihai taarruz başlatıldı ve sabaha karşı şehir fetholundu.
İstanbul’un fethi aynı zamanda Fatih’in saltanatının da fethi olmuştu. İlk iş İstanbul’un fethine muhalif olan Çandarlı’nın tutuklanması oluyor, Çandarlı’nın idamı ile Şehabettin ve Zaganos Paşaların nüfuzları artıyordu. Böylece Fatih bundan sonra merkeziyetçi imparatorluğunu kurmak için çalışabilirdi.
Fatih, İstanbul’un fethi gibi büyük bir başarı ile sonuçlanan 1443-1453 yılları arasında buhran içinde yaşamış ve ona kesin bir çözüm getirmişti.
Stefan Duşan’dan Osmanlı İmparatorluğu’na:
Bu bölümde on beşinci asırda Rumeli’de hıristiyan sipahiler ve menşei ile Fatih Sultan Mehmed devrine ait tahrir defterlerinden yararlanılarak o devirde devletin fetholunan memleketlerde yerleşme politikası anlatılmıştır.
Yazar, artık hiçbir tarihçinin, Osmanlı hakimiyetinin yerli idareci ve askeri sınıfları, asilleri ya kılıçtan geçirmek, yahut zorla İslamiyete sokmak suretiyle ortadan kaldırdığını ve onların yerine imtiyazlı feodal bir hakim sınıf olarak müslüman Türkler’in gelip yerleştiğini iddia etmediğini, Osmanlı İmperatorluğunun on beşinci asırda, kuruluştan farklı bir karakter taşıdığını ısrarla söylemektedir. Burada Balkan tarihçilerinin görüşlerine yer verilmektedir. Bu kapsamda; C. Jireçek, N.İorga, L. Hadrovics, P. Wittek gibi isimlerin görüşleri yer almaktadır. Osmanlı İmparatorluğunun Rumelideki teşkilatının kuvvetle Rum ve Slav tesiri altında kalmış olduğu belirtilmektedir.
II. Murad ve Fatih Sultan Mehmed devrine ait tımar ve tahrir defterlerine göre, Balkanlar’da Osmanlı yayılışının tamamiyle muhafazakar bir karakter taşıdığı belirtilmektedir. Ani bir fetih ve yerleşme bahis mevzuu olmadığını, eski Rum, Sırp ve Arnavut asil sınıfları ve askeri zümrelerinin yerlerinde bırakılarak mühim bir kısmının hıristiyan timar-erleri olarak Osmanlı timar kadrosuna sokulduğunu; on beşinci asırda Osmanlı devletinin hiçbir şekilde bir islamlaştırma politikası gütmediğini rakam ve delilleriyle göstermeye çalıştıklarını belirtmektedirler.
Kitabın son kısmında “Gazavat-i Sultan Murad Han”, varak, Fatih Sultan Mehmed’in borç senedi, II. Murad’ın vasiyetnamesi(Ali Emiri tasnifindeki nüsha), II. Murad’ın vasiyetnamesi (Maliye nüshası), II. Murad’ın vasiyetnamesi (Evkaf nüshası); üç nüshanın mukayesesi, II. Murad’ın azadnamesi, Akşemseddin’den Fatih Sultan Mehmed’e mektub, Çandarlı Halil Paşa’ya ait bir mülkün sınır temessükü, Derbend bekliyen hıristiyan reayaya verilmiş bir muafiyet hükmü, Serez civarında Glamovik oğluna mülk köyünden timar ayrıldığına dair hüküm belgeleri yer almaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder