Türkiye’nin Etnik Yapısı, Ali Tayyar Önder

Türkiye’nin Etnik Yapısı, Ali Tayyar Önder, Fark Yayınları, İstanbul, 2006
Türkiye’deki etnik nüfusun bilimsel analizi
           Bilimsel araştırma türünde olan eser, Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde öğretim görevlisi olarak görev yapan yazarın arşiv ve kaynakların titiz bir şekilde elden geçirilmesiyle meydana gelmiş ilmi değeri yüksek bir eserdir. Yazar Türkiye’nin stratejik konumu dolayısıyla ülkemizin ekonomik ve teknik ilerlemesinin önüne geçmek maksadıyla Batı’nın kendisi için sorun olarak gördüğü fakat ülkemiz için zenginlik olarak empoze etmeye çalıştığı etnik farklılıkları kanıtlarıyla yok etmektedir.
            Kitapta Türkiye’deki etnik farklılıkların tarihsel kökenine inilmekte ve hemen hemen hepsinin aynı coğrafyadan ve kökenden geldikleri bilimsel olarak kanıtlanmaktadır. Yukarıda bahsi geçen küresel güçTürkiye’de var olan barış ortamını bozmak maksadıyla Kürt, Laz, Çerkes, Gürcü, Nusayri diye halkı tabakalara bölmeye çalışmaktadır.
            Yazar, ülke gündemine suni olarak getirilen Türkiyelilik tanımının
hiçbir tarihi ve meşru dayanağının olmadığını ve Türk ulusunun %90’ı aşan bir çoğunluğun kendisini Türk olarak tanımladığını (bilimin ölçüt kabul ettiği etnik bakış) belirtmektedir. Ayrıca bazı kendini aydın zannedenlerin ortaya attığı etnik mozaik terimini bilimsel delillerle yok etmektedir. Şöyle ki; bir ülkenin etnik yapısının mozaik olarak tanımlanabilmesi için ülkedeki etnik grupların toplam nüfusunun ülke nüfusuna oranla en az %35’ini oluşturması gerektirmektedir. Ancak ülkemizde, hiç bir tarihi dönemde bu oran %14’ü geçmemiştir. Kaldı ki bu oran AB anketinde %9 çıkmıştır.
       Kitap; içindekiler, önsöz, yirmibeş bölüm ve bibliyografyadan müteşekkildir.
1.  ETNİKLİK
            Dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda yeniden yapılandırmayı hedefleyen çok uluslu küresel sermaye, hedefine ulaşmak için ulus devletleri, etniklik temelinde bölerek kolay lokmalar haline getirmeyi, ulusal direnci çözerek ve ulusal sınırları göstermelik kılarak küresel sermayenin önünü açmayı, dünyayı kendisi için açık bir Pazar haline getirmeyi bir strateji olarak benimsemiştir. Yazara göre bu küresel gücün öncelikli hedefi ise sahip olduğu kaynaklar, su havzaları ve de Ortadoğu ve Avrasya coğrafyasındaki stratejik konumu nedeniyle Türkiye’dir.
            Yazar, ülkemizde kullanılan etnik mozaik tanımının Batılıların, Sevr ile bölemedikleri Türkiye’yi içten bölmek için özellikle, Lozan Anlaşması sonrasında belirledikleri politikalarına meşru bir zemin, altyapı, etnik dayatmalarına gerekçe oluşturmak üzere, Türkiye’ye bilinçli olarak çok ince bir şekilde empoze ettikleri maksatlı bir yakıştırma olduğunu belirtmektedir. Türkiye’nin etnik bir mozaik olduğu kabulü, aynı zamanda 1960’lı yıllardan ve özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra tek süper güç haline gelen Batı’nın, daha doğru bir tespitle Batı ülkelerine egemen çok uluslu küresel sermayenin, ulus devletleri etniklik temelinde bölerek küreselleşme adı altında kendi çıkarları doğrultusunda yeniden yapılandırarak, kendisi için açık bir pazara dönüştürmeyi hedefleyen politikasının Türkiye için öngördüğü stratejinin temel dayanağıdır.
             Kitapta Türkiye’nin nüfusu aşağıdaki tabloda gösterildiği gibi verilmiştir:
Etnik Kimlik          Nüfus                           Oran(%)
Türk                     66.650.000                     90.06
Kürt                     5.000.000                       6.76
Zaza                   800.000                          1.08
Arap        800.000                    1.08
Çerkes        250.000                    0.34
Laz        200.000                    0.27
Diğer                  300.000                          0.41
Toplam               74.000.000                     100.00
      Burada görüldüğü gibi etnik nüfus toplamda %9.94’tür.
               
          
2. ÖN TÜRKLER TEZİ 
           Yazar Ön Türkler Tezi ile Türklüğün tarih sahnesindeki yerini açıklamıştır.Tarihçi Kazım Mirşan’ın  üzerinde önemle durulması gereken önemli tespitleri mevcuttur. Buna göre:
a.    Türklerin Tarihi;  M.Ö. 15000 yıllarına dayanmaktadır.
                  b.   Türk Dili, M. Ö. 15000’den başlayarak Orta Asya’da  Ön-Türk adı verilen topluluklar tarafından oluşturuldu.
                  c.    Bu topluluklar yerleşik devlet kurdular, göçebe değildiler.
ç.    İlk Tanrı inancını geliştiren Türk’lerdir. Budizmin kökeninde Türklerin  ‘altı yarıg tigin’  isimli din kitabı vardır.
d.     Batı uygarlığının kurucusu ‘Etrüsk’ler’ Türk’tür ve dilleri Ön-Türkçe’dir.
e.     Kökeni araştırılmayan Mısır hiyeroglatif yazısında 18  Ön-Türkçe harf mevcuttur.
f.     Sümer yazısında 18  Ön-Türkçe Tamga (yazı elemanlı kaya resmi) mevcuttur.
g.     Ön-Türkçe ileriki bin yıllarda Fenike-Grek-Bizans-Latin Slav alfabelerinin kökeninde yer almıştır.
ğ.    Türkler, Anadolu’da M.Ö. 15000 lerden beri mevcuttur. Anadolu’nun pek çok yerinde kaya resim ve yazıları mevcuttur.
3.TÜRKİYE ETNİK NÜFUSU
              Yazar Türkiye’deki etnik grupları tek tek ele alarak ilmi delilleriyle kökenlerini ortaya çıkarmıştır. Buradan hareketle Nusayri’lerin aslen, Abbasiler tarafından Roma’ya karşı Anadolu’ya yerleştirilmiş Türkmenler olduğu; Zaza’ların Kürt’lerden ayrı bir etnik oluşum olduğu ve Zazaca’nın Kürtçe’den ayrı bir dil olduğu; Çerkes’lerin çoğunun 1864 yılında Çarlık Rusyası tarafından sürgün edilen Balkarlar ve Karaçaylar ( öz be öz Türk’türler) olduğu; Laz’ların sadece Rize, Çayeli, Ardeşen bölgesinde yaşayan ve toplam nüfusu 200.000 olan bir etnik grup olduğu; Aleviliğin İslam diniyle ve eski Türk adetlerinin karışımı ile meydana geldiğini; Kürt’lerin Orta Asya’dan gelen Türkmen oymakları olduğu ve Ermenilerle hiçbir akrabalık bağının bulunmadığı delilleriyle sunulmuştur. Kürtçülük meselesinin kökeni aslında Boğazlara inemeyen Rusya’nın Basra Körfezi’ne inmek maksadıyla çizdiği yol haritası üzerindeki halklarını ilmi temele dayanmayan bölme çalışmalarıdır. Kürtlüğü ayrı bir millet gibi göstermeye çalışan Minorsky ve Nikitin tarihçi değil Rusya’nın diplomatlarıdır. Yine AB ülkemizdeki etnik grupları çok kültürlülük ve zenginlik olarak göstermeye çalışmasına karşın Fransa 17 etnik gruba rağmen etnikliği kabul etmemekte, Almanya ve Hollanda Türkçe konuşmayı yasaklamaktadır. 20’nci yüzyıla damgasını vurmuş böylesine yüksek bir uygarlığın temsilcisi olan Batı, insanlık tarihinin en kanlı ve acı dolu olaylarının suçlusudur. Batı uygarlığı sömürü, zulüm ve çıkar temeli üzerinde yükselmiştir. Avrupa, endüstri devrimine maddi birikim sağlayan kaynakları; 5 kıtayı iliklerine kadar acımasızca ve akla gelebilecek her türlü insanlık dışı yöntemlerle sömürerek sağlamıştır. 1184 yılında İtalya Verona’da kurulan din mahkemesiyle başlayan engizisyon dönemi 1808 yılında resmen son buluncaya kadar 600 yılı aşkın bir süre milyonlarca insanın işkenceyle katliamına neden olmuş, bilim yasaklanmış ve bu dönem insanlık tarihinin en kara lekesi, karanlık çağ olarak tarihe geçmiştir. Batı amansız bir Türk ve Türklük düşmanıdır. Türklüğü yok etmek planı olan Sevr’i uygulamaya koyan odur. Genç Türk Devletini boğmak için Yunan işgalini destekleyen odur. 1925 Şeyh Sait isyanının, 1926-30 Ağrı isyanlarının, 1938 Dersim, Hatay olaylarının arkasında hep Batı mevcuttur. Bu hareketler hep Türkiye’yi bölmeye, çökertmeye yöneliktir. Geçmişteki PKK terörünün ve sözde Marksist militanların arkasında da Batı mevcuttur. Batı, Türkiye’deki teröre; sadece, ülkesinde barındırdığı teröristlerle, terör eğitim merkezi kamplarıyla, silah yardımıyla değil, demokrasi ve insan hakları kılıfıyla, destek vermektedir.
                 Batı’nın Türkiye’ye ve Türklüğe karşı böylesine amansız düşmanlığı iki temel nedene dayalıdır. Bunlardan birincisi çıkar diğeri İslam düşmanlığıdır.
                 Sonuç olarak, Batı Türkiye’nin AB üyeliğini olağanüstü bir gelişme olmadıkça asla onaylamayacağı gibi Türkiye’nin bu birliğe üyeliğini vazgeçilmez hale getirecek her gelişmeyi baltalamak için her türlü komplonun hesabı içinde olacaktır ve olmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder