Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa, Şevket Süreyya Aydemir

Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa, Şevket Süreyya Aydemir,1993, İstanbul (3Cilt)
1860-1922 yılları arası Osmanlı İmparatorluğunun içinde bulunduğu durum ve Enver Paşa’nın hayatı
Şevket Süreyya Aydemir tarafından hazırlanan bu kitap Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerine ışık tutacak bir belge niteliği taşımaktadır. Yazar olayların önemli bir bölümünü tarihi bir tanık gibi gözlemlemiş ve özellikle Enver Paşa'nın Sovyetler Birliği topraklarında bulunduğu tarihlerde kendisi de Azerbaycan'da bulunmuş ve Enver Paşa ile görüşme şansına sahip olmuştur.
        Makedonya'dan Orta Asya'ya Enver Paşa kitaplarında, Enver Paşa konusu etrafında 1860-1922 yılları arasında geçen olaylar incelenmekte ve yakın tarihimizin bu en önemli dönemlerinden biri yorumlanmaktadır. Eser 3 cilt olarak hazırlanmış ve her ciltte Enver Paşa'nın belirli bir dönemi incelenmiştir. Eserin birinci cildi 1860-1908 devresinin işlenmesine tahsis edilmiştir, 1908 ihtilalini hazırlayan

Bir Darbenin Anatomisi, Yılmaz Öztuna

Bir Darbenin Anatomisi, Yılmaz Öztuna, Ötüken Neşriyat, 1990, İstanbul   
1876 Askeri Darbesi, Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi ve ölümü...

    Kitabın birinci bölümünde; 1876 Türkiyesi tasvir edilmiş, 1074’ten 1875 yılına kadar hızlı bir geçiş yapılmış ve ardından eylemi gerçekleştiren kişiler detaylı bir şekilde tanıtılmıştır. Bu bölümde sultan İkinci Mahmud için Kanuni Sultan Süleyman’dan beri gelen padişahların en büyüğü olarak bahsedilmektedir. Ali Paşa’nın 1871 yılında öldükten sonra “kaht-ı rical” (devlet adamı kıtlığı) oluştuğu belirtilmektedir. Eylemin en önemli kişisi olan Hüseyin Avni Paşa ilk olarak anlatılmıştır.
    Kitapta anlatıldığı şekli ile Hüseyin Avni Paşa Fuad Paşa’nın himayesindedir. Hüseyin Avni Paşa Birinci Ordu Komutanı iken bir cuma selamlığında Sultan Abdülaziz’in eşlerinden birine sözle sarkıntılık etmiştir. Bu olayın neticesinde Hüseyin Avni Paşa görevden alınmış, 14 ay hiçbir görev almamış, fakat maaşını almıştır. Bu suçuna rağmen yükselmeye devam etmiş ve sonunda Serasker olmuştur. Serasker görevinde iken padişahın çok yüksek rütbeli cariyelerinden biri veya ikisiyle münasebette olduğu ortaya çıkmış, bunun üzerine rütbesi ve nişanları alınıp Isparta’ya sürülmüştür.

Moskova Hatıraları, Ali Fuat Cebesoy

Moskova Hatıraları, Ali Fuat Cebesoy, Vatan Yayınevi, 1955, İstanbul   
Ali Fuat Cebesoy’un Garp cephesi görevinden ayrıldıktan sonra Moskova Büyük Elçiliğine atanması ve bu görevi sırasında yazmış olduğu hatıralarından oluşmuştur.

Garp cephesi kumandanlığından 21 Kasım 1920 tarihinde ayrıldıktan sonra Moskova Büyük Elçiliğine tayin olan Ali Fuat Cebesoy, görev öncesi durumu ve görev sırasındaki hatıralarını kitabında toplamıştır. Hatıralarının yanı sıra o dönemde yaşanan önemli olayları değişik açılardan değerlendiren yazar kitabında önemli bilgileri bize aktarmıştır.
Kitabına Cenup Doğu Rusya’nın Anadolu’dan görünüşü ile başlayan yazar Kafkaslardaki genel durumu değerlendirmiştir. Bölgede İngilizlerin uyguladığı yanlış politikaları Kafkaslardaki anarşinin önüne geçememiştir. Bolşevikler ise, propaganda sayesine kısmen duruma hakim olmayı başarmıştır. Yazar bölge halklarına bağımsızlık vaadinde bulunan Bolşeviklerin aslında hiçbir Kafkas Devletlerinin istiklalini tanımak niyetinde olmadığını vurgulamaktadır.
Rus ihtilali Anadolu nasıl karşılandığı

Kurt Kanunu, Kemal Tahir

Kurt Kanunu, Kemal Tahir, İthaki Yayınları, 2005,İstanbul
 
Mustafa Kemal Atatürk’e yapılmak istenen İzmir süikastinin İttihatçilerin gözüyle romanı.

    Kemal Tahir’in roman serilerinden dördüncüsü olan olan Kurt Kanunu Cumhuriyet tarihindeki en karmaşık duyguları, yol ayrımında bulunan insanları, yapılmak istenen İzmir suikastine bir şekilde bulaşmış olan insanların İstiklal mahkemelerinden kaçma mücadelesini  anlatmaktadır.
    Roman İstanbul ve çevresinde geçmektedir. Genel olarak ittihatçilerin günlük ilişkilerini yaşayanların dilleri ve üsluplarıyla anlatmaktadır. Günümüz Türkçesinde kullanılmadığını değerlendirdiğim birçok ifade kitapta yer almaktadır.
    Kitap üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümün adı “Kanlı Tuzak”tır. Bu bölümün ana karakterleri İttihatçıların karanlık işlerini yapan  Abdülkerim Bey, Laz İsmail’in karısı Ballı Naciye, kadın pazarlayan Camgöz Halil, Rum garson Polibis, Baytar Mirala Rasim, Lazistan Mebusu Ziya Hurşit, “Küçük Efendi” diye de bahsi geçen Kara Kemal Bey, Sarı Efe  ve “Sarı Paşa” o

Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri, Yusuf Akçura

Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri, Yusuf Akçura,  Maarif Matbaası, 1940, İstanbul
 
Osmanlı dağılma devrinin; sebepleri, ıslahatlar ve büyük devletlerle ilişkileri   

Kitap, dört asır dünya tarihine damgasını vuran Osmanlı Devleti’nin hem içten hem de dıştan kaynaklanan nedenlerden dolayı etkinliğini kaybettiğini incelemiştir. İncelediği tarihsel olayları incelerken yerli ve yabancı farklı kaynakların değerlendirmelerine yer vererek hangisinin daha muteber olduğunu nedenleriyle birlikte açıklamıştır. Kitabın objektif ve nitelikli bilimsel belgelere dayanır bir şekilde yazıldığı anlaşılıyor.
Hem Osmanlı hem de genç Türkiye dönemini yaşamış bir yazarın elinden çıkması nedeniyle eser, ayrı bir değer taşımaktadır. Ele alınan iki yüzyıllık dönemde geri kalmışlığın ve dağılmanın nedenleri ele alınmıştır. Kitapta sıralanan bu nedenlerden özellikle Rusya ve Nemçe(Avusturya-Macaristan İmparatorluğu) ile yapılan muharebeler, İngiltere denge ve Fransa’nın Napolyon Döneminde uyguladığı istila politikası geniş bir şekilde ele alınmıştır.
        Birçok siyasi tarih kitabında satır aralarından öğrenebildiğimiz arka planda gelişen olaylar ölçülü bir ayrıntı ile aktarılmıştır. Örneğin M.Ali Paşa’nın hangi kurnazlıklarla

Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti ve Harbiye Nezareti Teşkilatı, Zeynel Abidin Küççük

Osmanlı Askeri Salnamelerine Göre Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti ve Harbiye Nezareti Teşkilatı, Zeynel Abidin Küççük, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002, Kırıkkale (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi)
 
Osmanlı Ordusundaki Kurmay Sınıfının Teşkili ve Özellikleri

        Yazar bu tez çalışmasında; ilk olarak Avrupa'da başlayan ve sonraları "Osmanlı Ordu Teşkilatına giren" Erkân-ı Harp ya da günümüzdeki anlamıyla "Kurmay" sınıfının hizmetleri ile görevlerinin içeriği ve teşkilatlanması sırasında yaşadığı tarihsel gelişimi gözler önüne sererek okuyucuların faydasına sunmayı amaç edinmiştir.
        Erkan ve Erkan-ı Harp sözcüklerinin tez kapsamında anlamları;
        Erkan: "İleri gelen" yerinde kullanılan bir terimdir. Askerî anlamda Miralay'dan yukarı rütbeye sahip olan şahıslar için kullanılır. Mülâzım ile Yüzbaşı'ya "Zâbitan", Binbaşı, Kâim-i makam, Miralay'a "Ümerâ", Mirliva, Ferîk, Birinci Ferik ve Müşir'e de "Erkân" denilirdi.
        Erkan-ı Harp (Kurmay) : Ordunun harp faaliyetini hazırlayıp uygulayan ve teknik gelişmeleri takip ederek gerekli yenilikleri kullanan emirler ve subaylar hakkında kullanılan bir terimdir. "Savaş planları hazırlayan ve kendisine savaş usulü hakkında danışılan kişi" anlamlarını da içermektedir.

Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı-Destanları, Prof. Dr. Faruk Sümer

Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı-Destanları, Prof. Dr. Faruk Sümer, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı,1992, İstanbul

Oğuzlar başka bir Türk kavmi ile karşılaştırılamayacak derecede dünya tarihinde önemli bir rol    oynamışlardır. Çünkü Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğunu kuran asli unsurun Oğuzlar olduğunu söylemek mümkündür. 
Türkmen ismi üzerinde bir çok çalışma yapılmış, ancak Oğuz kelimesinin anlamı üzerinde yeterli bir araştırmaya rastlanılmamıştır. Bu konuda en gerçekçi olanı, oymak manasına gelen “Ok” kelimesine çoğul eki olan “z” harfinin eklenmesi ve zamanla k harfinin g’ye dönüşerek Oğuz kelimesini oluşturmasıdır.
Göktürk İmparatorluğu idaresindeki Türk budunlarından biri de dokuz boydan müteşekkil olan Oğuzlardır. Dokuz Oğuzlar, Türk budunun yanında Doğu Göktürk Devletinin dayandığı ikinci unsur olarak görülmektedir. Oğuzların Tula boylarında, ırmağın kuzeye doğru kıvrım yaptığı yerde yaşadıkları anlaşılmaktadır. Kitabelerde Oğuzlar kuzeyde yaşayan bir budun (kavim) olarak gösterilmektedir. Doğu komşuları Tatarlar idi. Dokuz boydan meydana gelen bir budun olduğu için “Tokuz Oğuz Budun” da denilmekteydi. Bunlardan sadece Kunı ve Torna boylarının adı bilinir. İl Tiriş Kağan Türk devletini yeniden kurmak istediğinde karşısında en güçlü budun olarak Oğuzları bulmuş ve ancak beşinci savaş sonunda Baz Kağan unvanlı hükümdar Oğuzları yenerek itaat altına alabilmiştir. Ancak diğer budunlara yağıldığı gibi kendilerinden bir hükümdar veya hanedan başlarına getirilmemiş, doğrudan Kağana bağlanmıştır. Bu nedenle Bilge Kağan hitap ederken “Türk, Oğuz beğleri, budun eşidin” şeklinde hitap etmedir. Dokuz Oğuzların akıbeti meçhuldür.

Ama Hangi Atatürk, Taha Akyol

Ama Hangi Atatürk, Taha Akyol, Doğan Egmont Yayıncılık, 2008, İstanbul
Çeşitli Dönemlere Göre Atatürk’ün Politikacı ve Diplomat Yönü 

    Kitap Mondros Mütarekesi  ile yola çıkarak Mustafa Kemalin Mütarekeye karşı tavrı, İstanbul’daki siyasi çalışmaları, Anadolu’ya geçiş, Erzurum Kongresi’nde Bolşevizm ve manda konuları, Sivas Kongresi’nde manda, Mustafa Kemal’in bu süreçteki siyasi taktikleri, İstanbul hükümetiyle ilişkiler, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Milli Mücadele sırasında Bolşevizm ve İslam siyasetleri, Zaferle başlayan batılılaşmanın Lozan’da kurumlaşması, Günümüzde de önemini koruyan Kürt ve Kuzey Irak sorunları, Musul-Kerkük meselesi ve 1930’ların ortasından itibaren Atatürk’ün İngiltere ile ittifak yapma çalışmalarını anlatıyor.
    Rumeli’ yi kaybettiğimiz Balkan savaşı ardından Birinci Dünya savaşı, Sarıkamış faciası, Çanakkale, Filistin cepheleri ve bu savaşlar da 3 milyon kayıp. Silâhaltına alınan her üç kişiden biri evine dönebilmiştir. Mondros mütarekesi ardından Anadolu’nun galip devletler tarafından paylaşılmasını ve Türklere bırakılacak yerlerin de Avrupalıların denetiminde olmasını öngören Sevr Antlaşması.  Başyaver Naci Bey’e padişaha sunulmak üzere gizli bir telgraf çeken Mustafa Kemal orduların muharebe kuvvetinden mahrum olduğu için hemen barış yapmak ve yeni bir hükümet kurmak gerektiğini anlatıyordu. Ülkenin daha büyük kayıplara uğramamsı için Mustafa Kemal’in siyasi projesi şimdilik budur.

Ahmet Rasim'in Eserlerinde İstanbul, Prof. Dr. Şerif Aktaş

Ahmet Rasim'in Eserlerinde İstanbul, Prof. Dr. Şerif Aktaş, Kültür Bakanlığı,1988, İstanbul
Ahmet Rasim’in mekan olarak İstanbul’dan bahseden yazılarını sistematik bir bütün olarak incelenmesi.
    Yazar, Ahmet Rasim’in inceleme konusunu teşkil eden yazılarından, onun XIX. asrın sonu XX.asrın başlarında İstanbul’u iki kısma ayırdığını belirtmektedir. Geleneğe bağlı hayat tarzının sürdürüldüğü Eski İstanbul ve Avrupai  yaşama şekline iltifat eden insanların hayat hadiselerine sahne olan Beyoğlu ve Galata civarı…Kıyafetten sonra adabına, eğlence şekline ve her nevi sanat faaliyetlerine kadar hayatın her safhasında varlığını hissettiren bu ikiliğe eski yeni mücadelesi  ve alaturka - alafranga karşılaşması adları verilebilir. İstanbul, bu içtimai hadisenin en bariz şekilde müşahede  edilebildiği yer durumundadır. İmparatorluğun tarihi zaman içinde kazandığı, kelimenin en geniş manasıyla her nevi kültür bakiyesi ile yeni ve Avrupai olarak vasıflandırılan henüz mahiyeti anlaşılmamış bazı görünüşler; aynı meydanda, aynı sokakta yan yana, iç içe bulunmaktadır. Hatta bazen aynı insanın davranışlarında bu farklı iki kaynağın tesirini birlikte müşahede  etmek bile mümkündür.

2. Dünya Savaşı Tarihi, Liddell Hart

2. Dünya Savaşı Tarihi, Liddell Hart, Yapı Kredi Yayınları, C.I-C.II, 2005-İstanbul    
İngiliz asker ve tarihçi Hart, 1000 sayfayı geçen iki ciltte, 8 bölüm halinde kronolojik ve tarafsız bir bakış açısıyla adeta harp ceridesi gibi II. Dünya Savaşı tarihini ele alıyor.
        (1)    Birinci Bölüm: Genel Durum
                1 Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’ya saldırmasıyla başlayan 2’nci Dünya Savaşı’nın nedenlerinden önce sonuçları üzerinde durmak gerekmektedir. Savaşın getirdiklerinin farkında olmak, nasıl çıktığının incelenmesi için daha gerçekçi bir yol olabilmektedir. Nürnberg duruşmaları sonucundan, savaşın Hitler’in saldırganlığı yüzünden ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Ancak bu çok sığ  ve yetersiz bir açıklamadır.
                Yeni bir büyük savaş çıkarmak Hitler’in istediği en son şeydi. Halk, özellikle askerler, 1’inci Dünya Savaşı’ndan edindikleri tecrübelerden dolayı savaştan korkmaktaydılar.
                Peki öyle ise, onca kaçınmasına rağmen Hitler kendisini neden savaşın içerisinde bulmuştur. Cevap, Batılı Müttefiklerin uzun süredir uyguladıkları ve Hitler’e cesaret veren,  geleceği göremeyen basiretsiz politikalarında ve bu politikalarından 1939 yılının yaz ayında aniden ve yüz seksen derece çark etmelerinde yatmaktadır.
                Hitler’in 1933’te iktidara gelişinden itibaren

Kişisel Gelişim Kitaplarının Zararları

Kişisel gelişim kitaplarının piyasada satılan kitaplar içinde pazar payının yüzde 20'ye ulaştığı belirtildi. Diğer bir deyişle, satılan her beş kitaptan birinin kişisel gelişim kitabı olduğu ifade edildi. 
Malatya İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Anabilim Dalı öğretim üyesi, psikolojik danışmanlık ve rehberlik uzmanı Yrd.Doç. Dr. Baki Duy, şöyle konuştu: "Kişisel gelişim kitabı alırken başlangıçta yazarın özgeçmişine bakmalıyız. Birçok kitapta ya yazarın özgeçmişi yoktur ya da yazar bu konuyla bilimsel olarak değil 'el yordamıyla' ilgilidir. Bu durumda yazılan kitap kendi içinde tutarlı gibi görünse de anlatılanlar bilimsel deney ve gözlemlere dayanmamaktadır. Çoğu bilimsellikten uzak bu kitapların özelliklerinden biri de ticari kaygı ile yazıldıkları için isimlerinin çok çarpıcı olmasıdır. "On dakikada kişi analizi", "Beş dakikada ikna sanatı", "On adımda liderlik" Yapılması istenen şeyler akıla ve bilime uymamaktadır." Sonuçta bu kitapların etkilerinin 'saman alevi' gibi geçici

21. Yüzyılın Süper Okulu, Prof. Dr. James J. Asher

21. Yüzyılın Süper Okulu, Prof. Dr. James J. Asher, İnkılap Kitapevi, 1996, İstanbul
Psikoloji profesörü yazar okul öncesinden liseye kadar çocuklara verilecek başarılı eğitimin süper okul modeli adı altında takdimi.
San Jose Üniversitesinde psikoloji dersi veren başarılı profesör ödülü sahibi yazar, bir işi başarıyla yapabilmede; uygun kişilik, yeterli beceri ve tatmin duygusunun önemini vurgulamıştır. Günümüz okullarında okuyan öğrenciler, bilgi ve becerilerini geliştirmek için hatırı sayılır kaynaklara sahiptir. Bu kaynakların bir kısmı, okul öncesinden itibaren hayatımızı şekillendirmektedir. Yazar kitabında bu kaynakları bölümler halinde açıklamaktadır.
Televizyon reklamları; kişinin, dikkatini çekme ve bu dikkati sürekli kılma ile tutum ve davranışlarını biçimlendirmektedir. Eğitimciler, reklamları bu maksatla kamu eğitiminde kullanmalıdır. Ayrıca insanlar, yaptıkları iyi şeyleri sürdürmek için hatırlatmalara gereksinim duyarlar. Reklamlar, bu noktada önemli rol oynar.
Kağıt, kalem ve kitabın demode olmasının nedeni, tek kelime ile açıklanabilir: minyatürleşme. Öğrenciler, mesleki hazırlıkları esnasında, daha çok öğrenmek ve zamandan tasarruf etmek için teknolojiyi kullanmaktadır. Avuç içi bilgisayar defterleri (computer notebook) sayesinde öğretme, öğrenme ve okul destek hizmetlerini iyileştirilmiştir.

At Sırtında Anadolu, Fred Burnaby

At Sırtında Anadolu, Fred Burnaby, İletişim Yayıncılık A.Ş., 2005, İstanbul
1886'da Anadolu'yu beş ayda gezen İngiliz bir subayın gezi notları.
Osmanlı Devleti’ndeki azınlıkların durumuna ilişkin Avrupa kamuoyunda ortaya atılan iddiaların gerçeklik durumunu anlamak, Anadolu’da olan bitenleri kendi gözleriyle görmek isteyen İngiliz subayı Fred Burnaby, 1876 yılında, Anadolu’yu baştanbaşa dolaşır, izlenimlerini bu kitapta toplar.
Frederic Gustovus Burnaby, 1842 yılında doğmuş, 1885 yılında 43 yaşında iken Sudan’a sefere giderken bir mızrak darbesiyle ölmüştür. Howard Kolejinde eğitim görmüş, 16 yaşına İngiliz Ordusunda süvari subayı olarak göreve başlamıştır. 1881’de Alay Komutanı olmuştur. İzin sürelerinde çeşitli gazetelerin özel muhabiri sıfatıyla savaş bölgelerini gezmiştir. 1876 yılında aynı şekilde Hive’ye yaptığı seyahati aktardığı “At Sırtında Hive’ye Yolculuk” adlı eseri best-seller olmuştur.
Fred Burnaby, Anadolu’yu beş ayda gezmiş, yaklaşık 3200 kilometre yol kat etmiştir. Gezinin zamanlaması olarak 1877 Osmanlı-Rus Harbi öncesine denk gelmiş olması sebebiyle, çıkacak savaş hakkında pek çok görüşmelerde bulunmuş, halkın, komutanların, yabancıların bu konuda düşüncelerini aktarma şansı bulmuştur. Ayrıca, yazar, 1876 Kanuni Esasi’nin ilan edildiği günlerde de Anadolu’dadır.
Yazar, Anadolu’ya gitmesinin nedenleri olarak, Avrupa’da Türkler hakkında

Tarihlenk, Hakan Erdem

Tarih - Lenk, Y. Hakan Erdem, Doğan Egmont Yayıncılık, 2009, İstanbul  
Tarihçi yazar, tarih kitaplarında yer alan uydurma metinlerden, Osmanlıca hatalarına; bilgiçlerden, intihalcilere kadar geniş bir yelpazede okuyucuyu eleştirel okumaya davet ediyor. Son zamanlarda okuduğum en iyi kitaptı.
        Yazar Türkiye’de bir eleştiri kültürü eksikliği olduğunu ve söz konusu tarih metinleri olunca bu eksikliğin daha da belirgin hale geldiğine dikkat çekiyor. Türkiye’de böyle bir kültür oluşturacak kadar külliyatın olmadığından ve bu türün bizzat yazarın kendisinden ( tabii ki yazarın insafının derecesine göre ) ve eş-dost meclislerinde konuşulanlardan oluştuğundan ibaret olduğunu belirtiyor. Bu nedenle ; bir yandan yanlışları , hataları bazen kuşaklar boyunca yeniden üretip durduğumuzu , diğer yandan da çok değerli metinlerin bile eleştirilmedikleri için eninde sonunda entellektüel açıdan kavruklaştığını ve etkisizleştiğini belirterek bunun da yazarları hantallaştırdığını savunuyor. Kitabın çıkış noktası da burada ortaya çıkıyor : Eleştiri ortamından uzak bir şekilde tarih metinleri üretilirse ortaya çıkabilecek sonuçları irdelemek.
        Kitabın amacı , tarih metinlerine eleştirel bakmak ve onların ontolojik anlamda  ne gibi sorunlar üretebileceğini tespit etmek. Bunu yaparken de , kişiler ve onların her konudaki bireysel tercihleri , varoluş biçimleri , hayat tarzları , karakter özellikleri ; din , dil , etnik kimlik , biyolojik ve sosyal cinsiyetleri veya cinsel yönelimleri ; özel veya profesyonel kurum , kuruluş veya cemaatlere mensubiyetleri vesaireyle değil ürettikleri metinlerle ilgilenilmiş.
        Kitap tematik olarak düzenlenmiş yedi bölümden oluşmaktadır.Birinci bölümde sadeleştirilen metinlerin , ikinci bölümde çevriyazılı metinlerin ne gibi sorunlar üretebileceği değerlendiriliyor.Üçüncü bölüm , bilgili olduğunu beyan ettiği konuda gereğini yapmayarak cahil kalma tercihini kullanan metinleri ve onların sorunlarını değerlendiriyor.Dördüncü bölümde , gerekli referans verilmeksizin yazılan metinler inceleniyor.Beşinci bölümde , yazarının aynı kalıp metninin değiştiği hallerle , aynı metnin muhtelif edisyonları inceleniyor. Altıncı bölümde , akademik dürüstlük çizgilerini ihlal eden ve maalesef Türkiye akademyasında oldukça yaygın olan haller ele alınıyor ve yedinci bölümde , başka bir uç durum, uydurma ve sahte metinler değerlendiriliyor.

Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri, Amin Maalouf

Arapların Gözüyle Haçlı Seferler, Amin Maalouf, Yapı Kredi Yayınları,  2007, İstanbul

1096-1291 yılları arasında geçen Haçlı Seferleri’nin Arapların bakış açısıyla anlatımı.
      
  Kitapta Haçlı Seferleri’nin anlatımı, Kudüs’ün işgal edildiği 15 Temmuz 1099 tarihinden kırk gün sonra, Şam’ın saygıdeğer kadısı Ebu-Said el-Herevi’nin beraberindeki Kudüs mültecileri ile, dönemin Halifesi el-Mustazhirbillah’ın makamına izinsiz girerek, İslam’ın karşı karşıya olduğu büyük tehlikeyi ifade etmesi sahnesiyle başlamaktadır. El-Herevi’nin Bağdat’ta yaşayacağı hayal kırıklığı aslında Haçlı Seferleri karşısında Müslümanların çözülmesinin de bir habercisidir.
        Kılıçarslan, bu tarihten 3 yıl önce, Temmuz 1096’da, Konstantinopolis’e gelen çok büyük bir Frenk kalabalığının, İmparator Aleksios Komnenos’un her zaman çağırdığı paralı askerlerden olduğunu sanar. Çünkü 1071’de ezilen Bizanslılar

Limni ve Malta Mektupları, Fevziye Abdullah Tansel

Limni ve Malta Mektupları, Fevziye Abdullah Tansel, Türk Tarih Kurumu,1989, Ankara
Ziya Gökalp'in1919-1921 yılları asında sürgüne gönderildiği Limni ve Malta’dan eşine ve çocuklarına yazdığı mektuplarda, büyük düşünürün bir eş ve bir baba olarak; dünya görüşü, hayat felsefesi ve insani yönü anlatılmaktadır.

     Ziya Gökalp külliyatı üç cilt olarak yayımlanmıştır. Birinci cildi ‘’Şiirler ve Halk Masalları’’, ikinci cildi ‘’Limni ve Malta Mektupları’’ son cildi ise büyük düşünürün dergi ve gazetelerde çıkan çeşitli ilmi araştırmalarını kapsamaktadır. Limni ve Malta Mektupları isimli ikinci ciltte Ziya Gökalp’in 572 mektubu yer almaktadır. Bu mektupların tamamı sürgün yılları süresince eşi Vecihe Hanım ile kızları Seniha, Hürriyet ve Türkan hanımlara yazdığı mektupları ihtiva etmektedir.
    Yazar Fevziye Abdullah Tansel,

İstanbul’un Zaptı 1204, Robert De Clari

İstanbul’un Zaptı 1204, Robert De Clari, (Çeviren: Prof.Dr.Beynun Akyavuş), Türk Tarih Kurumu, 2000, Ankara 
1096 - 1272 yılları arasında sekiz sefer halinde 176 yıl süren haçlı seferlerinden dördüncüsünü, yani İstanbul’un Fransız Hıristiyan hacılarıyla Venedikliler tarafından ele geçirilişi.
Zamanının en büyük donanmasını teşkil edecek olan Venedikliler ile  bu donanmayı kiralayacak olan Fransızlar bu donanma ile Mısır, Babilon veya İskenderiye’ye gitmek üzere anlaşıyorlar. Ancak hazırlanan donanmanın sahibi olan Venediklilere Hıristiyan hacılar anlaşmalarındaki bedelin büyük bir bölümünü ödeyemeyince bu borcu ödemek için yine Venedikliler ile anlaşarak öncelikle Dalmaçya’da Zara denen bir şehri ele geçiriyorlar. Buradan elde edilen ganimetler hacıların borcunu ödemeye yetmez.
           Venedikliler bu borçların

Bir Ayaklanmanın Anatomisi, Yaşar Kalafat

Bir Ayaklanmanın Anatomisi, Yaşar Kalafat, ASAM, 1992, Ankara
Şeyh Sait İsyanı'nı temelleriyle birlikte ele alır.

Ayaklanmalar, insanların  bir arada yaşamaya başladıkları dönemden itibaren görülen toplu olaylardır. Türk ve Türk -İslâm tarihinde de görülen çeşitli ayaklanmalardan hepsinde, ayaklanma faktörleri az  çok aynı iken, hemen hemen hepsinde ortak olan yön dinî içerikli olmalarıdır.
XIX. yy.'da ayaklanmaların yoğunlaşması, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılması olayı ile yakından ilgilidir.
XVIII. yy.'da Rusya'nın zaman zaman Avusturya ile de birleşerek Osmanlı İmparatorluğu'na saldırısı olmuştur. Ruslar, 1783'de Kırım'ı ele geçirmiş Karadeniz'e inmişlerdir. Bu yayılma stratejisi bir yandan Boğazlar'a karşı, diğer yandan da İskenderun ve Basra Körfezi'ne yönelikti. Rusların bu politikası İngiltere ve Fransa'nın da menfaatlerini tehdit ediyordu. İngiltere ile Rusya arasındaki bu çıkar savaşı İngiltere'yi Osmanlı İmparatorluğu'nu koruma politikasına sevketti. Bu İngiliz politikası, 1878 Berlin Kongresi'ne kadar sürecektir. İngilizlerin bu tutumu, Kırım Savaşı (1853-1854)’nda İngilizlerin Ruslara cephe almasına yol açarken, Boğazlar milletler arası mesele durumuna geldi. İngiltere'nin bu tutumu, Rusya'nın politika değiştirmesine yol açtı. Yeni politikasında Rusya, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Hıristiyanları tahrike başladı.
Esasen Fransız İhtilâli'nin getirdiği akımlardan birisi olan özel anlamda milliyetçilik, Osmanlı İmparatorluğu bünyesine de sıçramış ve özellikle Hıristiyan

5.Tim, Abdullah Ağar

5.Tim, Abdullah Ağar, Otopsi Yayınları, 2004,İstanbul    
Kitabın yazarı Abdullah Ağar’ın Bolu Komando Tugayında tim komutanı olarak olarak görev yaptığı OHAL bölgesindeki iç güvenlik harekatında yaşadıkları  anıları içeren  bir çalışma.
    1989 yılında Harp Okulu’ndan mezun olan kitabın yazarı Abdullah Ağar,  Piyade Okulu’ndaki Subay Temel Kursundan sonra  kıt’a hayatına 1990 yılında başlamış olur.
    Bolu Komando Tugayı o dönemde terör olayları nedeniyle  güneydoğuda görev yapmaktadır. Dört arkadaşıyla beraber birliğe katılmak üzere güneydoğu doğru yolculuğu başlarlar. Otobüsle devam eden yolculuk Şırnak’ ta son bulur ve  burada herkes birliklerine gitmek üzere birbirlerinden ayrılırlar.
    Yazar birliğine katılmak üzere helikopter beklemek maksadıyla geceyi Şırnak’ta geçirir. Burada ilk kez çatışmada öldürülen öcüye benzemeyen bir terörist cesedi görür. Ertesi gün aynı birliğe gideceği devre arkadaşı Halit helikoptere yetişemez ve Dedeören üs bölgesinde  bulunan birliğine yalnız katılır.

Etkili İnsanların Yedi Alışkanlığı, Stephen R.Covey

Etkili İnsanların Yedi Alışkanlığı, Stephen R.Covey, Varlık Yayınları, 2006, İstanbul
Etkili  insanların sahip oldukları alışkanlıkların irdelenmesi.
    Stephen R. Covey, bu kitabında etkili insanların yedi prensibi üzerinde durmaktadır. Yazar, verimlilikten çok etkililiğe dikkat çekmektedir, zira insanların hayatlarında belirli bir gaye taşımaları ve bütün faaliyetlerinde bu gayeleri göz önünde bulundurmaları gerektiğini düşünmektedir.
    Etkililik ve verimlilik, özellikle günümüz dünyasında sıkça kullanılan iki kavramdır. Etkililik, arzu edilen belli bir neticeye ulaşma kabiliyeti, verimlilik ise bir şeyin yapılmasındaki etkililik derecesidir.
    Etkililikten mahrum bir verimlilik, yanlış hedefe tam isabet demektir, verimlilikten mahrum bir etkililik ise, önceden tespit edilen hedefe tam anlamıyla ulaşamamaya sebep olabilir. Covey, etkililik hakkında şöyle der: "Etkililik (hatta hayatta kalabilme) sadece ne kadar gayret sarf ettiğimize değil, doğru konu üzerinde gayret sarf edip etmediğimize bağlıdır.